Mehmet İkbal ATAK
Vah vah… “bizim örgüt” kötü yollara mı düştü?!
Şu “bizim örgüt!”
“Kürtlerin onuru” diyerek kendini dağlara vurdu.
İrrite bir ideolojisi, Stalinist bir tedhişçi yönelimi vardı.
Lideri ilah, eylemi ibadet, zikri silah sesi olmuş; “amel-i salihi” geride bıraktığı cesetlerle anılırdı.
Ama olsundu! Söz konusu “Kürtlerin onuruysa” ilahı da, zikri de, fikri de teferruattı!
Ortada ceberut devlet vardı. Ne askeri ne polisi, ne savcısı ne hâkimi asla Kürtlere “insan muamelesi” yapmazdı.
Kürt idin, ama Kürt gibi yaşamak haramdı, suçtu, cezai müeyyide gerektiriyordu.
Kürtçe konuşamaz, Kürt lafını ağzına alamaz, Kürt taklidi bile yapamazdın. Kürde dair her işaret ağır suçlardandı. Cezasına katlanmak çoğu zaman, “Keşke Kürt doğmasaydım.” dedirtecek cinstendi.
Etraf polis kaynar, asker fokurdardı. Polisle muhatap olmuşsan dayak yemeden, işkencenin tadına varmadan ayrılsaydın kesinlikle Kürt değildin! Askerle muhatap olup falakadan doyasıya yemeden sıvışabilmek Kürt gelenekleriyle bağdaşır yanı bulunmamaktaydı.
Her türlü eziyet, horlanma, insanlık dışı muamele, yok edilmek istenen Kürdün yeni kimlik bileşenleri kabul ediliyordu. Kürdün, Kürt olmaktan ne anladığı ayrı bir mesele ama ceberut devlet unsurlarının Kürt'ten “davar” anladığı her yönüyle ortadaydı.
“Bizim örgüt” işte böyle “elverişli” bir ortamda vurdu kendini dağlara, “Kürtlerin onuru” diyerekten. Egemenlerden “davar” muamelesi gören Kürt olgusu, sorgulamak durumunda mıydı “Bizim örgütün” fikrini, zikrini, meşrebini…
Hatta… Ensesinden tokat yiyen her Kürt, “İnşallah dağdakilerin kurşunlarına hedef olursun.” ya da “İnşallah mayına basar geberirsin,” derken aslında birikmiş öfkesini belki de farkında olmadan “Bizim örgüt” üzerinden ifade ederdi. Derken “davar” muamelesi gören herkes, öfkesini “Bizim örgüt” üzerinden ifade etmeye başlayınca “Bizim örgütün” her şeye rağmen “iyi yolda” olduğu tescilleniyor, “davarlıktan” Kürtlüğe kaçanlar için adeta sığınılacak liman haline geliyordu.
Ceberut devlet insan avcısıydı. İnsan kaçırır, gözünü kırpmadan öldürür, köy boşaltır, göçe zorlar, cana kasteder, mala el koyardı. Araç yakar, ev/işyeri kundaklardı. Ceberutun ahını alan, tez elden “inşallah dağlarda kör kurşunlara hedef olursunuz” sözüne sarılırdı.
Durum öylece sürdü gitti. “Kürtlerin onuru” diyen “bizim örgüt” her şeye rağmen güçlendikçe Kürtlere “Davar” muamelesi yapmayı sürdüren ceberut anlayış her geçen gün daha fazla kan kaybediyordu.
Gel zaman git zaman… Ceberut devlet, yaptığı yanlışların farkına vardı. “Davar” muamelesi yapmakla aslında en büyük davarlığa imza attığını geç de olsa fark etti. İnkar ettiği Kürdü tanımakla kalmadı, “Tarihsel Türk-Kürt kardeşliğine” kadar bile geri adım attı. Ceberut devlet yanlışlarının farkına varmıştı, ama bu arada atı alan “Bizim örgüt” Kandil'i bile geçmişti.
“Bizim örgüt”, ceberut devletin uygulamaları sayesinde bir örgütün yakalayabileceği gücün zirvesine tırmanmıştı. Devletin hiçe saydığı “Kürt onuru” artık “Bizim örgütün” tekelindeydi. Bu aşamadan sonra iki türlü davranabilirdi:
Çokça vurguladığı “Kürtlerin onurunu” korumaya devam ederek “iyi yola” girmek, ya da çantada keklik muamelesi yaptığı “Kürt onurunu” peşkeş çekerek “kötü yola” düşmekti.
Belirtmek gerekir ki “Bizim örgüt” tekeline aldığı “Kürt onuruna” karşı sergilediği yaklaşım biçimi ile Kürt asimilasyoncularının, Kürt düşmanı Kemalist anlayışın mimarlarına özenmeye başladı. Seyyid Rıza dedi, ama Seyyid Rıza'nın katillerine özendi. Şeyh Said dedi, ama Şeyh Said'in cellatlarını taklit etmeye başladı.
Kürt'e dair ne varsa ötekileştirme yoluna başvurdu. Ceberut devlet, Kemalizm'den miras kalan inkâr ve imha politikasından uzaklaştıkça boşluk doldurmada, alan kapmada mahir olan “Bizim örgüt” bu alanları doldurmaya yöneldi.
Şu an öyle bir pozisyona gelmiş ki “Bizim örgüt”, Kürt halkına, siyasi, dini, sivil kurumlarına karşı “Kürtçe konuşan Kemalizm” noktasında bulunuyor.
