Abdullah KAVAN
Türkçe bilmeyen amcam!
İhtiyar bir amcamız vardı. İsmi Hacı Şemdin. Şu an rahmetli oldu. Kendisini ziyaret ettiğimizde değişmeyen gündemi askerlik anılarıydı. Askerlik anılarına başlamadan önce derin bir ah çekerdi. Kendisine “ne oldu amcacım?” dediğimizde, gözleri uzaklara bakardı ve ne siz sorun ne ben söyleyeyim, yine askerlik anılarım aklıma geldi diyerek sözlerine şöyle devam ederdi;
Mardin’in, Mazıdağı ilçesi, Arıköy’de çobanlık yapıyordum. Çobanlık değneğini indirip askere gidecektim. Fakat o zamana kadar kendi ilçemin dışına çıkmamıştım. Bu nedenle de babam tedirgindi. Askerlik için elbiselerimi hazırlayıp Mazıdağı ilçesine gittik. Oradan da Diyarbakır’a gitmiştim. Babam Diyarbakır’da biletimi kesip Çanakkale’ye gönderecekti. Askerlik yerim Çanakkale’ydi. Babam benim oraya selametle ulaşmam için şoförü iyice tembihlemişti. Şoför de sağ olsun yemek ve lavabo ihtiyacına kadar her türlü yardımda bulunmuştu. Çanakkale’ye ulaştıktan sonra bir taksi tutan şoför birliğime götürmemi taksiciden istemişti. Nihayet kendi askeri birliğimdeydim…
Birinci günümdü ve konuşanların hiç birini anlamıyordum. Çünkü konuşulan dil Türkçeydi ve ben Türkçe bilmiyordum. Bir ihtiyacımı karşılamak veya merak ettiğim birçok soru kafamı kurcalıyordu fakat kimseye söyleyemiyordum. Birkaç gün böyle geçmişti. Sonradan benim gibi konuşmayan ve köşelerde tek başına kalan başka bir kişiyi fark ettim. Uzaktan onu izliyordum. Yanına yaklaşıp direk Kürtçe konuşunca adeta gözleri ışıldadı ve sen de Kürt müsün? dedi. Evet dedim ve ondan sonra birbirimizden ayrılmamıştık. Sonradan hem Kürtçe hem de Türkçe bilen Mehmet adında başka bir arkadaşımızla tanıştık. Birbirimizle konuşuyor ve artık günler daha iyi geçiyordu…
Bir ayımız olmuştu ve eğitim başlamıştı. Komutan bir gün beni çağırarak, “santral üzerindeki kepimi getir” demişti. Ben santralı anlamıştım ama kepin ne olduğunu bilmiyordum. Cümleden çıkardığım sonuç, santralın getirilmesiydi. Santralcıya uğradım ve duvara monteli eski küçük santralları görünce evet bunu istiyordur, dedim. Santraldaki görevli Kürtçe bilen arkadaşımız Mehmet’ti. Kürtçe hitap ederek, “komutan santaralı istiyor” dedim. Mehmet önce şaşırarak, komutan santralı ne yapacak? dedi. Ben de, bilmiyorum vermiyorsan komutana söylerim, dedim. Kendisi de korkarak tornavida ve penselerle duvardaki santralı söktük. Çok ağır olan santralı kucaklayarak zor bela komutanın önüne koydum...
Komutan santralı görünce hem şaşırmış hem de gözleri öfkeden kızarmıştı. Bana öyle şiddetli dayak attı ki, ömrüm boyunca unutmam mümkün değildir. Can korkusuyla alelacele tekrar santralı kucaklayıp yerine getirdim… Akşam ranzama çıktığımda hüngür hüngür ağladım. Ben niye Türkçe bilmiyorum diyerek kendime acıyordum. Bütün bu olanlar Türkçe bilmediğimden başıma geliyordu…
Sonuç olarak; Cumhuriyetin bu halka çektirdiği ve bugün yaşanan birçok hadisenin kaynağını H. Şemdin amcamızın askerliği üzerinden anlatmak istedim. Dil üzerindeki yasaklar ve geniş düşünmeyen beyinler terör belası dediğimiz olguyu doğurmuştur. Kendi halkının dilleriyle barışık olmayan devletler zorluk çekmeye mahkûmdurlar. Çünkü Yüce Allah’ın vermiş olduğu bir hakkı yok saymak fıtrata aykırıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.