Vahdettin İnce: Kelhaamed Dergisi'nin bir tarafında Kürtlük, diğer tarafında Müslümanlık vardır
Kelhaamed Dergisi'nin 16'ncı yıldönümü nedeniyle Diyarbakır'da düzenlenen panele konuşmacı olarak katılan Yazar Vahdettin İnce, 'kültür'ün etimolojik anlamları üzerine bir sunum gerçekleştirdi.
Kürtçe dilinde kültürel alanda çalışmalar yürüten Banga Heq Ji Kelhaamed Dergisi, 16'ncı yıldönümünde düzenlediği programla okuyucularıyla buluştu.
Diyarbakır merkez Yenişehir ilçesi Selahaddin Eyyubi Camii Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen programın sunuculuğu Selahattin Güler yaptı. Mehmet Emin Gülsever'in Kürtçe Kelhaamed şiirini seslendirdiği program, Kürt tarihinde yaşanan zulümlerin, katliamların yer aldığı ve Kelhaamed Dergisi'nin öyküsünün anlatıldığı sinevizyon gösterimi ile devam etti.
İki ayrı oturumda gerçekleşen programın ikinci seansında bir sunum gerçekleştiren Kürtçe yazı ve seminerleriyle tanınan Yazar Vahdettin İnce, konuşmasında özellikle kültürün etimolojik anlamlarına yer vererek Kelhaamed Dergisinin, Kürtçe dilinin gelişmesine sunduğu katkıya övgüde bulundu.
"Kültürün 3 orijinal ismi bulunur: Kültür, Seqafe ve Ferheng"
Yaklaşık 50 yıldır 4 dil arasında çalışmalar yürüttüğünü belirten İnce, '40-50 yıldır 4 dil arasında git-gel yapıyorum. Kürtçe, Arapça, Farsça ve Türkçe. 4 dil üzerinden kültürü anlatacağım. Başta 'kültür' isminin nereden geldiğine bakalım. Daha sonra ise vaktimiz kalırsa kültürü vahiy ve İslam ekseninde anlatacağım. Arapça'da kültür için 'Seqafe' diyorlar. Bu kelimenin en eski anlamı ta ki cahiliye devri şiirlerinde bile geçer, buzağının doğduğunda annesinin ona verdiği ilk süt anlamına geliyor. Buzağının kendi bağışıklığı için çok faydalı bir süttür. Kürtler de o süt için 'Xiç' derler. Hatta annem o sütten bize çok farklı bir yoğurt yapardı ve adına da 'xıre-xıro' derdik, çok lezzetli bir yoğurttu. Zaten Araplar da 'seqafe'den yapılan yoğurda 'kültür' demişler. Araplar da ve onlardan alan Türkler de 'kültür' demişler ki aslen Fransızca kökenli bir kelimedir. Kelime mana olarak ekin, ziraat anlamına geliyor. Osmanlı zamanında Türkler 'hefs' demişlerdir. Tanzimattan sonra ise 'ekin' denmiştir ki Kürtler de oradan çevirip 'çand' demişlerdir. Farslar da kültür için 'Ferheng' demiştir. Bu sözcük Farsça'da hem 'sözlük' hemde 'kültür' anlamında kullanılıyor. Buradan da şu çıkıyor. Dünyada 3 orijinal isim bulunmaktadır. Kürtçe'deki 'çand' ve Türkçe'deki 'ekin' çeviridir, orijinal değildir. Ancak 'kültür, seqafe, ferheng' orjinaldirler. Bunların üzerinde durabiliriz."
