“Vahşi hayvanların yapamayacaklarını yaptılar”
Kobani bahanesi ile çıkarılan olayları hakkında hazırlanan ve Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen 53 sayfalık iddianame ile ilgili Araştırmacı-Yazar Sabiha Ateş Alpat önemli değerlendirmelerde bulundu.
Diyarbakır başta olmak üzere bölgenin birçok ilinde eş zamanlı olarak Kobani bahaneli yapılan saldırılarda 50’den fazla insan öldürülmüş, Yasin Börü ve 3 arkadaşları kurban eti dağıtırken PKK’liler tarafından katledilmişlerdi.
6-8 Ekim olaylarında 7 Ekim günü Diyarbakır'ın çeşitli semtlerinde kamu kurum ve kuruluşlarına yönelik gerçekleştirilen saldırılarında detaylı şekilde yer aldığı 53 sayfalık iddianame Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.
Riyat Güneş, Ahmet Hüseyin Dakak, Yasin Börü, ve Hasan Gökgöz'ün uğradığı saldırı sonucu katledilmeleri, Yusuf Er'in ise ağır yaralanmasına ilişkin yapılan operasyonlarla yakalanmış 26'sı tutuklu 34 sanık için “Canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme" için 4'er kez, "Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma" suçundan ise bir kez olmak üzere her bir sanık için 5'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis istendiği öğrenildi.
İddianamede yer alan maddeler üzerinde Araştırmacı-Yazar Sabiha Ateş Alpat değerlendirmelerde bulundu. Alpat, beşeri ideolojiler doğrultusunda gerçek adaletin mümkün olmayacağını hatırlattı. İddianamede ‘Cinayetler vahşice hisle veya eziyet çektirerek gerçekleşmiştir’ ibaresi üzerinde duran Sabiha Ateş Alpat, İslam fıtratından insanların uzaklaşmasıyla vahşi hayvanların yapamayacaklarının yapılacağını hatta toplulukların bununda ötesine geçebileceğini belirtti.
İddianamede, saldırıların ailece gerçekleştirildiğinin belirtilmesini değerlendiren Sabiha Ateş Alpat, özellikle annelerin çocuklarına bu vahşiliği yapmalarının sözün bittiği nokta olduğunu söyledi.
“Bu suçu ortak olanlar İslam’a göre cezalandırılmalıdırlar”
İddianamede olayların yapılan çağrılar üzerine başladığının yer alması hakkında konuşan Alpat, çağrıyı yapanlar hakkında İslam Hukukuna göre işlem yapılması gerektiğini söyledi.
Alpat,” İslam hukukunda bir suça sebep olacak şey suçtur. Dolayısıyla bir şey yasaksa ona götüren şeylerde yasaktır fıkıh kuralına göre. Dolayısıyla bir suça sebep olan o suçu işlemiş kadar kendisi de o suçtan mesul olur. Bu perspektifte bakıldığında elbette ki adı tespit edilmiş veya edilmemiş her kim olursa olsun bu vahşete katkısı bulaşmış olan herkes, katısı geçtiği kadar karşılığını bulması gerekiyor. Bu adaletin gereğidir. Tabi adaleti sağlayacakta beşeri ideolojiler değildir, bir Müslüman olarak bu şekil inanıyorum. Onun için Allah-u Teala’nın koymuş olduğu cezai müeyyideler ancak gerçek adaleti sağlar. Bunun ötesi mümkün değil. “ dedi.
Katledilenlerin eşyalarının çalınması
İddianamede öldürülen kişilerin değerli eşyalarının çalınmasının da yer alması hakkında konuşan Alpat,” Açıkçası bu vahşeti gerçekleştirenlerin aynı zamanda katlettikleri insanların değerli malzemelerini çalmaları utanç verici ama gerçekleştirilen vahşetin yanında hafif kalıyor bu hırsızlık olayı. Allah-u Teala Kuran’da ‘Onlar başa geçtikleri zaman ekini ve nesli yok ederler’ buyuruyor. İnsanlar fıtratları ile olan bağlarını kopardıkları zaman, ormanlardaki vahşi hayvanların yapamayacakları kadar vahşileşirler. Çünkü hayvan kendisine vahyedilen ne ise ona göre hareket eder. Ama insanoğlu kendisine irade verilmiş olmasına rağmen bu iradesini kötü kullandığında vahşi hayvandan da daha vahşileşebilir. Yani Allah ve fıtrat ile bağı kopmuş bir topluluğun bu vahşetten daha ötesini beklemek mümkündür. Çünkü bizi yaratan Allah fıtrata uygun şeyi emretmiş. Ve fıtratı bozduğumuzda nelerle yüz yüze kalacağımızı Allah-u Teala tarihi vakalarla belirtmiş. “ değerlendirmesinde bulundu.
