Mustafa KARAKAŞ
Türkiye’nin zor bilmecesi: İdlip
Bundan yüz yıl önce İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Syket Picot antlaşması ile çizilen sınırlar günümüzde yeniden dizayn ediliyor. ABD'nin PYD ile girdiği ittifak ve örgüte koridor oluşturma stratejisi Suriye savaşında karşı karşıya duran devletleri mecburi bir yakınlaşmaya itti. Görünen o ki dananın kuyruğu İdlib'te kopacak
Mustafa Karakaş/Analiz
6 yıldır süren Suriye iç savaşı strateji savaşına dönüştü. ABD'nin 60 yıllık müttefiki olan Türkiye'nin güvenliğini de hedef alan batılıların “Kürt Kartı”; bizim “PKK kartı” dediğimiz kart tüm dengeleri ve görünen tabloyu değiştirdi.
İRAN TÜRKİYE KARŞI KARŞIYA
Savaşın başında Arap baharını destekleyen ve diktatörlüklerin yıkılmasını savunan bir Türkiye tezi ile “Esed giderse Filistin davası yara alır” söylemleri ile İran, Suriye sahasında savaşan unsurlara arka çıkan bir siyaset güttü. PYD'nin sahada aktörleşmesi ile Türkiye Salih Müslim ile diyaloğa geçti. Müslim sık sık Ankara'ya gitti-geldi. Kobani savaşı sırasında Türkiye PYD'li militanların da tedavi edildiği bir ülke idi. Çözüm sürecinin de verdiği o sıcak iklim PYD'nin ABD ve Rusya ile yaşadığı flörtten sonra sona erdi
Ne var ki ABD'nin 2014 yılından itibaren farklı bir konsept ile Suriye meselesini DAEŞ ile mücadele şeklinde değerlendirmeye alan bir tutum takınması PYD'nin ABD ile daha sıkı bir ilişki kurması ve ABD'nin asıl niyetinin Esed'i devirmek değil; “kaosu derinleştirmek ve o toz duman içinde PKK'ya koridor açarak onu devletleştirmek” amacı güttüğü Türkiye tarafından okununca Türkiye politika değişikliğine gitti..
Görünen o ki yakın zaman içerisinde bir Kürt Devleti kurulacak… Bu devletin PYD tarafından kurulmasını isteyen ABD Akdeniz'e açılacak koridorun Fırat Kalkanı Harekatı ile Türkiye tarafından durdurulduğunu görünce tabir yerinde ise çalıyı dolanmaya karar verdi ve Azez-Cerablus hattının alt kısmından idlib'e ulaşmanın yollarını arıyor. Nitekim idlib'in Heyet Tahrir Şam'ın elinde olmasını bahane eden ABD buraya yönelik tehditlerde bulunmuştu. ABD'nin asıl niyetinin İdlib'i ele geçirdikten sonra buraya PYD'yi yerleştirmek olduğunu bilmeyen yok. Menbic gibi bir Arap şehrini işgal eden; Rakka gibi Kürt olmayan bir şehrin önlerinde DAEŞ'e karşı savaş veren PYD için İdlib'in de ABD eli ile kendisine teslim edilmesi devletleşme yolundaki en büyük adım olacaktır. Bu adımdan sonra atılacak küçük adım ya Lazkiye için Suriye rejimi ile küçük bir savaş vermek şeklinde ya da ABD, Lazkiye'deki Esed güçlerini bombalayarak PYD'nin Akdeniz'e ulaşmasını sağlaması şeklinde olacaktır… İşte bu tehlike Türkiye-İran yakınlaşmasının en önemli nedenlerinden biridir
TÜRKİYE İDLİB KONUSUNDA NE YAPMALI?
Peki, İdlib konusunda ne yapılmalı? Türkiye için cevabı oldukça zor bir soru… Heyet Tahrir Şam'ın (HTŞ) Ahraruşşam ile anlaşamayıp şehri ben yöneteyim düşüncesi sorunlu bir yaklaşımdır. 11 Eylül'den bu yana dünya kamuoyunu el Kaide ile savaşıyorum saçmalığı üzerinden ikna eden ABD'nin bu “İdlib'te el Kaide var bundan dolayı şehri vuruyorum” gerekçesine uluslararası manada herhangi bir tepki gelmeyecektir. Ahrar'ın şehirde olması ABD'nin iddialarını zayıflatabilirdi ama Ahrar'da ayrıldığına göre ABD uzun yıllardır oluşturduğu manipülatif algı üzerinden şehre saldıracak ve başarısırsa-ki öyle görünüyor- şehri PYD'ye teslim edecektir. İran, rejim ile ortak operasyona katılırsa muhalifleri kaybedecek; operasyona katılmazsa şehir ABD tarafından alınınca PYD oraya yerleştirilecek.
İRAN - TÜRKİYE İHTİLAFTAN İTTİFAKA (MI?)
