Menderes YILDIRIM
Türkiye’de neler oluyor
Hiç keramete gerek yok; tüm İslam ülkelerinde neler oluyorsa Türkiye’de de onlar oluyor. Bir fark ve avantajla ki; olanlar, daha hızlı, kansız ve nispeten pozitif yönlü oluyor. Türkiye başta olmak üzere, bütün İslam ülkeleri “sosyal, siyasî, stratejik ve ekonomik” alanlarda hızlı bir değişim sürecine girmiştir.
Mevcut değişimler; kimi alanlarda gürültülü ve sancılı; kimisinde de sessiz ve derinden oluyor. Tüm bunlar, beklenen şeylerdi. Batı, bizdeki değişimleri kesinlikle beklemekteydi. Osmanlı sonrasında, müstemleke olan İslam âlemine Batı’nın sunduğu rejimlerin tümü; laik, sağlıksız ve ecnebiydi.
Osmanlı’nın Şark kültürü ağırlıklı İstanbul mirasını; Garp karakterine büründürülen Ankara’ya taşıyan İttihat Terakki‘nin darbeci zihniyeti, işe; geçmişi tasfiye ile başladı. Yeni Cumhuriyetin kurucuları, “Millî Mücadele” ile TBMM’ye oturduktan sonra; “millî olan her şeyle” yani “halkla” çok farklı(!?) ilgilenmeye başladılar.
Açılan I. TBMM, Osmanlının devamını konuşurken; II. Meclis, milli dokuya ters yasalara imza atmaktaydı. Savaş yorgunu halk bitik, çaresiz ve şaşkındı. Halk, ötekileştirilmiş, Kurtuluş savaşından sonra da ağır bedeller ödemeye mahkûm edilmiş, yaman sorgulanıyor, canından oluyordu. Halk, İçerdeki bu ecnebi oluşumla yarışmaya kalkıştıysa da (Okyar hükümeti..) yasal, siyasî zeminde yaşam hakkı bulamadı.
İç isyanlar, “profesyonel tecrübeye karşı çıkmış amatör tecrübelerdi. Esasen Millî’ler; zamanın hakim Emperyalist güçlerine güven de veremediklerinden(?!) -zaten- vatan haini/asî hatta ajan(?!) ediniverip öncüleri (Nursî gibileri) ile tez elden “kayd u bend” altına alındılar.
Dışarıda varlığı tartışılan Devlet; içerde “İstiklal Mahkemesi’ydi. “Ferman padişahın” değil, artık “devletindi.”
Zinhar bilindi: “Devletin yükü ağırdı, devlete devlet gerekir. Tavşanı araba ile tutar; ona kafa tutulmaz. O, yeri göğü yıkar/inletir, birbirine katar. Devlet yapmışsa mutlaka bir bildiği vardır. Kızdırmayın, bir komutan kalkar kelleleri uçurur.
Kalanları da zindanlara doldurur, -zaten artık- “şeraitin” değil, “devletin kestiği parmak acımazdı…” Bunlar, “sırrına varılmaz, hikmeti sorulmaz..” derin kazılmış yazılardı lo!
Halkların başına böylesi kıyametler koparken; her İslam ülkesinde, “kökü dışarıda yerli statüko, derin devlet, gladio” çoktan oluşmuş, hatta kemale ermişti.
Çaresiz Müslüman halkların karşı silahı; “doğum oranı” ve “doğurganlıktı.” Statükonun telef ettiği ‘bir’ yerine ‘üç, beş’ hatta ‘dokuz’ (çocuk) doğurmak gibi. “Te’dip, tenkil ve idamlar” bu sahada çaresizdi.
Çaresizlik, Menderes’i getirdi. Menderes halk adına iktidar zeminindeki “çatıya” vurulan “ilk perçin” olduysa da bir türlü muktedir olamadı. İttihat Terakki bakiyesi olan “CHP Teknokrat ve Bürokratlarının Paralel Devleti” TBMM kürsüsünde, “Bu halk isterse şeriatı bile getirir” latifesini söyleyen Menderes’e; halkın sandığa gömdüğü Millî Şef İnönü; “Seni, ben bile kurtaramam!” derken, statüko da çarkı kilitlemekle kalmadı, başbakanın şahsında, halk iradesini idam etti. Artan nüfus ikna olmamış, olanları sindirememişti.
Meşhur deyimle; “göbeğini kaşıyanlar, taşralılar, sessiz çoğunluk artınca; “Vatandaşlar, denize akın etti; YURTTAŞ’lar rahatsız(!?) oldu.” (Cumhuriyet Gazetesi manşeti). Menderes ile boşaltılan laik baraj, ardışık halk dalgalarıyla set ve bentlerini yitiriyordu.
Yerli çatının II. Perçini olan Turgut Özal ile “şehir ve kapitali” tanıyan “taşralılar” en sosyete merkezlerde “simit satmaya” başlayarak “iki adım ötesi olan III. Perçin olan Erbakan İktidarını” doğurdular ama “normal doğum” yerine “sezaryen” ile.
Gözlerini yeni iktidara açan Erbakan iktidarı; “yatay, dikey, paralel ve postal patırtılarına papuç bırakmak” zorunda(?) kalırken, Mustaz’af Anadolu halkı Ankara ve İstanbul’da dönen dolapları öğrenmiş, yönetme kültürü ve STK’ların gücü ile tanışmış, korku sınırını aşmıştı.
Bu gün için “Yerli Çatı”nın sonuncu ve IV. Perçin’ini vurmak isteyen mustaz’af ve mazlum Anadolu halkının ezici çoğunluğu, Recep Tayyip Erdoğan’ı sahiplendi. Aynı halk; muannit, gözü kara olmuş; kendi azametini ve gerçek efendi olduğunu da “Ecnebi İdraklere(!)” sunmakta. Halk, haklıydı çünkü karşı taraf (ekser muhalefet); ‘statükoyu muhafaza ve yasaklar’ dışında bir şey vaat edemiyordu. Belki de bu yüzden halk da tam 9 kez, aynı iktidara; “Yetmez ama evet” demişti. Artık karne notunu halk veriyor.
Eee, halktır ve “Bey’den yamandır.” Yıldızlara erişilmez; halk ile yarışılmaz. Delidir; ne yapsa yeridir.
Değişim ve dönüşüm; dünyada ve bizde baş döndürücü hızla gerçekleşiyor. Bunu göremeyen, halkın aklıyla alay eden; “fert, ebeveyn, cemaat, dernek, vakıf, ulus(lar) uluslar arası örgütler..” beklemedikleri bir anda çok şey kaybedebilir hatta hayattan silinip müzelik olabilirler. Selam ile!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.