Türkiye'de üstünlerin hukuku işliyor

Türkiye'de üstünlerin hukuku işliyor

CHP milletvekili Mustafa Balbay'ın tahliyesini değerlendiren hukukçular ve siyasiler Türkiye'de hukukun önünde herkesin eşit olmadığına vurgu yaptılar.

VAN - CHP milletvekili Mustafa Balbay'ın tahliyesi ile ilgili tartışmalar devam ediyor. Konuyla ilgili olarak sorularımızı yanıtlayan Hür Dava Partisi Dava Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sait Şahin, Yazar Av. Emin Güneş ve İnsan Hak ve Hürriyetler Derneği (Hür-Der) Genel Başkanı Av. Şaban Dalgın önemli değerlendirmelerde bulundular.

"Güçlüler daima hukuku siyasetlerine alet etmişlerdir"
Yaşananları hukukta çifte standart olarak değerlendiren Yazar Av. Emin Güneş, öteden beri hukukta benzer skandalların yaşandığına dikkat çekerek şöyle konuştu: "Hukuk her ne kadar toplumsal olarak üzerinde mutabakata varılan, devletin bütün halkını vicdanını rahatlatmak amacıyla oluştuğu iddia edilse de yani hukuki düzenlemeler yapılırken hiçbir zümreye ayrıcalık tanınmadan insanlara eşit uygulanılması gerekirken uygulamada bakıyoruz genellikle adları hukuk devletleri olsa bile padişahlık dönemlerinden farksızdır. Güçlülerin güçsüzleri ezmek için hukuku bir araç haline getirdiklerini görebiliyoruz. Güçlüler daima hukuku siyasetlerine araç etmişlerdir. Bu olaylarda bizler şunu görüyoruz. Bir dönem askerin ayak sesleri duyulurken yargıçlar bir meseleye farklı bakıyor askerin ayak sesleri kesilip aynı mevzuya başka birinin sesi yükselince bu sefer onun sesine uygun kararlar veriyorlar. Bir türlü hukuk her türlü etkiden baskıdan soyutlanarak karar veremiyor ve hukuk ile siyaset birbirinden ayrılmıyor. Siyaseten güçlü olanlar hukuku dizayn ediyorlar ayrıca mahkemelerde kararların verilmesinde de etkin oluyorlar."

"Bir suçun bir cezası olmalı adamına göre ceza olmamalı"
Yaşananların hukuka olan güveni sarstığını vurgulayan Avukat Güneş, adamına göre muamele edildiğini söyledi. Güneş, "Bir suçun bir cezası olmalı adamına göre ceza olmamalı ama maalesef Türkiye'de bir kişi hakkında karar verildiği zaman bu şahsın hangi suçtan yargılandığı değil hangi düşüncede olduğu ve gücünün ne olduğu sorgulanıp ona göre karar veriliyor. Yazarlar örneğinde de bu net bir şekilde görülmektedir. Aynı suçlarda yargılanan iki yazardan birine düşünce özgürlüğü adı altında ceza verilmezken diğerine kimliğinden ya da inancından dolayı ceza verilebiliyor. Bizler Hizbullah cemaati tahliyelerinde şunu da gördük. Söz konusu kalemşörler ve bir kısım medya tarafından, sanki 4 yıl 10 yıldan daha uzunmuş gibi gösterildi. Bu çifte standart falan değil bu gerçekten hukukun kişiye göre uygulamasıdır. Bunun tipik örneklerini ararsanız Yahudilerin kendi şeriatlarını değiştirmesinde yani Tevrat'ın hükümlerini zenginlere ayrı fakirlere ayrı uygulanmasında. Suud yönetiminin de benzer uygulamalar vardır." diye konuştu.

"Bu yargı sisteminin çöktüğünün alametidir"
Hukuk devletlerinde tutuklamanın en son başvurulan yöntem olduğunu ifade eden Güneş, tutuklamanın bir insan hakkı ihlali olduğunu ifade ederek, "Esas olan insanların tutuksuz yargılanması ve yargılamanın kısa sürede tamamlanmasıdır. Bir dosya ya da bir belge için 3-4 ay mahkeme erteliyorlar. Bu yargı sisteminin çöktüğünün alametidir. 10 yıl süreyle yargılanma mı olur? Aynı davadan bir firar varsa o yakalanıncaya kadar diğerleri de bekletiliyor. Hâlbuki dosyaları ayırıp fevkalade yargılama yapılabilir. Yargı her yönüyle iyiye doğru gideceğine maalesef daha da kötüye doğru gidiyor. Şartlar ağırlaşıyor. Cezaevleri koşulları kötüleşiyor. Aliyelerin iş yükü ağırlaşıyor. Yeni hakimler alınmıyor. İkna mahkemeleri kurulamıyor. Tüm bunları yanında uzun tutukluluk tahliyeleri yine Avrupa mahkemeleri sayesinde yapılıyor. 15 yıl tutuklu kaldıktan sonra beraat eden insan biliyorum. Bu tutuklamalar bir tedbir olmaktan çıkarılıp bir cezalandırmaya çevrilmiştir." diye konuştu.