Alpat daha sonra,“ Mesela Hz. Adem (a.s.)’in iki oğluna bakın kardeşlerden bir tanesi de diğer kardeşin kafasını taşla ezecek şekilde katletmiştir. Bunun adı şunun ırkçısı olur, herhangi bir beşer ideolojiyi veya yanlış inancı savunan kimse olur. Tarihe baktığınızda Hitler, Lenin'in yaptıklarından tutun bütün bunlara baktığınızda hangi ideolojiyi savunursa savunsun eğer ilahi bağla arası açıksa emin olunki bundan daha beterini beklemek mümkün olur. “ örneğini verdi.
“Yasin Börü daha ölmeden diri diri yakmışlar”
İddianamede cinayetlerin canavarca hisle veya eziyet çektirerek gerçekleşmesinin ‘İnsanın kanını donduran bir husus’ şeklinde yorumlayan Alpat,” Şimdi o acıyı bahseden Yasin Börü’nün annesi Hatice hanımefendi otopsi raporunu gördükten sonra çökmüş. Bir anne evladını kaybetmiş acı bir durum ama raporu gördükten sonra çökmüş. Neden çökmüş çünkü rapora göre Yasin Börü’nün bedenini ateşe verdiklerinde çocuğun hala diri olduğu yer alıyor. Gerçekten bu durum insanın kanını donduran bir husus. Ne olursa olsun zulme rıza gösteremeyiz. Çünkü zulme rıza göstermek zulümdür. Müslümanlar nerede bir zulüm görürlerse görsünler Allah’ın vermiş olduğu hakla zulmün karşısında durmaları lazım. Bu noktada Müslümanlar maalesef zafiyet içerisindedirler. Allah bize vahdeti emredip, tefrikaya düşmememizi istedi, biz grup grup ayrıldık. Kendi grubumuza zarar gelmediği sürece pek ses çıkardığımız mümkün değil. Ama Allah’ın bizden istediği tavır, nerede olursa olsun nerede bir zulüm, zalim varsa onun karşısında durmaktır. Velev ki bir Müslüman bir müşrike de zulüm ediyorsa bizler o Müslüma’nın karşısında da durmalıyız. Müminler olarak zulme karşı tavrımız bu şekil olmalıdır. Allah herkese bu iradeyi kullanmayı nasip etsin. “ şeklinde değerlendirmede bulundu.
“Bir annenin çocuğuyla vahşete imza atması sözün bittiği yerdir”
Vahşette annelerin çocukları ile yer almasının sözün bittiği yer olarak niteleyen Alpat, değerlendirmesini şöyle sonlandırdı:” Bir kadın, insan, vicdan olarak olaya baktığımızda başkalarının doğurduğuna bu vahşete karşı insanın yüreği parçalanıyor. Bu konuda cümlelerim gerçekten bitik. Bir anne nasıl olurda oğlu ile bu vahşete ortak olabilir. İşte fıtrata uygun olmayan örflerin, eğitimin, sistemlerin insanları, anaları ne hale getirdiğinin göstergesidir. Bu bir gerçek ki fıtrata uygun olmayan modernizmin algısı kadını kadınlığından çıkardığı için bu kadın ne ana olabildi ne eş olabildi ve nede evlat olabildi. Ve böyle olunca da cümlelerin tükendiği yerle yüz yüze kalıyorsunuz. Şefkati farklı olan ana çocuğu ile birlikte kendi cinsinden olan insanı bu hale getirmesi. Gerçekten bu noktada cümlelerin yok. “ (Ömer Adıgüzel - İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.