Yapıcıoğlu: Ağlaşmayı bırakıp çözümü konuşalım
Partisinin İstanbul İl Başkanlığı tarafından düzenlenen iftar programına katılan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Müslümanlara seslenerek, şikâyet ve ağlaşmanın sorunları çözmeye yeterli olmayacağını söyledi.
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Partisinin İstanbul İl Başkanlığı tarafından, İstanbul’un Anadolu yakasında düzenlenen iftar programına katıldı.
İstanbul’un Pendik ilçesinde düzenlenen iftar programına işadamları, STK ve siyasi parti temsilcileri, basın mensupları, kanaat önderleri, partililer ve vatandaşlar katıldı.
Dünya Kur’an-ı Kerim okuma yarışmasında birinci olmuş Adem Bilir hocanın okuduğu Kur’an-ı Kerim sonrası kısa bir selamlama konuşması yapan HÜDA PAR İstanbul İl Başkanı Erdal Elibüyük, katılımlarından dolayı misafirlere teşekkür ederek, İslam ümmetinin içerisine düştüğü büyük musibetin giderek daha da ağırlaştığını ve bu musibeti kaldırması için Allah’a niyazda bulunduklarını söyledi.
Elibüyük’ün konuşmasından sonra kürsüye gelen HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, katılımlarından dolayı misafirlere teşekkür ederek başladı sözlerine.
Müslümanların daha ne zamana kadar sorunlarını sadece konuşup, şikâyet ederek ve ağlaşacağını soran Yapıcıoğlu, bu tavrın sorunları çözmeyeceğini, çözümün konuşulması gerektiğini söyledi.
Müslümanların, küçük farklılıkları bir yana bırakıp ortak paydalarda birleşmesi, Müslümanlar arası adaletin tesisinin önemi, İslam Dünyasında gittikçe derinleşen sorunların açtığı derin yaralar, Batı’nın kokuşmuş hayat felsefesine karşı takınılması gereken tavır ve Allah’ın Müslümanlara gönderdiği ilahi emir doğrultusunda hareket etmenin ehemmiyeti üzerinden konuşmasını sürdüren HÜDA PAR Genel Başkanı Yapıcıoğlu’nun konuşmasından satırbaşları:
"Kıymetli Dostlar, aziz misafirler, değerli yol arkadaşlarım ve hepsinden önemlisi bir bütün olarak dindaşlarım! Hepiniz hoş geldiniz sefalar getirdiniz. Davete icabetinizden dolayı ben, hem şahsım, hem partim, hem de İstanbul İl Teşkilatımız adına hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Bugün Anadolu yakasındayız. Aslında minyatür bir Anadolu’dayız. Anadolu'nun farklı köşelerinden kimi 3 - 5 yıl, kimi 40 - 50 yıl, kimi de belki yüz yıl önce buraya göçüp yerleşen insanlarımız, burada çok güzel bir mozaik oluşturmuşlar.
“Küçük farklılıklar bir yana bırakılırsa bizim yüzlerce, belki binlerce ortak paydalarımız var”
Dün öbür yakadaydık, Avrupa yakasındaydık. Orada da iftar soframızda ümmetin bir mozaiği vardı. Farklı farklı memleketlerden, ceplerinde farklı pasaportlar taşıyan, ana dilleri farklı olan ama ortak bir noktada buluşan Mümin kardeşlerimizle birlikte iftar ettik. Bugün burada da farklı siyasi partilerden, farklı memleketlerden, farklı mesleklerden kardeşlerimizle bir aradayız. Ama bütün bu farklılıklara rağmen, bu bahsettiğimiz farklılıklar belki birbirimizi daha iyi tanımamız, birbirimizle tanışırken aramızdaki o küçük farklılıklardan dolayı herkesin portresinin, imajının iyice zihinlere yerleşmesi için kullanabileceğimiz o küçük farklılıklar bir yana bırakılırsa bizim yüzlerce, belki binlerce ortak paydalarımız var. Bugün burada bulunmamızın vesilesi de o ortak paydalardan biridir.