"Kültür 3 unsur üzerine kurulmuştur: Biri süt, diğeri milletin çalışması, bir diğeri de halkın söylemleri"
Arapça, Fransızca ve Farsça kökenden orijinal olarak gelen "Kültür" kelimelerinin etimolojik yapısına önemli yer ayıran İnce, tespitlerini şöyle aktardı:
"Neden Seqafe, Kültür ve Ferheng deniyor? Tabi ki Arapça'da 'Seqafe' olarak adlandırılan ve o 'ilk süt'ten gelen isim tam da yerine oturmuştur. Çünkü çocuk anneden gelen temiz ve sağlıklı süt ile beden ve bağışıklık sistemi daha da güçleniyor. Ayrıca süt emme ile beraber annesinden kültür, gelenek ve inancını da öğreniyor. Ömer Muhtar filminden aklınıza gelecektir. Ömer Muhtar halkına diyor ki, 'Çocuklarımıza süt verdiğimiz zaman onlara Kur'an-ı Kerim de okumalısınız. Kemiklerinin güçlendiği gibi ruhları da güçlensin.' Yani burada temiz ilk sütün kültür ile çok alakası vardır. 'Kültür' yani 'ekin' çok dikkat çekicidir. Doğru bir isim koymadır. Avrupa'dan, Avrupa geleneğinden gelmiştir. Tarlaya bakmışlar, tarladan ürün elde edildiğini görmüşler. Bir ürün elde edebilmek için o tarlayı hazırlaman gerekmektedir. Bunun da milletlerle ilgisi vardır. Bir millet çalışır, masallar söyler, insanların elinde bir ürün gibi yetişir. Bu yüzden Avrupa'nın isimlendirmesi de yerinde bir isimlendirmedir. Burada 3'üncüsü ise 'Ferheng'tir. 'Ferheng' ismi de iranlıların, Farsların hatta belki Kürtlerin hayatında olan doğru bir isimlendirmedir. Çünkü dil ürünlerinin üzerinde duruyor. Yani masal, efsane, şiir ve divan gibi ürünlerin üzerinde duruyor. Bu da bir milletin ürünleridir ki bu zamana kadar gelmiştir. Yani kültür 3 unsur üzerine kurulmuştur. Biri süt üzerine, diğeri milletin çalışması üzerine, bir diğeri de halkın söylemleri üzerine kuruldu."
"İnsan; vahiyle yoğrulmamış kültür üzere hareket ederse, Hazreti Musa'nın ilk dönemi gibi şiddetle hareket edecektir"
"Kültür" kelimesini Kur'an-ı Kerim'de anlatılan Hazreti Musa'nın hikayesiyle harmanlayan İnce, şöyle konuştu:
"Kur'an-ı Kerim'de bir hikaye, kıssa vardır. Kassas ve Taha surelerinde geçer. Musa Aleyhisselam'ın kıssasıdır. Bildiğiniz gibi henüz beşikteyken annesi onu suya atar, Firavun'un sarayına gider ve orada büyür. Orada kültür konusu özelinde adeta dikkat çeken bir şey var, Allah Musa Aleyhisselam'ın yabancı bir kadını emmesine izin vermiyor. Çünkü Kıptiler arasında yaşayan İsrailoğulları tevhid inancı üzerineydiler. Onlardan bir kültür çıkmasına çok müsaittiler. Ancak onlara sahip çıkacak, onları Kıptilerden ayıracak, kurtaracak ve kültürü takip edecek kimseleri yoktu. Çünkü İshak, Yakup ve Yusuf Aleyhisselam'dan gelen bir tevhidle büyümüşlerdi. O topluluğa ve millete bir rehber lazımdı. O rehberin; milletini özgürleştirip kölelikten kurtarmak için ve kültürü yeniden ayağa kaldırması için hem milletinin geleneklerini hem de kültürünü bilmesi gerekiyordu. Musa'nın annesi geliyor ve emziriyor, onu eğitiyor, İsraillilerin tevhid inancını oğluna öğretiyor ve Musa Aleyhisselam Firavun'un sarayından kaçarken bir olaya denk geliyor. O halde iken İlahi yardım insana ulaşmazsa, insan kültürün kabalığından hareket ederek hata yapar. Hazreti Musa görüyor ki bir İsrailoğlu ve bir Kıpti kavga ediyor. Hiç sorgulamadan Kıptiye bir yumruk atıyor ve onu öldürüyor. O olaydan sonra korku içinde çöle kaçıyor. 10 yıla kadar Peygamber olan Hazreti Şuayb'ın yanında kalıyor ve eğitiliyor. İrfanı öğreniyor. Sonra ona İlahi yardım geliyor ve orada Musa'nın düşüncesi değiştiriliyor. O'na Allah'ın Peygamberi olduğu söyleniyor. 'Seni Peygamber olarak Firavun'a gönderiyoruz. Onunla yumuşak dille konuş' deniyor Hazreti Musa'ya. Yani insan kaba kültürü üzerine, vahiyle yoğrulmamış kültür üzerine hareket ederse insan ilk Musa gibi şiddet ve sinirle hareket edecektir. Bu durumda köle olan, milletinin özgürlüğüne vesile olamaz. Hatta belki de tam tersi olarak milletin korkusu ve köleliği daha da artacaktır. Yumuşak ve içten sözlerle sabır ile hareket ederse milletini denizden dahi karşı kıyıya özgürlüğe götürür."
