M. Emin ÖZMEN
Yasin sadece Yasin miydi?
Allah'ın bizlere olan; “Sizden hayra davet eden, iyiliği emredip, kötülükten uzaklaştıran bir ümmet oluşsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Ali İmran-104) fermanı üzere, kendi çapımızda, bu görevi yapacak bir topluluk oluşturmak için çalıştık, çabaladık.
Peygamber ve Ondan sonraki peygamberî tüm cemaatleri kara propagandalarla yıpratmaya çalışan güruhlar peyda oldu birden. Akla hayale gelmedik yöntem ve yalanlarla başladılar yıpratma ve yıkma hareketlerine.
Bütün bu yapılar adına, son darbeyi vurma ihalesini PKK aldı. Özellikle Güneydoğu illerinde başladılar suikast eylemlerine. Bir bir bu camianın fertlerini vurmaya başladılar. Tabi tarihin her döneminde meşru veya nefsi müdafaa bir haktı ve yine öyle oldu.
Bu camia neler gördü neler. Öz babası tarafından vurulan Küçük Ali'leri de, daha lise çağında suikasta kurban giden Said'leri de gördü. Mayınlarla parçalanıp, aynı vücudun parçalarının başka başka mezarlarda defnedildiğini de, Susa Köyü Camisinde sırf ibadet maksatlı toplanan 15 kişinin taranarak, bunlardan 10 güzel insanın Rablerine kavuşmalarını, bütün bunların hepsini yaşadı.
Ama kara propaganda o kadar etkiliydi ki katiller barışsever, maktuller ise cani olarak gösteriliyordu. Aksinin ispatı ise hemen hemen mümkün değildi. Bölgede bu camianın en büyük derdi kendini ifade edememesiydi. Bu çok can sıkıcı bir durumdu. İnsanlar gelip sevenlerini bir bir vuruyor, sen her gün bir arkadaşını yardığın kara toprağa gömüyorsun ama kimseye mağdur olduğunu anlatamıyorsun.
Evet, dava yeni bir kurban yeni bir bedel istiyordu. Ancak bu bedel ödendiğinde, insanlar bizi bizim hal dilimizden anlayabilecekti. Yoksa bu insanların bizi bizim dilimizden anlamasının imkânı yoktu.
İşte tam da bu sırada Yasin ve arkadaşları girdi devreye. Davanın masumiyetinin temsili oldular. Çok masum bir amaç ile yola çıkmışlardı. Kurban Bayram'ında et yüzü görmemiş fakir fukaraya et ulaştırabilmek için düşmüşlerdi yola. Ellerinde et ile dolu poşetler vardı. Ev ev dolaşıp, bağlı oldukları yardım derneğinden aldıkları etleri dağıtacaklardı.
O gün HDP'nin MYK'sı toplantı halindeydi. Daha toplantı bitmeden, itnernet vasıtasıyla şöyle bir ilanı olmuştu HDP eş başkanları ve MYK üyelerinin: “Şu anda toplantı halinde olan HDP MYK'dan halkımıza acil çağrı! Kobanê'de durum son derece kritiktir. IŞİD saldırılarını ve AKP iktidarının Kobanê'ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz.”
IŞİD vahşetini bahane eden HDP'liler, MYK'nın çağrısına uyarak sokağa çıktılar ve IŞİD'e rahmet okutacak vahşetler sergilediler. Kendi davasının masumiyetinin temsili olan Yasin Börü ve arkadaşları, kurban olmaya hazırdılar.
Barbar kavimlerin özelliklerini sergileyenlerce bıçaklanıp, üçüncü kattan aşağı atılan, nazenin vücutları ateşle yakıldıktan sonra üstlerinden araba ile geçilen bu masumlar, aynı zamanda bu güne kadar anlaşılmayan, yanlış anlatılan ve yanlış anlaşılan dava hakikatlerinin gün yüzüne çıkmasına vesile olmuş oluyorlardı.
Allah kurbanlarımızı kabul buyurmuştu o gün. Bu nazeninler canları pahasına davalarının masumiyetini ayan beyan ortaya koymuşlardı. Bunca yıldır bu hareket aleyhine oluşturulan iftira kampanyalarının sonu gelmişti. 28 Şubatçı medyanın oluşturduğu algı yavaş yavaş kırılıyordu.
Onun için derim ki; Yasin sadece Yasin değildi. O belirli bir misyon ile yüklenmiş bir vazifeliydi. Allah'ın ona biçtiği rol buydu. Geldi, kanı pahasına görevini yerine getirdi ve ait olduğu yere gitti.
Dün katillerinin bir kısmı cezalandırıldı. Ama azmettiriciler cezalandırılmadı. Sadece azmettiriciler de değil. O gün yapmaları gereken görevlerini yapmayıp, olaylara seyirci olanlar da öylece duruyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.