`Türkiye ile Tam İrtibat Halindeyiz`

`Türkiye ile Tam İrtibat Halindeyiz`

Kürdistan Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani, Irak`taki krizin Sünnilerin dışlanmasının bir sonucu olduğunu söyledi. Al Jazeera`ye konuşan Barzani, bölgedeki gelişmelerle ilgili de `Türkiye ile tam irtibat halindeyiz` dedi.

IŞİD`in Irak`ta başta Musul olmak üzere Sünni kentlerin çoğunu ele geçirerek Ürdün sınırına kadar olan stratejik alana hakim olması, bölgesel dengeleri zorluyor. IŞİD`e karşı ülkenin kuzeyinde güçlü bir hat çeken Kürt yönetimi ise, ülkedeki kriz göz önüne alındığında bir `istikrar adası` konumunda. Irak`taki son krizle beraber yeniden kilit konuma oturan Kürt yönetimi, IŞİD`in ilerlemesini gerekçe göstererek Kerkük başta olmak üzere birçok tartışmalı bölgede hakimiyetini pekiştirdi.

Sizin hükümetiniz Ninova, Kerkük’ün bazı bölgeleri, Diyala ve Selahaddin’in silahlı grupların kontrolüne geçmesinin ardından nasıl bir tavır sergileyecek?

Öncelikle Irak’ta tamamen yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Özellikle, Musul, Diyala ve Selahaddin’de. Bizim önceliğimiz, Kürdistanlıların, Hristiyanların, Türkmenlerin ve diğer azınlıkların yaşadığı bölgemizin güvenliğini sağlamaktır. İşte bizim asıl önceliğimiz budur.

Bağdat, Erbil’i `komplo` olarak nitelediği Irak olaylarında parmağı olmakla suçluyor. Sizin buna cevabınız nedir?
Biz çok kez Bağdat’tan bu suçlamaları duyduk. Özellikle Maliki`nin başında olduğu Kanun Devleti Bloku üyesi kardeşlerden bu suçlamaları duyduk. Bu suçlamaların bir temeli ve aslı yoktur. Bu suçlamaları ülkeyi siyasi ve askeri anlamda yönetmede kendi başarısızlıklarını örtmek için ortaya atıyorlar. Bizim duruşumuz baştan beri açıktır, biz çok defa hazır olduğumuzu da belirttik. Ancak onlar bununla ilgilenmediler. Kendilerine sunduğumuz önerilerimizle ilgilenmediler. Bugün dillendirdikleri şeylerle siyasi ve askeri başarısızlıklarını örtmeye çalışıyorlar. Kürtleri suçlamak istiyorlar ancak tam aksine binlerce Iraklı askeri koruduk ve onları güvenli bölgelere sevk ettik. Biz ordunun üst düzey rütbeli askerlerini kurtardık, koruduk ve Bağdat’a gönderdik. Meydana gelen olaylarda hiçbir payımız olmadı. Biz de Bağdat’tan olaylara komplo teorisiyle bakmaya alıştık. Bağdat’tan tarafımıza yöneltilen suçlamalar yeni değil ve hepsi geçersiz suçlamalardır.
"Sorun Sünnilerin dışlanması"

Peki, Kürdistan Yönetimi, Irak’ta birçok bölgeyi ele geçiren silahlı gruplarla savaşa girer mi, ya da karşılık verir mi? Özellikle Bağdat’tan böyle bir teklif gelirse.

Öncelikle iki şeyi birbirinden ayırt etmemiz lazım. Birincisi terör sorunu. Biz bu soruna ne olursa olsun karşıyız. Bu bizim değişmez tavrımızdır. Biz 2003’ten sonra Bağdat’a terörle mücadele konusunda çok defa yardımda bulunduk. Kürdistan bölgesinin terör tavrında bir değişiklik olmadı. Ancak terörle Sünni bölgelerde yaşanan olayları da karıştırmamak lazım. Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) orada yaşanan gelişmelerin bir parçası olabilir. Ancak şu bir gerçek ki sorun başlı başına tamamen bir terör sorunu değil. Biz sorunun askeri yöntemlerle çözüleceğine inanmıyoruz. Irak’ın içinden geçtiği sorunların tek çözümü siyasi muameledir. Irak’ta yaşananlar Irak’ın temel parçası olan Sünnilerin dışlanmalarının bir sonucudur. Çünkü Irak Sünnileri, kendilerinin Irak’ın siyasi yapısının bir parçası olmadıklarını düşünmeye başladı. Felluce’de iki yıl önce meydana gelen olaylar aslında halkın meşru talepleriydi. Hükümetin yapması gereken bu taleplere karşılık vermek ve olayları şiddete başvurmadan siyasal yöntemlerle çözmekti.