"Kültür; gelenek, çalışma ve dil unsurları üzerine kuruludur"
Yazar İnce, "Kültürde 3 şey vardır; birincisi gelenek yani anne sütüdür, ikincisi çalışma, kültür ve ekindir, üçüncüsü ise dildir. Bu üçünün kültürde olması gerekmektedir. Bu yüzden Kelhaamed Dergisi ki bir tarafında Kürtlük, bir tarafında da Müslümanlık barındırıyor. Kevni ve münzel bir temel üzerinedir. Münzel ve kevni bir şeriat üzerine giderse mümkündür ki Hazreti Musa'nın İsrailoğullarını kurtarıp özgürleştirdiği gibi bu perişan ve biçare milleti de özgür kılabilir. Ben bir daha başarı dileklerimi Kelhaamed Dergisi için dile getiriyorum. Buradaki topluluğa da başarılar diliyorum. Elimizden geldiğince bizler de yardımcı olacağız. Bu dil, bu gelenek ilerlesin ki kaybolup yok olmasın. Sonrasında 100 yıl arasak bile bulamayız." değerlendirmesinde bulundu.
Şayet bir kavim kendi kültürüne sahip çıkmaz ise o kültürün yok olacağını aktardığı bir anekdotla pekiştiren İnce, sözlerini şöyle sonlandırdı:
"İran'da bir kitap vardı. Zamanında o kitabı da tercüme etmiştim ancak yayımlanmadı. İsmi "Kürt ve Kürdistan Tarihi" olan ve Muhammed Hüseyin Merduhi tarafından Farsça yazılan kitabı tercüme ettim ve bir yayınevine verdim. Yayınevi onu yayınlamadı. Orada diyordu ki, 'Ben Şah zamanında Mahabat'a gittim. Sıla-i rahim için doğduğum yere memleketime gittim. Mahabat Valisini de ziyaret etmek istedim. Gittim ve baktım ki vali ve bürokratları yuvarlak bir masanın başında durmuşlar, bir harita önlerinde ve birşeye bakıyorlar. Ben de;
- 'Neye bakıyorsunuz?' dedim,
-Onlar da 'Şah hazretleri buralarda bir İngilizi görevlendirdi ki memleketimizin haritasını çıkarsın. Ancak öyle bir şey başımıza geldi ki 2500 yıldır bulamadığımız köyü adam bulmuş. Acaba eski haritada böyle bir şey var mı yok mu onu arıyoruz.' dediler.
-Ben de, ' Böyle bir şey nasıl olabilir, hangi köydür o, ismini söyler misiniz?' dedim.
-'Mahabat'a 100 kilometre uzakta, dağların arasında bir köy var. İngilizler gelmiş ve keşfetmiş, biz de bakıyoruz.' dediler.
-'Hele koordinatlarını söyleyin, doğru mu değil mi bakalım.' dedi. Koordinatları söylediler ismi de Nazanun'muş. Biraz durdum dedim ki,
-'Haydi arabaya binip gidelim köye bakalım.' Gittik baktık gerçekten de söyledikleri yerde bir köy varmış. Ancak köyü ismi Nazanun değil, başka bir şeydi. Sonra soruşturduk ki İngiliz, Mahabat'dan Soranca konuşan bir rehber getirmiş yanında, ona demiş ki,
-'Bu köyün ismi nedir?' Soran rehber de soranca demiş ki,
-'Nazanun (bilmiyorum)'
İşte kardeşlerim, eğer bizler kültürümüze, sanatımıza sahip çıkmazsak, İngilizlerin ve dünyanın kültür ve sanatına bakarsak, 100 yıl sonra haritada birisi köyümüzün ismini sorarsa ve rehber de Zaza ise 'nêzon' diyeceğiz. Vay halimize. İnşallah Allah o akibeti bizlere göstermez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.