“Maalesef sorunlarımız çözülmedi, derinleşerek devam etti”
Hani hitapta; ‘En önemlisi dindaşlarım’ dedik ya; bugün biz iftar vesilesiyle buradayız. Bir Ramazan ayında, bir rahmet ikliminde oruçlarımızı birlikte açtık. Bu iftar bir vesileydi, sadece bir araya gelmek için bir vesile. Bunun gibi daha yüzlerce, binlerce ortak noktamız var. İl Başkanımız, değerli kardeşim Erdal Bey'in de ifade ettiği gibi; geçen seneki iftar programımızda yine ümmetin içerisinde bulunduğu sorunlara parmak basmıştık ve bu sorunların daha fazla sürmemesi için niyazda bulunmuştuk, dua etmiştik. Ama ne hazindir ki, maalesef sorunlarımız çözülmedi; yine Erdal kardeşimin tabiriyle sorunlarımız derinleşerek devam etti.
“Şikâyet ve ağlaşma sorunlarımızı çözmek için yeterli olacak mı?”
Peki, biz ne zamana kadar sadece bu sorunları konuşup, sadece şikâyet edip ağlaşacağız? Veya bu şikâyet ve ağlaşma bu sorunlarımızı çözmek için yeterli olacak mı? Yani sadece böyle sofralarda oturup sözlü dualarla bu musibetlerin bir an önce sona ermesini dileyerek, biz gerçekten bu sıkıntılı durumlardan kurtulabilecek miyiz? Bizim biraz da bunun üzerinde tefekkür etmemiz, biraz da buna kafa yormamız ve artık sorunların varlığından bahsetmekle yetinmememiz gerekir; çözümü konuşmamız gerekir.
Birkaç cümle ile bu durumdan nasıl çıkabiliriz; onu konuşmak istiyorum. İşte aslında dedik ya; burası Anadolu'nun bir mozaiği, minyatür bir Anadolu burası. Hatta bu memleket İslam coğrafyasındaki karışıklıklardan sonra bir nevi ümmetin bir mozaiği haline geldi. İşte sıkıntı yaşayan pek çok memleketteki kardeşlerimiz soluğu burada aldılar. İşte milyonlarca kardeşimiz, başka ülkelerin pasaportunu taşıyan kardeşlerimiz de misafir olarak geldiler. Bizi bir araya getiren şey ortak değerlerimiz madem inancınızdır, madem bizim binlerce ortak noktamız vardır, o zaman, biz içinde bulunduğumuz bu halden çıkışı da yine kendi özümüzde, kendi kültürümüzde, kendi inancımızda aramak durumundayız.
“Aramızda adaleti tesis edebilirsek, kardeşliği fiilen gerçekleştirme yolunda önemli bir adım atmış olacağız”
O kitap ki; -biraz önce Âdem hocamız o çok güzel sesi ile güzel bir aşır okudu- bizlere yollar gösteriyor, bizleri kardeş ilan ediyor, topluca Allah'ın ipine sımsıkı sarılmamızı bizlere emrediyor, bize adaleti emrediyor, bize iyilik yapmayı emrediyor, bize güzel bir ahlakla ahlaklanmayı emrediyor. O kitabı bize getiren o kutlu Elçi Resulullah (sav) “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” diyor. Eğer biz o ahlakla ahlaklanabilirsek; eğer biz memleketin her camiindeki her minberden, her hoca tarafından, istisnasız her cuma tekrar edilen ‘Allah size adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder’ ayetini kendimize rehber edinebilirsek, kendi aramızda birbirimizin hakkına, hukukuna riayet eder, aramızda adaleti tesis edebilirsek, kendi içimizdeki sorunları adalet temelinde çözebilirsek; o zaman kardeşliği fiilen gerçekleştirme yolunda çok önemli bir adım atmış olacağız.
