Tunus’un 'Yasemin Devrimi' Kararıyor mu?
The Independent’ın Ortadoğu muhabiri, dün Tunus’ta yaşanan Şükrü Beleyd suikastını değerlendirdi.
Dün Şükrü Beleyd en önemli şehidi olduğunda, Tunus şehrinin evinin önünde vurulup bedenine giren 4 kurşunla öldüğü ilan edildiğinde Tunus’un sözüm ona nazik “Yasemin Devrimi”ne kan sıçradı. Kim sıktı?
Muhalif Halk Cephesi’nin önde gelen üyelerinden biri olarak, düşmanı az değildi. Beleyd sayısız defa tehdit edildi, geçen hafta sonu konuştuğu toplantı kimliği belirsiz çetelerce basıldı. İslamcı-tarz hükümeti yöneten Raşit Gannuşi’nin Ennahda Partisi’ni şiddeti körüklemekle çoğu kez suçladı.
Beleyd’in bedeni ambülansla getirildiğinde caddelere dökülen kalabalıklar tüm Arap devrimlerinin esas talebini haykırdılar: “Halk rejimin düşmesini istiyor”. Faka bu sefer ülkeden 2 yıl önce kaçan diktatör Zeynel Abidin Bin Ali’den ziyade Gannuşi ve yoldaşlarından bahsediyorlardı.
Aşina bir hikaye
Raşit Gannuşi cinayeti “alçakça” olarak tanımladı ve Ennahda’nın “Beleyd suikastından tamamen masum” olduğunu söyledi. Cinayetin arkasındakilerin “devrim ve demokratik geçiş ile çıkarları tehdit edilen taraflar” olduğunu öne sürdü. Gannuşi çoğunluğu Londra’da 20 yılını siyasi sürgünde geçirdi ve Ben Ali’nin elit süper sınıfından kalanların yeni ve demokratik Tunus’u devirmek için kumpas kurduğunu birçok kez dile getirdi.
Ancak binlerce Tunuslu dün öğleden sonra içişleri ve adalet bakanlıkları önünde toplanarak Beleyd’in suikastını önleyemediği için hükümeti sorumlu tuttu. Haftanın geri kalanı için genel grev çağrısı yapıldı. Gannuşi, bir günlük yas ilan etti.
Dünkü cinayetin arkasında her Tunuslu gibi her Mısırlı için de aşina bir hikaye vardır. Seçilmiş İslami liderlik, gelecek seçimlerden laik bir devlet çıkacağında ısrar ederken alevlendirici Selefileri zapt için mücadele eder. Tıpkı Muhammed Mursi’nin Mısırlı yönetimi gibi Tunus liderleri de hem laik grupları hem de İslamcı seçmenleri temsil edecek bir anayasa çizmeye çalışıyor fakat çok az başarılılar. Eleştirenler diyor ki eğer İslam “devletin dini ise” şeriat kanunları tüm yasamaya uygulanmalıdır. Ve eğer Tunus özgür basını idame etmek istiyorsa neden taslak anayasa “medya denetçisi” oluşturulmasını ön görüyor?
Bu arada Tunus’un içinden Selefi grupların üniversite öğretimini baskıladığına, laiklere kabadayılık yaptıklarına ve yerel polis memurlarına terör estirdiklerine dair hikayeler geliyor.
Geçen sene The Independent’a verdiği bir söyleşide Raşit Gannuşi, Selefileri hapsetmek ve işkence etmek gibi Bin Ali’nin eski metotlarına başvurmayacağını söyledi. Londra’daki El-Kaide bombalamasının ardından İngiliz polisinin kitlesel tutuklamalar yerine sadece sorumluları aramasıyla ilgili deneyimiyle aynısını yapacağını belirtti. Fakat şu an soruşturmadan bahsederek caddelerdeki kalabalıkları tatmin etmekte zorlanacak.
Aşina düşman
Ve beliğ avukat Beleyd’in kaydedilmiş konuşmaları önümüzdeki haftalarda tekrar tekrar gösterilecek. “Ennahda’nın içinde şiddeti körükleyen gruplar olduğunu” ve “Ennahda’ya karşı çıkanların hepsinin şiddetin hedefi haline geldiğini” söylememiş miydi?
Koalisyon içerisindeki laik Cumhurbaşkanı Münsif Marzuki, suikast haberi kendisine ulaştığında Strasburg’daki Avrupa Parlamentosu’na hitap edecekti. Dedi ki “Size konuşacağım sırada Şükrü Beleyd öldürüldü. Bu bize gönderilen kabullenmeyeceğimiz bir mesajdır. Bunu reddediyoruz ve devlet düşmanlarının maskelerini düşürmeye devam edeceğiz”.
Devlet düşmanları. Hortlamış bir ifade var. Devrim-sonrası Tunus’tan ziyade Ben Ali ve Nasır’ı andırıyor. Polis dün Tunus caddelerinde Mübarek’in son günlerindeki aynı gelişigüzellikle göz yaşartıcı bombalar kullanıyordu. Tüm Arap Uyanışı’nın en “yumuşağı” Tunus devrimi artık kararıyor ve Mısır’ı ezen korkuları ile ekonomik külfetleri mi ediniyor? Ardından elbette Libya akla geliyor. Ve Suriye. Muhakkak değil.
TIMETURK / Robert Fisk
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.