Mustafa KARAKAŞ
Yaşasın halkların kardeşliği masalı
Devrim olduğunda tüm dünyayı etkileyecekleri ve ezilmiş kitleler adına bir umut olacakları sanılmıştı.
Nitekim devrimden hemen sonra emperyalist ülkelerin gizli anlaşmalarını deşifre ederek özellikle Türkiye’de ciddi bir sempati topladılar.
Emperyalizm/sömürgecilik karşıtı tutumlarını tahkim etmek için Brest-Litovsk anlaşması ile Osmanlı’ya Kars, Ardahan ve Batum, Polonya, Litvanya, Estonya toprakları da asıl sahiplerine bırakılınca, Ukrayna’nın bağımsızlığı kan ile bastırılmayınca “acaba mı?” denildi.
Gerçekten halkların kardeşliği mi sağlanıyordu.
Uzun yıllar Latin ve Ortadoğu ülkelerini kasıp kavuran bir ideolojiden ve o ideolojinin devlet hali Sovyetlerden bahsedeceğim bugün. Kızıl emperyalizmden.
Evet, Ekim Devrimi’nden sonra dünyaya güçlü mesajlar verildi, ama hakikaten Sovyetler bir halkların kardeşliği devletini kurmak için mi vardı?
Devrimi yerleştirme sürecine kadar barışçıl bir dış politika güden Sovyetlerin, 2. Dünya savaşı öncesi Hitler ile Türkiye’nin topraklarını bölüşme anlaşması yapmaya çalıştığı, Hitler’i ikna edemediği için bu anlaşmanın gerçekleşmediğini “Yaşasın Halkların Kardeşliği” sloganını emzik gibi emenler bilir de söylemezler.
Zira daha devrimin ilk yıllarında sosyalist enternasyonalin en önemli çabalarından biriydi tüm sosyalistleri bir Sovyet ajanına dönüştürme çabası… Bunu başardılar.
Bolşevik ihtilali aslında Çarlık Rusya’nın hedeflerine ideoloji elbisesi giydirilmesi idi. Çarlık Rusya’nın temel politikası nasıl ki Osmanlıyı sıkıştırıp Akdeniz’e inmekti, Bolşevik rejimi de Türkiye üzerinde uyguladığı baskı ile Türkiye’yi ABD ve İngiliz eksenine (çıkılamaz bir şekilde) sokmuş ve batıcılığın kemikleşmesini sağlamıştır.
Azerbaycan Devletinin Kurucusu Mehmet Emin Resulzade, Çarlık Rusya ile Sovyetler arasındaki benzerliği şu şekilde resmeder:
"Nikola Rusya’sıyla(Çarlık), Lenin Rusya’sı arasında fark yalnız şu kadar ki, o zaman ki cihangirlik siyasetinin lideri Nikola, şimdiki cihangirlik siyasetinin liderinin adı Lenin'dir. O zamanki zincirlerin rengi kara, şimdiki zincirlerin rengi ise kırmızıdır."
Misal, Bolşevikler, Çarlık Rusya’sının Panslavist (Slav birliği) politikasına kızıl elbise giydirerek sürdürmediler mi? Yugoslavya’nın Sovyetler tarafından desteklenmesi halkların kardeşliğinin değil, Slav kardeşliğinin bir sonucuydu.
3 Aralık 1917’de yani devrimin ilk günlerinde Lenin ve Stalin tarafından imzalanan ve Müslüman Türklere gönderilen "Doğu İlleri ve Rusya Müslümanları" mektubunda "Camileri, Çar Hükümeti tarafından imha edilen siz ey Maverayı Kafkasya Türk ve Tatarları! Bundan sonra milli ve medeni müesseseleriniz serbest ve masundur. Milli hayatınızı istediğiniz gibi kurunuz. Hatta isterseniz Rusya'dan ayrılınız." Denilirken 3 yıl sonra Türki Cumhuriyetler “Halkların Kardeşliği masalı” ile işgal edilmedi mi. 1918’de kurulan bağımsız Azerbaycan’ı kim yok etti? Evet bildiniz “Halkların Kardeşliği Masalı”
Evet devrim için can verenlerin niyeti halkların kardeşliğiydi. Kurbanlar zaten hep inanmışlardan olur. Ama devrim süreç içerisinde Slavist bir karaktere büründü, “ABD/İngiltere topraklarınızı işgal edecek” söylemi ile özellikle İslam Coğrafyası ulusal çıkarlar için talan edildi.
Arap, Kürt, Türk sosyalistleri halkların kardeşliği için can verirken Rus sosyalistleri Ruslaştırma(asimilasyon) politikasını başarı ile sürdürüyordu.
Devletler devrimci genler üzerine kurulsa da zaman içinde ırki taassuba teslim olabiliyormuş. Bunu gördük!
Demek ki neymiş!
Halkların kardeşliği iddiası teorik olarak güzel olsa da pratik uygulaması Ruslaştırmaymış (Örnek: Kazak, Kırgız, Tacik Türkleri)
Kuru söylemlere kanacak kadar saf olmamak lazım.
Geçen yüzyıldaki bir dönüşümü anlattım siz alın bi zahmet bu yüzyıla uyarlayın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.