“İnsan insanın kurdudur’ anlayışı, Batı felsefesinin temelidir”
Aramızda birbirimize karşı adil olduktan ve kardeşliği tesis ettikten sonra bizim en güçlü silahımızın birliğimiz olduğunu keşfedeceğiz yeniden. Birlik ve beraberliğimizden daha güçlü bir silahımız yoktur bizim. Biz, silahlanma yarışında fersah fersah mesafeler kat etmiş ülkelerle silahlanma yarışında onlara yetişmeye kalkışırsak elimizdeki hazinenin kıymetini bilmezsek, hep geriden takip edeceğiz onları. Ama onlarda olmayan bir şey var bizde. Nedir o? Kardeşlik. Onlar, dünyanın menfaat üzere döndüğünü düşünüyorlar, böyle inanıyorlar. ‘İnsan insanın kurdudur’ anlayışı, Batı felsefesinin temelidir. Onlar hayatı bir mücadele, bir cidal olarak anlıyorlar. Ama bize göre; bütün insanlar bir tek insanın, Hz Adem'in evladıdırlar. Allah ondan eşini ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türetti ve insanları yeryüzüne yaydı. Bize göre hayatın temel kanunu cidal, çekişme, mücadele, kavga değildir. Kardeşliktir, dayanışmadır, yardımlaşmadır.
Biz bu değerlerimizi yeniden yaşanılır kılabilirsek, biz bu değerlerimizi yeniden kendi hayatımıza tatbik edersek ve biz sımsıkı birbirimize sarılarak kardeşçe, sorunlarını Adalet temelinde çözmüş bir topluluk olarak hep birlikte yüreklerimiz atarsa, o zaman onların topları da, onların uçakları da bizleri sindiremez. Ben, şu bir araya gelişimizi bu birlik yolunda uyanmaya vesile olmasını temenni ediyorum.
“Özümüze dönersek yeryüzünün bütün mazlumlarının ve mahrumlarının kurtuluş umudu haline geliriz”
Eğer gerçekten biz dil, mezhep, meşrep, parti gözetmeksizin, memleket farkı gözetmeksizin, birbirimize kardeş olabilirsek bütün sorunlarımızın üstesinden inşallah gelebileceğiz ve şu bir buçuk milyarı aşkın nüfusu ile 1 milyar 700 milyon İslam âlemi bir olursak -gerçekten özüne dönerek ama- kendimiz kurtulduktan sonra yeryüzünün bütün mazlumlarının ve mahrumlarının da kurtuluş umudu haline geleceğiz.
“Fecr-i Sadık’ı görmek için Rabbimizin bize emrettiği gibi birbirimize davranmaya azmetmeliyiz”
Yükümüz ağır, menzilimiz uzaktır, yolumuz uzundur. Ama emin olun, bize yetecek azığımız vardır. Bizim azığımız bizim tarihimizdedir, bizim azığımız bizim örfümüzde, kültürümüzdedir. Bizim azığımız bizim inancımızdır. Elimizde Kitabullah gibi bir bitmez-tükenmez hazine varken ve O'nun yardımı gibi bir ümidimiz varken ümitsizliğe düşmek nedendir?
Biz çaresiz değiliz. Öyle ise ümitsiz olmayacağız, ümitlerimizi diri tutacağız. Karanlığın en koyu olduğu zamanda güneşin doğuşunun yakın olduğunu bileceğiz. Ama o fecr-i sadıkı görmek için gerçekten birbirimize kardeş nazarıyla bakmaya ve Rabbimizin bize emrettiği gibi birbirimize davranmaya azmetmeliyiz.
Bu azmimizin artması, bu kararlılığımızın oluşması, aramızda ünsiyet ve kardeşliğin gelişmesi, pekişmesi temennisiyle hepinizi Allah'a emanet ediyorum." (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.