"Bu tam bir hukuk cinayetidir"
CMK'nın 102. Maddesinden dolayı serbest kalan insanların tekrar yakalanmak istendiğine değinen Avukat Güneş, "Bunu başaramayınca bunun intikamını alır gibi o düşünceye yakın insanlardan kendilerince derneklerde etkili olan insanları toplayarak serbest kalanların yerine onları cezalandırdılar. Bu tam bir hukuk garabeti, tam bir hukuk cinayetidir. Tam bir hukuk vahşetidir. Kendileri de itiraf ediyor. Eğer bunlar serbest kalmasalardı bu dosyaları açmayacaklarını kendileri de söylüyorlar." ifadelerini kullandı.

"4 yıl mı daha uzun süredir yoksa 11 yıl mı?"
Dava Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sait Şahin ise Mustafa Balbay'ın serbest bırakılmasının bir içtihad olduğunu belirterek, bunun adaleti tesis etmek adına mı yoksa farklı hesaplarla mı yapıldığına bakılması gerektiğine dikkat çekti. Şahin şu değerlendirmede bulundu: "Söz konusu adli makamların diğer siyasi tutuklular için bu hakkı verip vermediğine bakarak ancak bizler bu konu hakkında yorum yapabiliriz. Geçmişe bakıldığında maalesef biz kararın adil olduğunu göremiyoruz. Bilakis ayrıcalıklı bir karar olduğunu ve seçkinlerin hukukunun icraatı olduğu hükmüne varıyoruz. Çünkü kendisi hakkında darbeye teşebbüs suçundan dolayı müebbet hapis kararı verilmişti ancak salıverilmiş. Fakat hatırlarsanız 2011 yılında 10 yıldan fazla tutuklulukları devam eden mahkûmların serbest bırakılmasının ardından bu ülkenin medyasına, siyaseti ve yargı makamlarının nasıl bir gürültü kopardıklarını hatırlıyoruz. Ve sözde bu tepkileri dindirmek adına birçok insan gözaltına alındı. Haklarında düzmece dosyalarla cezalar verildi. ki bunu bizzat yaşayanlardan bir tanesi de benim. 12,5 yıl bu şekilde oluşturulan bir dosyadan ceza almış durumdayım ve dosyam Yargıtay'da bu tahliye edilen insanların tepkisini dindirmek adında uğramış olduğumuz bir operasyondur. Bütün suçumuz o dur. Balbay ile karılaştırırsak Balbay 4,5-5 yıl gibi bir süredir. Diğerleri ise 10 yıldı içerideydi."

"Türkiye de üstünlerin hukuku işliyor"
Türkiye'nin bu kararla hukuk devleti olamadığını vurgulayan Şahin, halen üstünlerin hukukunun gözetildiğini ve üstünlerin Türkiye'de imtiyazlı olduklarını belirtti. Şahin, "Zaten hükümet yetkilileri de bu noktada zaman zaman ilginç ifadeler kullanmıştır. Sözüm ona bu saygın kişilere verilen cezalar doğru değildir gibi ifadeler kullanılıyor. Saygın kişiler dedikleri şahıslar bu ülkeye 28 Şubatları yaşatan isimlerdir. Çok büyük cürümleri olan insanlardır." şeklinde konuştu.

"Sorunları üreten devlettir"
Türkiye'de var olan sorunları üreten devlet ya da devlet kurumlarının kendisinin olduğunu ifade eden Şahin, Türkiye'nin sorunlu bir ülke olduğunu belirterek, " İdaresi sorunlu olan bir ülkenin halka yönelik uygulamalarının çok ciddi noktada sorunlu olduğunu ve bu sorunların yıllarca insanlara acılar yaşattığını biliyoruz." diye konuştu.

Sorularımızı yanıtlayan İnsan Hak ve Hürriyetler Derneği (Hür-Der) Genel Başkanı Av. Şaban Dalgın ise müstekbirlerin tarih boyunca hukuku kendilerine göre yorumladıklarını ifade etti. Dalgın, "Mustafa Balbay için alkış tutan özgürlük savaşçısı naraları atan bu ayrılıkçı basın dikkat ederseniz bu adamı alkışladılar ama hor gördükleri ve inançları için cefa çeken insanlara karşı en sert olunması gerektiğini dile getirdiler ve aslında İslama olan düşmanlıklarını dışa vurdular." şeklinde konuştu.

Birçok ülkede insanların hukuk önünde eşitliğinin bir hikâyeden ibaret olduğunu ifade eden Av. Dalgın, dünyada da hukukun parayla alınabildiğini ve kimi düşünceler tarafından mazlumların üzerinde bir sopa olarak kullanıldığını aktardı. (Murat Dalgın-İLKHA)

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.