Yaşlılar tanıklık ettikleri darbeleri anlattı
ABD destekli darbe girişimiyle beraber Türkiye’de yaşanan darbelere tanıklık eden Siirtli yaşlılar, 15 Temmuz’da yaşanan darbenin vahameti açısında bir benzerine şahit olmadıklarını söylediler.
Siirt merkezde ikamet eden yaşlılar, Türkiye'de yaşanan bazı darbeleri ve Müslümanların yaşadıklarını birçok zorluğu İLKHA’ya anlatarak, 15 Temmuz akşamında yaşanan darbenin vahameti açısında bir benzerine şahit olmadıklarını belirtiler.
Siirt merkezde yaşayan ve bir Refah Partisi Bursa İl Yönetiminde olan Abdurrahman Erdoğan, 1960, 1980 darbeleri ve Müslümanların yaşadıkları sıkıntılara şahitlik yaptığını belirterek, 15 Temmuz darbesinin başarıya ulaşması halinde korkunç şeyler olacağını dile getiriyor.
Erdoğan, "60 darbesi olduğunda Bursa’da bir fabrikada çalışıyordum. Askeri darbe gerçekleşmişti. Bizim haberimiz yoktu. Sabahleyin işe giderken askerler bizi eve gönderdi. ‘Bugün kimse işe gitmeyecek darbe olmuş’ dediler. O gün kimse işe gitmedi. Askeriye her yere el koymuştu. Dönemin liderleri Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel ve Alpaslan Türkeş tutuklayıp bir adaya götürdüler. O zaman Genelkurmay Başkanı olan Kenan Evren Cumhurbaşkanı oldu. Darbeyi sadece askeriye her yere el koymuş olarak gördük. Şimdiki gibi meclisin bombalanması, olaylar ve ölüler olmadı. Ama her yeri ele geçirdiklerinden dolayı Müslümanlar baya sıkıntılar yaşadı. O zamanki Refah Partisi’nden birçok kişiyi tutukladılar." dedi.
"İslamiyet’in hakimiyeti olmadıkça bu sıkıntılar bitmez"
Darbe dönemlerinden kalan bazı zulümlerin devam edildiğini kaydeden Erdoğan, "Yapılan darbe sonrası imam hatiplerin kapatılması, başörtülü öğrencilerin okullara alınması gibi birçok sıkıntılar yaşanmaya başlandı. O dönemlerde kalma zorluklar halen de var. O dönemde ekonomi felç oldu. Biz hakkı bilenler bilir hak gelmedikçe bu darbeler bitmez. Bir darbe gider öbürü gelir. Ama hak geldiği ve Allah’ın hakimiyeti olduğu yani şeriat geldiği zaman bütün sıkıntılar bitecek. İnsanların böyle bir şeye ihtiyacı var. Biz Müslümanlar Allah’a ve Resulüne inanıyoruz, Allah’ın kanunları hakim olduktan sonra bu tür sıkıntılar yaşanmaz. İslamiyet’in hakimiyeti olmadıkça sıkıntılar bitmez." ifadelerini kullandı.
"Müslümanlar camide Kur’an dersi verince FETÖ zihniyeti bunu çekemedi"
Paralel yapı zihniyeti camilerde Kur'an derslerin verilmesini hazmedemediklerini söyleyen Erdoğan, devamında şunları söyledi: "Müslümanlar camide Kur’an dersi verince FETÖ zihniyeti bunu çekemedi. Hakim, savcı ve emniyet mensupları işbirliğiyle Kur’an dersi veren insanlar haksız yere işkencelerden geçirerek cezaevlerine koydular. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a sesleniyorum darbe girişiminde bulunanlar bir dönem haksız yere birçok Müslüman’ı cezaevlerine koymuşlar. Eğer zerre kadar merhametleri ve vicdanları varsa suçsuz yere yatan Müslümanları cezaevlerinden kurtaracaklar. Yılarca zindanda olan Müslümanlara zindanlardan kurtarmalarını bekliyoruz. Kur’an dersi veren Müslümanlar mahkemelere gittikleri zaman FETÖ çetesinin savcı ve hakimleri tarafından tutuklama karalarıyla cezaevlerine koydular. Allah-u Teâlâ muhakkak ki adaletlidir. Yıllarca suçsuz yere cezaevlerine atılan Müslümanların hakkı onlardan alınacak. FETÖ’cuların ektikleri başlarına geçti. Daha da beter olsunlar."
Telefona bakan polis PKK'ye bilgi sızdırdı
Konuşmasının devamında Erdoğan, “Evimizin yakınında bir kahvehane var. PKK’nin mahalledeki gençlik yapılanmasında olan geçlere o kahvehanede etek giydiriyorlardı. Ondan sonra kahvehaneci başlarını örtüp bağlıyordu. Bu şekilde eylemlere gönderiliyordular. Polisler bunlara gaz bombası attığı zaman aynı kahvehaneci göstericilere limon veriyordu. Bir ara atılan gaz bombalarına dayanamayıp polislere telefon açtım. Dayanamadığımızı ve yapılanları anlattım. Telefonuma bakan polis FETÖ’cu olduğunu kesin biliyorum. Çünkü benim telefon numaramı o PKK’lılara vermiş. Bunlar birkaç kere beni rahatsız ettiler beni aradılar beni aradıkları telefon halen benim yanımda yazılıdır." şeklinde konuştu.
"PKK ile FETