Yasin DEMİR
Ümmetin vahdetinde; “Hacc organizasyonu” ve “İslâm işbirliği teşkilatı”
İslâm âleminin vahdetini samimiyetle arzulayanlar bilmelidirler ki bu iş için iki önemli İslâmî kurum vardır. Birisi Hacc farizası organizasyonudur. Diğeri İslâm İşbirliği Teşkilatı'dır. Dünya Müslümanları ya ibadî sorumluluk nedeni ile yada mensubu bulundukları ülke vatandaşlığı sebebi ile bir şekilde bu iki kurumla ilgilidirler. Bu yönü ile bu iki organizasyonda ümmetseldirler. Tabi farklı olarak Haccın ibadî boyutu, vahiy ve nübüvvete dayanan kökleri ve İslâm'ın rüknü olma üstünlüğü var. Vurgulamak istediğimiz İslâm İşbirliği Teşkilatı da sadece isim ve organizasyon olarak bile olsa, Hacc gibi bütün İslâm âlemine yöneliktir. Bu konuda değerlendirilebilir bir şanstır.
Maalesef bu her iki kurumun da ümmet bütünlüğü için önemleri idrak edilmiş değildir. Şöyle ki;
Asıl ibadet olarak farz ve İslâm'ın şartı olan Hacc'dır. Kurban ise Hacc'ın bir vecibesidir. Hacc'ın bir cüzüdür. Maalesef kurban vecibesi; Hacc farizasını gölgesinde bırakmıştır. Asılın yerine geçmiştir. Tüm İslâm Ümmeti; “Kurbanı” bayram olarak kutlar, gündemini de kurbanın maddi boyutu işgal eder. Kurbanlık fiyatları, et, deri işleri, tatlı-şeker meseleleri vs... Hacc ise sadece ailesinden Hacca gidenlerin gündeminde vardır. Tabi burada da başka sapmalar vardır.
Oysa Haccın asıl ruhu, Mekke-î Mükerreme ve içindeki BEYTULLAH'IN / KABE'nin tavafıdır. Haccın esası ve şartı ise; Arafat'taki VAKFE'dir. Peki, vakfe nedir? Resulullah (sav) neden “HACC VAKFEDEN İBARETTİR” buyurdu? Çünkü vakfe Dünya Müslümanlarının bir araya toplandıkları bir KONGREDİR... Meşhur “Veda Haccı” ve burada Efendimizin (sav) irâd ettiği “VEDA HUTBESİ” bize Haccın nasıl olması gerektiğinin de timsalidir. Aslında İslâm ümmeti Beytullah yani Mekke merkezli olarak hem “zamansal” hem de “mekânsal” olarak tanzim edilmiştir. Mekan; “Mescid-i Haram ya da Beyt-î Haram “(Hürmetli kılınmış belde) Mekke, yani Hacc-ihram alanıdır. Zaman ise; “Şehr-î Haram” (Hürmetli kılınmış ay) yani Hacc ayı-Zilhiccedir. Bu Kur'an-ı Kerim ve sünneti seniyye ile sabittir. Ümmetin ihmali ve siyasi çekişmeler sebebi ile mecrasından sapmıştır. Bu yüzden ümmetin vahdeti konusunda ruhuna uygun Hacc farizası, “kapıdır” diyoruz.
HACC ORGANİZASYONU NASIL ÜMMETİN VAHDET KAPISI OLUR?
Beytullah/Kabe, Kur'an-ı Kerim'in sübutu ile İslâm âleminin emin beldesi ve “MERKEZİ” kılınmıştır. Yeryüzündeki bütün mescitler de Kâbe'nin birer şubesi kılınmıştır. Her mescitte günde 5 vakit; şehrin “Ana” mescidinde de her hafta Cuma vaktinde; yılda bir kez de “Merkez” olan Mekke'de “Hacc vaktinde” dünya Müslümanlarının bir araya gelmesi, İslâmî bir kayıttır. Bunun hem ibadî hem de sosyal yönü vardır. Bunun mühim detayları olmakla beraber ümmet örgüsünün temel altyapısının olduğunu görmek lazım. Zaten Resulullah (sav) döneminde ümmetsel hiyerarşi mekanizması bu minvalde işliyordu. Bugün de olması gereken budur. Ümit verici ve şans olarak görülen durum ise şudur.
Haccın zamanı ve mekânı sabittir. Mezhebi, meşrebi, partisi, cemaatı, hareketi ne kadar birbirinden farklı olursa olsun, hatta kavgalı bile olsalar; Hacc farizası esnasında “ZORUNLU BİRARAYA GELİŞ” söz konusudur. Eğer tüm İslâm âlemini kapsayıcı bir yapı olursa; ümmetin mevcut sorunları Resulullah (sav) pratiğinde olduğu gibi ele alınabilir. Burada da İSLÂM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI VE SUUDİ ARABİSTAN HACC BAKANLIĞI – yeniden ve amaca uygun yapılandırılmak şartı ile rol alabilecek kuruluşlar olarak karşımıza çıkıyor...
İSLÂM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATININ ÜMMET TEMELİNDE YENİDEN YAPILANDIRILMASI:
İslâm İşbirliği Teşkilatının yeniden yapılandırılması konusunda 6 Nisan 2012 tarihinde, yine bu köşede bazı öneriler sunulmuştu. Muhterem Abdulkadir Turan Hoca “Ümmet öldü mü?” başlıklı analizinde (21.08.2015 – Doğruhaber) İslâm İşbirliği Teşkilatının İslâm ümmeti için önemini ve ne ifade ettiğini ortaya koymuştu. İleride tekrar bu konu detaylıca ele alınabilir. Fakat şunu rahatlıkla söyleyebiliriz...
Kısa, orta ya da uzun vadede bu girişim kaçınılmazdır. Şartlar dayatacak...
Bu yüzden, bir an evvel, kendisini “POTANSİYEL SAHİBİ” gören samimi Müslümanların, İslâm referanslı partilerin, İslâmî STK'ların hatta Diyanet İşleri Teşkilatı ve diğer ülkelerdeki muadillerinin harekete geçmesi için illa bir çağrıya gerek yoktur.
Bu iş için oluşturulacak bir heyet; Suudi Arabistan'a bir teklif götürür. Suudi Arabistan Hacc Bakanlığı; ya İslâm İşbirliği Teşkilatı bünyesine geçer, ya da kendisini lağvederek bu işi/görevi İslâm İşbirliği Teşkilatına bırakır. Buna mukabil, İslâm İşbirliği Teşkilatı da Mekke merkezli olarak konumlanır. Daha önceki kuruluş amacına (Filistin'in müdafaası) ilaveten, Hacc Mevsiminde, dünyanın her yerinden, her ülkesinden gelen Müslümanların, inançsal, siyasi, sosyal sorunlarının, İslâm ruhuna uygun şekilde ele alındığı bir yapı oluşturulur. Aslında mevcut yapı fiziki olarak güçlüdür. Köklü bir kuruluştur. Fakat İslâm ülkelerinin mevcut idari yapıları, iz düşümü olarak kendi zihniyetlerini oraya taşıdıkları için “Ümmet şuurundan” uzaktırlar. Yeniden yapılandırmadan amaç ise bu ruh ve şuurun kazanımıdır.
Üzülerek belirtmeliyim ki, Putin ve Rusya bile İslâm İşbirliği Teşkilatının önemini, işlevlerini Müslümanlardan daha iyi kavrıyor. Kendi içindeki Müslüman nüfusu gerekçe gösterip, İslâm konferansı örgütü döneminde “Başkanlığına” talip olmuştu. Fakat İslâmî kesimlerin (bu talebe) dudak büküp küçümsemesi, öte yandan vahdet istiyor görünümleri kendi iç çelişkilerini ortaya koyuyor.
Samimi vahdet isteyenler şunu görmelidir. Bir parti, bir cemaat, bir yapı çatısı altında talep edilen vahdet talepleri sonuçsuz kalıyor. Gerçekçide olmuyor. Nitekim İran'daki “Darul Takrib” girişimi büyük çabalara, büyük finansmanlara, Türkiye gibi ülkelerin desteklerine (ki Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı'da halen işin içindedir) rağmen; onlarca yıldır somut bir sonuç ortaya çıkaramıyor. Müslümanların çatışmalarını bile önleyemiyor. Hatta zamanla güven aşınımı da oluyor.
Rahatlıkla söylenebilir ki; İran'daki “Darul Takrib” girişimine Hacc farizası temelli/Hacc kongresi ve belirttiğimiz şekilde İslâm İşbirliği Teşkilatını aynı amaçla yeniden yapılandırmaya harcansaydı; İslâm ümmeti şu an Avrupa Birliği'nden daha ileri bir siyasi bütünlüğe kavuşmuş olurdu. Halen de bu şans var. Darul Takrib'in de Mekke'ye intikali belki ümmet arasındaki pek çok soruna kaynaklık eden İran-Suudi ilişkilerinin düzelmesine de sebep olabilir. Ümmet açısından da Sülh-û Sükûn vesilesi olabilir.
Ümitsiz olmamak gerek... Allah'ın yardımı Haktır. Böylesi hayırlı bir girişim içinde tahakkuku muhakkaktır...
Bu vesile ile Hacc farizası esnasında, elim vinç kazasında vefat eden Haccılarımıza; Hak Teâla'dan rahmet ve Hacclarının tam kabulünü dua eder, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
İdrak edeceğimiz kurban/Hacc bayramının da insanlık âlemine hayırlara; İslâm âlemine de Sülh-û sükûn ve rahmete; sizlere ve sevdiklerinize de berekete vesile olmasını Hak Teâlâ'dan dua ediyorum.
Allah'a emanetsiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.