Eskiden Kürt'e ait hiçbir kurum, Kemalist döngünün kıskacından kurtulamazdı. Şu anda ise Kürt'e ait hiçbir kurum, Kürt Kemalistliğinin baskısından emin değildir.
Eskiden ceberut devlet unsurları sokakları yaşanmaz hale getirip yaşamı Kürt'e haram ederdi, Şimdilerde ise “Bizim örgüt!”
Eskiden ceberut devlet, araç, ev, işyeri kundaklar, insanları göçe zorlardı. Şimdilerde “Bizim örgüt!”
Eskiden, “bizim gibi düşünmüyor, falan partiye oy veriyor” diye ceberut devlet köylerde fişleme yapar, insan avına çıkardı; Şimdilerde “Bizim örgüt!”
Eskiden, sistemimize zarar veriyor diye ceberut devlet din düşmanlığı, tesettür düşmanlığı yapardı; Şimdilerde “Bizim örgüt”!
Eskiden karanlık tipler, şaibeli kişilikler, provokatörler, tipik Kürt düşmanları ceberut devletin gözdeleri idiler. Şimdilerde aynı kişilikler “Bizim örgütte” birer baş tacı!
Eskiden tüm serseriler, tüm tedhişçiler, tüm vandallıklar ceberut devletten bilinirdi. Şimdilerde ise “Bizim örgüt” tüm bu pisliklerin birinci adresi konumunda.
Eskiden Kürtler, ceberut devlet ve bağlı çetelerine karşı güvenlik önlemlerini almak durumunda kalırdı. Şimdilerde ise Kürtler aynı önlemleri “Bizim örgüte” karşı almak durumunda.
Eskiden her “faili meçhul!” eylem ceberut devletten, bağlı çetelerinden, Jiteminden, polisinden bilinirdi. Şimdilerde ise “Bizim örgütten” bilinmekte.
Eskiden ceberut devletin Kürt infazına ayarlanmış “YemYeşil” adamları vardı; Şimdilerde ise “KapKara” adamlar “bizim örgütün” en tepe noktalarında.
Eskiden ceberut devletin Süloları vardı; Şimdilerde “Bizim örgütün” Sülhoları!
Eskiden ceberut devlet, Kürtlerin dışında nerede bir Kürt düşmanı ülke, örgüt, klik, kişi varsa işbirliğine giderdi. Şimdilerde ise “Bizim örgüt!”
Sahi, ne oldu “Kürt onuru” diyerek palazlanan “Bizim örgüte?” Nasıl böyle çürüdü? Ceberut devlet, oynadığı kötü rolünü “bizim örgüte” devretmede nasıl bu denli başarı sağladı? Devlet, ceberutluğundan yavaş yavaş sıyrılmaya çalışırken “Bizim örgüt” neden ceberut rolünü devralmayı kabul etti? Bırakın devralmayı, bunca ceberut iştahı kısa sürede içselleştirmesini neye borçludur? Yoksa başından beri dillendirilen “Proje” mi söz konusu?
Şu işe bakın! Devlet süreç içerisinde ceberut sıfatını geriye atarken, “Bizim örgüt”, silah doğrultmadığı tek bir Kürt oluşumunu dahi bırakmadı. Herkesle kavga etti, herkese silah doğrulttu. Nerede “Kürtler arası” bir çatışma yaşandıysa hepsinin ortak öznesinin “Bizim örgüt” olması sizce tesadüf mü?
Hatta bırakın Türkiye Kürdistanı'nı, Güney Kürdistan'a, Suriye Kürdistanı'na bir bakın. Buralarda bile “Bizim örgütün” silah doğrultmadığı tek bir Kürt oluşumu kaldı mı?
İsterseniz siz buna “Bizim örgütün” çılgınlıkları deyin. Oysa ceberut devlet döneminde “İnşallah dağlarda kör kurşunlara hedef olursun.” diyerek öfkesi “Bizim örgütün” kazanım hanesine yazılan Kürt, son aşamada, “Devlet bu eşkıyalara neden sesini çıkarmıyor. Yoksa aralarında işbirliği mi var?” noktasına gelmişse, ben buna “devletin büyük başarısı” derim.
Yani?
Evet, “Bizim örgüt kötü yollara düştü!” Kürde silah doğrulturken bölgesel ve küresel çapta geleneksel Kürt düşmanlarıyla düşüp kalkmakta artık sorun görmeyen “Bizim Örgüt”, resmen “kötü yola” düşmüştür.
“Namus” kavramını azletmeye çalışsa da “Bizim örgüt” şunu çok iyi bilmeli ki, “Kötü yola” düşenden Kürt geleneğinde kolay kolay kimseye yâr çıkmaz. “Kötü yola” düştüğü anlaşılan kişilerle evlenenler evliliği bozar, nişanlananlar nişan bohçasını geri gönderir, söz kesenler sözü bitirir.
Hani diyordu ya “Bizim örgütün” tepe noktasındaki “KapKara” adamı; “6-7 Ekim Serhıldanında yandaş basının tavrındaki amaç HÜDA PAR'ı meşrulaştırmaktır” diye.
Yok yok! Mesele bu değil. Mesele, “Kötü yola” düşüşü çoğu kimse gibi HÜDA PAR'ın sadece fark etmekle kalmaması, aynı zamanda bunu mahalleliye duyurarak “Kürdün onuruna” mukayyet olmasında taşıdığı sorumluluk bilincindendir.
En güçlü dönemine rağmen, yoksa bundan mıdır “Bizim örgütün” bunca telaşı?!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.