Sizin İran’a ziyaretiniz sırasında Maliki’den İran aracılığıyla IKBY (Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi) lideri Mesut Barzani’ye merkezi hükümete destek olmasını talep eden bir mesaj taşıdığınıza dair söylentiler ortaya çıktı. Siz fiilen böyle bir mesajı alıp IKBY liderine taşıdınız mı?

Hayır, asla. Bizim ziyaretimiz İran İslam Cumhuriyeti’nin daveti üzerine gerçekleşti. Bu ziyaretin amacı Irak’ta yaşananlarla ilgili Kürdistan Bölgesi’nin duruşunu netleştirmekti. Bizim açımızdan, sorun sadece bir terör sorunu değil. Biz terörle mücadelede tüm taraflarla işbirliği yapmaya hazırız. Ancak mevzu öyle değil. Sorun sadece IŞİD’den ibaret değil. Sorunun siyasal çözümlere ihtiyacı var. Herkes bu konuda ciddi düşünmelidir.

"ABD`ye tavrımızı anlattık"

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Erbil’i ziyaretinde ABD’nin IKBY’den doğrudan istekleri var mıydı? Sizin bu ziyarete bakışınız nedir?

Genel anlamda olumlu bir ziyaretti. Tavrımızı kendilerine açıklamamız için iyi bir fırsattı. Böylece John Kerry’ye tavrımızı, duruşumuzu anlattık. Sayın IKBY Başkanı da kendilerine bu sorunun köklü siyasal çözümlere ihtiyaç duyduğunu vurguladı. Terör konusuna gelecek olursak, biz terörle mücadelede net olduğumuzu düşünüyoruz. Daha önce hem Irak’ta hem de uluslararası camiada teröre yönelik bu sorumluluklarımızı yerine getirdiğimizi düşünüyoruz. Ancak bugün fiilen yapılması gereken sorunu askeri yöntemlerle çözmekten önce net bir siyasi vizyonun ortaya konulmasıdır.

John Kerry’nin ziyareti sırasında ABD’nin Nuri Maliki’nin 3. dönemde de başbakanlığa gelmesine dair tavrı netleşti mi?
Bunu desteklediklerine veya karşı olduklarına dair net bir tavır göremedik. Onlar bu durumun Iraklıların kendilerine bağlı olduğunu ve ABD’nin Iraklıların alacağı karara saygı duyacağını söylüyor.

"Peşmergenin bölgeye girişi 140`ıncı madde ile ilgili değil"

Peşmerge güçleri, 140. Maddey`e ilişkin birçok bölgeye girdi ve bu bölgeler fiilen IKBY’ye bağlandı. Türkiye daha önce böyle bir durumun oluşmaması yönünde uyarıda bulunmuştu. Siz Türkiye’nin bu duruma ilişkin duruşunu nasıl okuyorsunuz?
Doğrusu peşmergenin bu bölgelere girişinin 140. Madde ile veya diğer maddelerle alakası yok. Peşmerge güvenliği sağlamak ve sivilleri korumak üzere bu bölgelere girdi. Peşmergenin buraya girmesi istenilen bir durumdu, eğer peşmerge girmeseydi IŞİD girecekti. Biz peşmergenin girdiği bu bölgeleri Kürdistan’ın bir parçası olarak kabul ediyoruz ancak Kürdistan da Irak’ın bir parçası. Peşmergenin girişinden amaç, güvenliği sağlamak ve sivilleri korumaktı. Bu çok önemli bir durum ve bizim açımızdan önceliği teşkil eder. İşte bu ilkeden yola çıkarak peşmergenin orada kalmasına karar verdik.

Irak’taki krizin çözülmesi durumunda peşmergenin bu bölgelerden çekilmesi söz konusu olur mu, çekilmesi için Bağdat’la bir pazarlık yapılır mı?

