Faruk KILIMAN
Whatsap’ın Ardından Yerli(!) Olana Değil Öze Dönmek
Malumunuz son günlerde fırtınalı tartışmalar almış başını gidiyor. Bu Fırtınalı yarışta kuşkusuz başı çeken Whatsap tartışması. Öyle ya! Yara hassas ve derin. Bu yüzden tartışmanın sesi gür çıkıyor.
Süslü yalanlarla, sattıkları medeniyet palavralarıyla şişirip durdukları balonlar nereye kadar ömür sürecekti. Elbette her şeyin bir sınırı vardı. Ve o an gelince balonlar bir bir sönecek ve yükseklerden yere çakılma gerçekleşecekti. Whatsap da bu düşüşün elemli kaderini yaşıyor. Neyse biz bunların nedeni ve nasılı üzerine derinlere inip, onun yarasına(!) fazla tuz basmayalım. Onu kendi derdi baş başa bırakıp, biraz da kendimizden bahsedelim.
Biz ne konuşuyor, ne üretiyor ve nerede duruyoruz? Birçok mecliste batının ilmi ve teknolojik gelişmişliği üzerinden Müslümanların vurulduğuna şahit olmuşsunuzdur. Sizi bilmem ama bu bana çok ağır gelmiştir. Tevillerle vaziyeti kurtarmaya çalışsam da nafile. Evet kabul edelim eksiğimiz var. Hem de ciddi boyutta.
Whatsap tartışmalarının ardından kullandığımız cümleler bu acıyı bir kez daha derinlere kadar hissetmemize sebep oldu. “Whatsap böyle yaparsa, biz de Telegram kullanırız, yok Whatsap gibi olmasa da yerli olan bip veya başka uygulamaları kullanırız, Millileşiriz bundan iyisi …” Kullanalım kullanmasına da bunlar İdealist ve ileriyi okuyabilen Müslümanların sözleri değildir, olmamalı da. Buradaki en temel sorunlardan biri var olanı kabullenmişlik, sinmişlik ve özümseme sorunudur. Bunu biraz daha açmak gerekirse; hep birileri bizim önümüze bazı seçenekler koyuyor ve ardından seçmemizi istiyor. Biz de; “ Şu kötü, bu az kötü, haydi bu az kötüyü seçelim.” Şeklinde tercihler yapıp duruyoruz. Siyah veya gri seçeneği önümüze konuyor; “ Griyi de sevmiyorum ama yine de o siyahtan iyidir.” Mantığı ile hareket ediyoruz. Evet, bu mantık bir yere kadar tartışılır. Yalnız bu, hayatın her alanında artık normalleşmiş sıradan bir yaşam tarzı haline gelmişse Müslümanlar adına ciddi bir sıkıntı vardır demektir.
Alışmışların, tembellerin, duyarsızlaşmışların, üretemeyenlerin, seçenek bulamayanların, değiştiremeyenlerin, bir sıvının girdiği her ortamın şeklini alması gibi eğilip bükülenlerin ve kendisi olmak yerine başkasının seçenekleri üzerinden başkalaşanların özelliğidir bu. Hâlbuki Müslüman üretendir, değiştirendir, seçeneğin kendisidir, seçenek sunandır kendisinde şekil olunandır…
Evet, bir kere burada kaybediyoruz. Neden siyaha karşı griye yönlendirmek yerine; ” Bir de hayatın yeşil tarafı var. Haydi, buraya buyurun! Bu daha güzel.” diyemiyoruz veya diyecek somut seçenekler sunamıyoruz? “Haydi, yerli olan Bip’e” derken bile başka bir eksiğimizi daha ortaya koyuyoruz. Gerekçelendirme psikolojisi… Hâlbuki her “yerli” kelimesi bir şeyi masum veya geçerli kılmıyor. Turkcell yerli; ama çıkardığı dergisinde ‘Hz. Nuh ve İslami değerler’ hiç de millilik ciddiyeti ile yer almıyor. Tabi bu söylem; ortaya yeni bir şey koyamayanların, var olan seçeneklerin üzerine masum(!) kılıflar geçirerek onu geçerli kılma psikolojisinden başka bir şey de değildir. Kabullenmişlik ve gerekçelendirme psikoloji! Bu iki kavramın hayatta karşımıza çıktığı alanları ve kişileri bir tahayyül edin. Özgüvenini yitirmiş ve bir şeyin üstesinden gelemeyenlerin bütünleştiği iki kavram. Vaziyeti kurtarma adına hep gerekçelendirmeler… Ve maalesef bunlar Müslüman mahallesinde kol geziyor.
Hiç mi bu veya buna benzer konularda adım atacak mütedeyyin sermaye sahiplerimiz veya devletlerimiz yok? Hiç mi mühendislerimiz veya yazılımcılarımız yok? Neden Whatsap, neden telegram, neden İslami hassasiyeti olmayanlar bize seçenek olsun? Neden biz onlara model ve seçenek olmayalım? Unutmayalım ki; taklit edilen güçlü, taklit eden ise zayıf. Bir de seçenek üretemiyorsa, bu daha da vahim. Bu konumda olmak sizin vicdanınızı sızlatır mı bilmem; ama benim içim kan ağlıyor.
Selam ve dua ile
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.