6 yıldır süren Suriye iç savaşı aslında tam bir stratejiler savaşı… Esed'in devletleşen PYD'ye saldırmaması; DAEŞ'in özellikle muhalifleri hedef alması; ABD'nin Esed'ten ziyade muhalifleri vurması gibi…
Duygusal davranmanın işleri içinden çıkılmaz bir hale soktuğu bir süreç… HTŞ uyarı ve ikazlara ne kadar açıktır bilinmez ama HTŞ'nin Azez-Cerablus hattına intikali ve şehrin rejime terkedilmesi Türkiye'yi de İran'ı da rahatlatacaktır.
Burada asıl başı ağrıyacak olan Türkiye'dir. Türkiye'nin 5 yıllık Suriye politikası ortada iken İran'ın teklif ettiği “biz güneyden siz kuzeyden” İdlib'e girelim teklifi Türkiye tarafından kabul edilirse nispeten İdlib'in PYD'ye kaptırılması engellenmiş olacak ve Afrin kantonu ile PYD'nin diğer kantonlarının birleşmesi engellendiği için hem Afrin meselesi gündemden çıkacak hem de PYD'nin Akdeniz'e ulaşma stratejisi birden fazla düşmana toslayacağı için çökecektir.
TÜRKİYENİN SEÇİMİ ESED REJİMİ Mİ PYD Mİ?
Geçmiş Suriye politikası üzerinden mesele irdelenecek olursa Türkiye Dimyat'a pirince giderken eldeki bulgurdan olma gerçeği ile karşı karşıya… ABD'nin Türkiye'ye karşı örtük saldırgan tarzı 15 Temmuz öncesi FETÖ üzerinden sürmüşken şimdi benzer bir rol PYD'ye biçilmiş gibi… İdlib konusunda karar verici devlet mekanizması elbette bu harekâtın sarsıcı sonuçlarını da dikkate almalıdır. Zira İdlib'e operasyon düzenlemek geçmişteki Suriye politikasının tam zıddı bir yerde konumlanmak olarak da anlaşılabilir. Böyle bir girişim rejim karşıtları nezdinde Türkiye'ye ciddi bir itibar da kaybettirecektir. Türkiye devlet itibarı ile devlet güvenliği arasında sıkışmış gibi görünüyor ve birini tercih etmek zorunda…
İDLİB'TE TARAFSIZ DURURSA NE OLUR
Peki, Türkiye İdlib konusunda tarafsız durursa ne olur? Burada da 2 olasılık devreye giriyor. İlk olasılığa yukarıda değindik; ABD şehri alır ve koridor büyük oranda tamamlanmış olur(Koridorun bağlantı noktaları Halep kırsalı ile Lazkiye'nin Kuzeyidir… Buraların da ele geçirilmesi ile hat tamamlanmış olacaktır)
ABD'den önce İran ve rejim şehri kuşatırsa ikinci bir Halep faciası yaşanır ki bu da Astana görüşmeleri ile bir dereceye kadar ilerlemiş olan barış görüşmelerinin çökmesini beraberinde getirebilir.
Realist olmak gerekirse Suriye'de örgütlerin savaşında sona doğru gidiliyor. Daeş'in Rakka ve Deyrezzor'dan çıkarılması ile ülke yeni ve daha kanlı bir soruna gebe… Muhalefetin İdlip'te yenilmesi ya da taktiksel saiklerle geri çekilmesi rejimin gözlerini PYD sorununa çevirmesine neden olacaktır. Rejim, Hizbullah ve İran, PYD'nin silahlarını bırakması konusunda ısrarcı olacaklardır ve bu ısrar ABD'nin kurmaya çalıştığı koridor devletinden vazgeçmek olacağı için bu kez ABD ya aktif olarak PYD'nin yanında duracak ya da PYD silahla beraber işgal ettiği bölgeleri (hiç değilse Arap topraklarını) bırakacaktır. Böylesi bir durumda Rusya'nın tavrı elbette merakları celb etmektedir.
HER HALÜKARDA KAZANAN RUSYA
400 yıldır Akdeniz'e ulaşmanın hayallerini kuran ve Suriye'de kazandığı üslerle bu durumu pekiştiren Rusya hâlihazırdaki kazanımları ile ABD'nin teklif edeceği kazanımlar arasında kalacaktır. Devletlerarası ilişkilerin menfaat üzerinden geliştiği bu cenderede Rusya'dan ahlakçılık beklemek realiteyi okuyamamaktır. Rusya'nın tavrı I. Dünya savaşında İtalya'nın tavrına benzeyecektir. Adeta bir açık arttırma durumu yaşanacak ve en fazla çıkar vaad eden Rusya'yı safına katacaktır. Rusya'yı safına katanın savaşı kazanacağını belirtmeye de gerek yoktur sanırım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.