Asla. Bu olamaz. Gerçekçi olalım. Biz bu bölgelerle hâlihazırdaki durum üzerinden muamele ediyoruz. Bu aşamada Irak’ın bu bölgelerde güvenlik ve istikrar sağlayacağını sanmıyoruz. Dolayısıyla peşmerge güçlerinin burada kalması bu bölge sakinleri için güven ve istikrarı sağlamak için zaruri bir durumdur. Amaç güvenliği sağlamak olduğu sürece Bağdat’ın bu durumu iyi anlaması lazım, peşmergenin veya Irak askerinin kalması aynı şeydir. Peşmerge şu anda bu görevi ifa ediyor.

"Türkiye ile tam irtibat halindeyiz"

Buradan İran, Türkiye ve ABD’nin bu bölgelerde peşmergenin varlığının ifade ettiği anlamı anladığını çıkarabilir miyiz?
Size Türkiye’nin duruşunu anlatayım. Türkiye’nin ilk günden beri duruşu olumlu bir duruştu. Biz bu konuda Türkiye ile tam bir irtibat halindeyiz. Genel anlamda Türkiye’nin tavrının eskiye nazaran çok değiştiğini söyleyebilirim. Türkiye, aralarında Kerkük’ün de bulunduğu bu bölgelerde güvenlik ve istikrarı sağlamak üzere peşmerge konuşlandırmamız konusunda rahatlığını gösterdi. Türkiye bu konuda etkin rol oynayan bir Kürdistan Hükümeti görmek istiyor.

Son dönemde Erbil’e Şii, Sünni siyasilerin de bulunduğu çok sayıda ziyaret gerçekleşti. Hatta ABD Büyükelçisi`nin yanı sıra ABD Dışişleri Bakanı da ziyarette bulundu. Bu ziyaretler sırasında Irak’ın içinden geçmiş olduğu duruma ilişkin barışçıl bir çözüm veya barışçıl imkânlar oluşturulma girişimleri oldu mu?

Irak iki aşamadan geçti. Birinci aşama 2003’ten Musul olaylarına kadar olan Irak’tır. İkincisi Musul olaylarından sonraki Irak’tır. Biz bu noktaya gerçekçi bakmak zorundayız. Gerçekçi olmazsak daha büyük hatalar yaparız. Musul olaylarından sonra Irak’ın hem siyasal hem de sosyal anlamda yeniden okunması gerekir. Irak bu doğrultuda yeni bir aşamaya girdi. Dolayısıyla yapılması gereken Musul olayları sonrasında gerçekleşen değişimler bağlamında yeni çözümler üretmektir. Orada yaşanan olaylar büyük bir sarsıntıydı. Bölgeyi vuran şiddetli bir depremdi. Ben hala siyasi çözümün üretilebileceğine inanıyorum. Ancak gerçekçi olmamız lazım, slogan atmak, toplantılar düzenlemekle bu olmaz. Zira durum görünenden çok daha büyük. Yeni bir durum var ortada. Dolayısıyla olabilecek bir çözüm Musul olaylarından sonra meydana gelen değişiklikler ve son gelişmeler bağlamında olmalıdır.

Yaşanan ihtilaflar sonucunda 8 aydan fazla bir gecikme ile KDP, KYB ve diğer muhalefet partilerinden oluşan Kürdistan Hükümeti’nin kurulması partiler arası ihtilafların son bulduğu anlamına mı geliyor?

Evet, gecikme yaşadı. Ancak bu gecikme beklenen bir durumdu. Biz bu gecikme meselesinde sabırla davrandık. Buradan ortak bir anlayışa ve ortak bir çözüme ulaşmak istedik. Bizim Kürdistan Bölgesi’ndeki durumu ve Irak’ın o dönemki durumu okuyuşumuz, bütün tarafların bulunduğu bir ulusal birlik hükümetinin kurulmasını gerektiriyordu. Biz bu ilkeden yola çıkarak sabrettik. Bundan amaç Irak’ın içinden geçtiği koşullar karşısında biz Kürtlerin birliğini sağlamaktı. Dolayısıyla tüm Kürt siyasi tarafların IKBY’deki duruma yönelik tavrı ortakça bir tavırdır. Bu durum da çok önemli.
"Bağdat samimi değil"

Eski hükümetlerle Bağdat hükümeti arasında şu ana kadar askıda bulunan birçok sorun var. 140. Madde, bütçe, peşmergenin durumu, petrol konusu ve benzeri bütün sorunlar Bağdat hükümeti ile çözülmeden bekliyordu. Kürdistan’da kurulan yeni hükümet ile birlikte bu sorunlar çözülür mü?

