Şehzade DEMİR
Ukrayna Krizi Karşısında Türkiye
Ukrayna’nın Donbass bölgesinde, Ukrayna ile Rusya arasında tekrar tırmanan gerginlik, dünyanın dikkatini Karadeniz’e çevirdi. Dünyanın tamamını karış karış bölüşme, bütün stratejik noktalarda söz ve güç sahibi olma, en azından masada olma saikiyle hareket eden Rusya ve ABD, Ukrayna topraklarını yeni bir vekalet savaşı sahasına dönüştürmek istiyorlar. Rusya’yı çevreleme politikasını sabırla sürdüren ABD’ye karşı Rusya’nın da Karadeniz’de tek hakim güç olma atakları ile kuşatmayı yarma girişimleri, sahayı bütün dünyanın bir şekilde etkilendiği satranç tahtasına çevirdi.
Bu anlamda Karadeniz ile birlikte boğazların ifade ettiği stratejik önem bir kez daha anlaşılmış oldu. Gelişmeler Türkiye’yi nasıl etkileyecek, sorunun ne kadar içindeyiz, ne kadar müdahil olacağız, ya da ne kadar müdahil olmalıyız hususları büyük önem arz etmektedir. Türkiye’nin, Suriye meselesinde olduğu gibi kendini işin dışında tutması mümkün değildir. Akdeniz, Suriye, Irak, Eğe sorunlu bölgelerinden sonra şimdi de ülkenin kuzeyinde istikarsızlık ve kaos ortamının oluşması, elbette meseleden soyutlanmayı imkansız hale getirmektedir.
Bu bölgedeki kaos veya istikrarsızlık nedeniyle Türkiye, en çok etkilenecek ülkelerin başında gelmektedir. Karadeniz, her şeyden önce dünyanın sayılı enerji koridorlarından bir tanesidir ve bu koridorun önemli bir kısmına Türkiye bire bir ortaktır. Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmiş olması, zaten başlı başına Türkiye’yi kaoslu sahaya mecburen müdahil etmiştir. Bir NATO üyesi olan Türkiye, bu yönden de ABD-Rusya savaşının tam ortasında yer almaktadır. Öte taraftan Karadeniz, İran, Irak, Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz sorunlu bölgeleri ile Rusya’nın güçlü bağları nedeniyle Türkiye’nin Rusya ile de hem kesişen hem de örtüşen çıkarları ve bunun yanı sıra birçok alanda ortaklıkları vardır.
Bütün bu çetrefil durum, Türkiye’nin işini elbette zorlaştırmanın yanı sıra bir açıdan da elini güçlendirmektedir. Altı çizilmesi ve gözden kaçırılmaması gereken önemli hususlar vardır. Türkiye, bunları hiçbir zaman ıskalamamalıdır;
-Türkiye’nin ne Rusya’yı ne de ABD’yi bir birine tercih etme lüksü yoktur. İkisinin bizim açımızdan bir birinden farkları yoktur. İkisi de sömürgeci ve kan emicidir. İkisi de kendilerinden başka hiç kimsenin dostları değildir. Bütün stratejik ortaklıkları ile müttefiklikleri kendi çıkarları oranıncadır. Her birinin bir değil, belki binlerce yüzü vardır. Bu nedenle onlardan ne insanlık beklenir, ne de anlaşmalarına ve müttefikliklerine sadakat.
-İki tarafın da aynı şekilde Türkiye’den vazgeçme lüksleri yoktur. İki tarafı Türkiye ile iyi geçinmeye mecbur bırakan birden fazla stratejik, ekonomik, sosyal ve de askeri sebep vardır. Türkiye’nin jeostratejik konumu, Türkiye’nin elini ciddi anlamda güçlendirmektedir. Son krizde ön plana çıkan boğazlar hususu, iki süper gücün de görmezden gelemeyeceği bir avantajdır. Türkiye, bu anlamda hiçbir surette iki süper gücün vekalet savaşına teşne olmamalı, dayatmalarına karşı dik durabilmeli ve gücünün farkında olmalıdır.
-Türkiye, Ortadoğu İslam coğrafyasına ait olduğunu hiçbir zaman unutmamalıdır. Türkiye’nin bu anlamda hiçbir komşusu ile kalıcı düşmanlıkları olamaz. Rusya da ABD de bu coğrafyaya ait olan ülkeler değildir. Türkiye’nin komşuları ile geçinmeye, onlarla kalıcı ve etkin iktisadi, siyasi, askeri işbirlikleri geliştirmeye ihtiyacı vardır. Hatta ihtiyacın da ötesinde bir anlamda buna mecburdur. Komşularla yaşanan sorunlar, ABD, Rusya ve aynı şekilde sömürgecilerin duayeni olan Britanya Krallığının miras bıraktıkları sorunlardır. Bunları aşmanın yolu bulunmalıdır
-Türkiye, dışarıya bağımlılıktan bir an önce kurtulmanın stratejik planlamasını yapmalıdır. Kendi iç barışını tamamlamalı ve bu sömürgecilerin kirli ellerini kendi içinden çıkarabilmelidir. İktisadi, stratejik ve askeri anlamda kendi ayakları üzerinde durabilecek ve kendi kendine yetebilecek bir noktaya gelme hedefini koymalı, bir an önce o yola girmelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.