Şüheda BOTAN
Vaziyet-i ahvalimiz
Gelin edasıyla süslenmiş vitrinlerden, renk renk tezgâhlardan, bin bir çeşit ürünlerle arz-ı endam eden mağazalardan topla bakışlarını. Sıyrıl zihnindeki çarpık düşüncelerden. Ve boz giyinmek dediğinde sana markalardan putlar sunan kurnaz şeytanın oyunlarını. Çık dışarı bir bak! Üzerlerindeki milyonlarca liralık kıyafetlere rağmen çıplak ruhların doluştuğu sokaklara… Batık dünyanın en değerli mallarını büyük indirimle kaptıkları için keyiften dört köşe olan zavallılara... Eşarbı kıyafetine uymadığı için tüm gününü mutsuz geçiren, fiyatı bir ailenin mutfak masrafına denk düşen kıyafete aşk ile bağlanan ya da bilmem ne marka çantayı/ayakkabıyı/telefonu alıncaya kadar gözüne uyku girmeyen bedbahtlara..
Ve düşün! Perde kumaşından, un çuvalından elbise yaparak on çocuk büyüten büyükanneni düşün. Var olan tek ayakkabısı eskimesin diye üzerine poşet geçirerek giyen çocuğu düşün. Tek oyuncağı çamurdan bebek olan yavruyu düşün. Elbisesi yamalı olan peygamberi düşün...
Ve seslen tüm yaşam alanlarını podyuma çeviren, yürüyen kumaş toplarına! Aslında sizin neyi nasıl giydiğiniz sadece sizi ve tekstil sanayisini ilgilendiriyor. Tezgâhlarda ilmek ilmek israf dokunuyor. İhtiyacından kat kat fazlasını alan, her gördüğü ürüne ihtirasla bağlanan sizler; kumaşın kalitesine değer verdiğiniz kadar karakterin kalitesine önem vermediğinizden yitirildi değerler.
Komşularımız vardı bizim. Demli çayın yanında sıcak muhabbetle gönül tellerimize dokunan... Şimdilerde çayın yanından neyin, nerde, kaça alındığı konuşulur oldu bisküvi niyetine. Bir çift tatlı söz, güler yüzün tüm kırgınlıklara şifa olduğu yuvalarımız vardı. Şimdilerde sevgi, maddi hediyelerle ölçülür oldu. Ne kadar pahalı o kadar çok sevgi… Sevgiyi cüzdanında içselleştiren insan yığınları… Hayatımıza anlam katan dostlarımız vardı bizim. Şimdilerde dostların hayata kattığı anlamdan çok bugün ne giydiği önemli oldu.
Mana ve ruh âleminde kendini ve çevresini anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan bizler, dost görünümlü düşmanların ‘yenilik' adı altında bize sunduğu yolda manadan yoksun bir arayışa koyulduk. Nicelerimiz bu yolda yitip, kayboldu. Durup düşünmeli, ruh ve mana ile yeniden doğrulmalıyız. Bizi bizden alan ve meçhule götüren bu hoyrat akıntıya karşı bir kaya misali akıntının yönünü değiştirmeli, belki de kökünü derin manalara salmış bir çınar gibi olmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.