Biz Kürtler olarak kendimize soruyoruz, 2003’ten bu yana Irak ile başlatılan siyasi süreçten ne fayda gördük? Neticesi ne oldu? Biz Kürtler olarak Irak’ın birliği için her şeyi yaptık, safların birliği için her şeyi sunduk. Kimse Kürtlerin yeni Irak için imkânlarını sunduklarını inkâr edemez. Irak’ta yeni hükümetin nasıl olacağını bilmiyorum. Ancak bu sorunları çözmek için çok vakit kaybettiğimizi söyleyebilirim. Bunlar çözülmeyecek sorunlar, bu aşamaya gelecek kadar karmaşık sorunlar değildi. Eğer Bağdat, güçlü ve samimi bir irade gösterseydi bunlar çözülmüştü. Biz şu anda Irak’ın en kötü aşamalarından geçiyoruz. Böyle bir zamanda, Bağdat, Irak`ın en zayıf olduğu bir durumda Kürdistan bölgesinin bütçesini kesiyor. 6 aydan beridir Kürdistan bütçesiz, çünkü Bağdat bunu kesti. Bu durum bu zorlu koşullarda zor. Öyle ki şu anda Kürdistan’da 250 bin Suriyeli sığınmacı ve Diyala, Musul ve Anbar’dan Kürdistan’a sığınan yarım milyondan fazla Iraklı mevcut. Bütün bunlar bizim açımızdan ekonomik bir yük oluşturuyor. Bağdat ise bu duruma ilişkin sorumluluğunu yerine getirmiyor. Kürdistan’ın yaşadığı durum bu, Irak’ın yaşadığı durum da belli. Bağdat ise şu anda bize belirli bir bütçe ayırmaya hazır değil.

Vatandaşlarıyla böyle muamelede bulunan bir hükümetten ne beklenebilir ki? Bizim bu vatanın, bu bölgenin geleceğini düşünme hakkımız var. Bizim Kürdistanlıları düşünmemiz lazım. Bütün Kürdistanlılar kendilerine aynı soruyu soruyor. Eğer Sayın Başbakan peşmerge güçlerinin Irak savunma güçlerinin bir parçası olduğunu onaylasaydı ve biz 1 buçuk yıldan fazladır bunun üzerine pazarlık yürütüyoruz, her iki taraftan da kurmuş olduğumuz teknik komisyonlar aracılığıyla ortak bir protokole ulaşıyoruz ama sayın başbakan bunu reddediyor. Ancak eğer ulaştığımız ortak protokolü kabul etseydi, bugün durum askeri anlamda içinde bulunduğumuz şekilde olmayacaktı. Bağdat ile Kürdistan bölgesi arasındaki sorunları çözmek için tek bir adım atmadı. Tek bir mantığı vardı o da güç kullanmak. Biz her zaman Irak’ın sorunlarının güçle çözülemeyeceğini, güçlünün ve zayıfın değil, bu sorunların müzakere masasında çözülmesi gerektiğini söyledik. Bizim sorunlara ilişkin hâlihazırdaki vizyonumuz da bellidir. Ancak sorulması gereken bu sorunu çözecek gerçek bir irade var mı? Bence Bağdat açısından bu sorunun hala verilecek bir cevabı yok.

