Vicdana ve akla dönüş
Adaletin tesis edilmediği toplumlarda öylesine gelir ve statü farkı ortaya çıkar ki, bir anda ve haksız yollarla zenginleşenler yoksunlardan ancak gettolara sığınarak korunabileceklerini düşünürler.
Adaletin tesis edilmediği toplumlarda öylesine gelir ve statü farkı ortaya çıkar ki, bir anda ve haksız yollarla zenginleşenler yoksunlardan ancak gettolara sığınarak korunabileceklerini düşünürler. Liberal iktisat politikalarının uygulandığı ülkelerde gettolar hayatın her yerinde.
İnsanlar kitleler halinde yaşıyorlar ama birbirleriyle temasları yok. Her şey rasyonalize edilmiş vaziyette, sürprize yer yok. Şehir planlamasıyla eğitim önemli bir rol oynuyor. Aynı iktisadi gelir seviyesine mensup çocuklar aynı mekânı paylaşıyorlar ve aynı okullarda okuyorlar. İktisadi gelir seviyesi yüksek aileler özel okullar ve kolejlere yöneliyorlar. Bu mekânlar ise dış dünya gerçekliğinden kopuk, adeta bir kavanoz gibidir. İstanbul’da pahalı bir kolejde, kendisi gibi zengin ailelerin çocuklarıyla yaşayan, onlarla arkadaşlık eden, marka giyinen bir çocuk, bütün dünyayı bu kavanozun içindeki canlılardan ibaret zannediyor. Gaziosmanpaşa’daki gecekonduda yaşayan insanlardan hiç haberi yok. Çünkü onlarla temas kurmuyor. Belki de bir arada yaşama sanatını kazanmak için ilk yapılması gereken şey söz konusu temasın kurulmasıdır.
İnsanlar doğaları gereği daima interaktif ilişki içerisindedirler, birbirlerinden etkilenirler. Ancak bu sayede başka bir dünyanın varlığından haberdar olurlar. Bunu besleyen diğer bir etken de mekân kullanımıdır. Sitelerin ortaya çıkmasıyla birlikte mesela Başakşehir’de üç aşağı beş yukarı aynı dünya görüşünü paylaşan, aynı gelir seviyesine sahip insanlar kendilerini şehirden tecrit eden bu sitelerde hayatlarını sürdürmektedirler. Hâlbuki hayatın kalbi şehirde atar. İstanbul tarihi yarımadadır. Fatih, Eminönü’dür, sur içi veya Üsküdar’dır. Başakşehir’de yaşamakla insanlar, hem şehrin kültür ve tarihi derinliğinden hem de hayatın gerçeklerinden kopmaktadırlar. Özellikle son dönemlerde TOKİ usulü evler ve küreselleşmenin sembolü olan sefertası tipi gökdelenler, insanı tamamen gettoların içine hapsetmiştir. Üst üste yığılmış söz konusu hapishaneler insanları, fakirden fukaradan habersiz, akrabalık-komşuluk ilişkisi nedir bilmeyen, dış dünyaya sadece yaşadıkları hücreden bakan insanlar haline getiriyorlar. Bu, bireyin ne durumda olduğunu gösteren iyi bir örnektir. Eğer insanın yatay olarak içinde yaşadığı toplumun gerçek insanlarıyla; şehrin yoksulları, orta sınıfı, geleneksel aileleri ve diğerleriyle sahici beşeri ilişkisi yoksa, kısaca şehrin tarihi derinliğinden yoksunsa İstanbul’da yaşayabilir ama Roma’dan, Bizans’tan, Osmanlı’dan habersiz olarak. İstanbul üç imparatorluğa merkez olmuş tarihi bir şehirdir. Fatih, Beykoz, Beylerbeyi bilinmeden İstanbul, Roma, Osmanlı bilinemez.
Etrafı çevrili, korunaklı alanlarda inşa edilen mekanlarda kendi kendine yaşamak sadece buraya özgü bir durum değil. Suudi Arabistan’da Cidde, Kahire’de benzer bir durum söz konusu. Mesela Arabistan sınırları içinde alkollü içki içmek yasaktır ama modern bir hayat tarzını tüketebilecek tüm enstrümanların olduğu 100 bin kişilik siteler vardır. Önce yabancılar için inşa edilmiş, sonrasında zenginlerin ve yaşam tarzları farklılaşanların da yaşadığı bu siteler, kalın duvarlarla örülüdür, tanklarla korunur, özerk birimler halinde tasarlanmışlardır. İstanbul’a bakıldığında da pre-modern, modern ve post modern olmak üzere üç tarihi dönemin bir arada yaşandığı görülür. Şişli’nin alt kısımlarına inince premodern bir hayat, Şişli’ye çıktığınızda modern hayat, Maslak’a çıktığınız zaman ise postmodern bir hayat vardır. Aradaki fiziki mesafeler kısadır ama insanlar arasındaki sosyal-kültürel uzaklıklar çok büyüktür. Farklı mekanlarda yaşayan insanlar birbirlerine ulaşamazlar. Bu durum bireyin atomize olmasını sağlamakta ve şiddet potansiyelini artırmaktadır.
Takip edilen iktisat politikalarında adalet ve vicdan söz konusu olmadığı gibi eğitim sistemi de vicdanlı iyi insan yetiştirmek gibi bir hedefi yoktur. Tek amaç mesleki formasyonu yüksek, rekabet ve yarış kabiliyeti geliştirilmiş başarılı insan yetiştirmektir. Çocuklar bu doğrultuda eğitilmektedir. İster özel ister devlet okulu olsun, çocuk 5,5 yaşında okula başlar, yüksek tahsille birlikte 16 sene boyunca başarılı olmak için çabalar. Sonra işe başlar. Kadınsa 50 erkekse 60 yaşına kadar sabahtan akşama kadar çalışır. Sonuçta koca bir hayat heder olmaktadır. Ne için? Büyüyoruz, büyüyoruz. Bu yanlış bir hayattır. Tekrar vicdana ve akla dönmekten başka yol yoktur; bu yolun ne olduğunu da vahy öğretmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.