Bu sorunlar çözülmezse Kürdistan bölgesi bu sorunların çözümü için ne tür adımlar atabilir?
Biz bazı adımlar atmak zorundayız. Bizim bütçemizi kestiklerinde biz bölge petrolünden tek bir tanker satmadık. Ancak bugün yapmak zorundayız. Biz bütçesiz devam edemeyiz. Bu durumu ne Irak’ta ne de Kürdistan’da sürdürebiliriz. Bütün mülteciler bizim bölgemizde. Sorun insani bir sorun. Kürdistan’a sığınan, iltica eden bu insanlar okula, ilaca, sosyal hizmetlere ihtiyaç duyuyorlar. Dolayısıyla bu insanlara karşı sorumluluğumuzu yerine getirmek zorundayız ve kendimizi hazırlamamız lazım. Bütün bu durumlar da Bağdat’ın bütçesine ihtiyaç duyuyor. Bağdat da bunu ödemeye pek hazır değil. Dolayısıyla petrolü satmaktan başka çaremiz yok. Bu şekilde de Kürdistan’ın ihtiyaçlarını karşılamış oluruz.
"Maliki`yi beklemeyiz"

Bağdat’ın Kürdistan’ın petrol siyasetini reddetmesine rağmen siz Bağdat’ın onayı olmaksızın petrolü satış aşamasına geldiniz. Kürdistan’ın petrol siyasetinde Bağdat’tan tamamen bağımsız davrandığını söyleyebilir miyiz, sorun çözüldü mü?
Biz Bağdat’la ortak bir çözüm üretmek istiyorduk. Hala da istiyoruz. Bu bizim önceliğimizdir. Ancak şimdiye kadar bir değişiklik olmadı. Biz Bağdat’la bu sorunu çözmeyi umuyorduk. Peki, yüzümüze bütün kapılar kapatılır, Bağdat da çözüme yanaşmıyorsa ne yapalım? Bağdat’a göre çözüm onlara teslim olmamızdır. Biz ise teslim olmayacağız. Bizim kendi anayasamız var. Ve bu anayasanın bize verdiği bütün yetkileri kullandık, siyasetimizi yürüttük. Petrol satma durumu ise Irak’ın anayasasına bağlılık çerçevesinde gerçekleşti. Irak Anayasası petrolün bütün Iraklıların mülkü olduğunu söylüyor. Bu anayasal bir maddedir. Dolayısıyla Bağdat bizi bütçeden mahrum ederse, biz de açığı kapatmak için bu yolu takip etmek zorundayız. Petrolü dünya pazarına satacağız. Bağdat’ın içinden geçtiği bu zorlu koşullarda ve bize ne şekilde olursa olsun yardım etmeye hazır olmadığı bir durumda Kürdistan bölgesinin masraflarını karşılamak zorundayız. Bütün bu peşmergeler, Kürdistan bölgesini ve diğer bölgeleri korurken Bağdat onların maaşlarını göndermeye bile yanaşmıyor. Peşmerge savaş cephesinde, bölgeyi korurken biz teslim mi olalım? Biz Sayın Başbakanı (Maliki) mı bekleyelim? Bu asla olmayacaktır.

Peki, Kürdistan bölgesinin Irak’ta uygun gördüğü çözüm nedir?
Uygun çözüm, önce siyasi süreçle başlamaktır. Sünnilerin gerçekten kendilerini içinde gördükleri bir siyasi proje başlamalı. Başbakanlıkta değişimler olmalı. Başbakanlık bu şekilde yürütülemez. Bu değişimler bütün tarafların kendilerini güvende hissetmelerini sağlayacak. Biz başbakanın Şiilerden olmasından yanayız. Ancak hâlihazırdaki başbakanlıkta bir değişim olmalı. Böylece diğer tarafları da tatmin etmiş olacak.

Sizin şu anda Irak’ta Şiiler ile Sünniler arasında yaşanan çatışmada tavrınız nedir? Siz Sünnilere daha mı yakınsınız?
Biz Irak halkına yakınız. Bizim sorunumuz Sünni ya da Şii sorunu değildir. Sünniler bize ihtiyaç duyduklarında biz bizden istenilen role bürünürüz. Daha önce Şiilerin yanında olduğumuz gibi. Yani bugün Irak’ta yaşananları Sünniler gibi büyük Şii otoriteler de reddediyor. Biz Irak halkına yakınız. Biz hiçbir tarafı diğer tarafa karşı desteklemeyeceğiz. Bizim duruşumuz belli. Biz Irak’taki olumlu rolümüzü oynamaya devam edeceğiz. Biz Şiilerleyiz, Sünnilerleyiz, Kürtlerleyiz, Hristiyanlarlayız, Türkmenlerleyiz ve Irak’ı oluşturan diğer tüm taraflarlayız.

Al Jazeera

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.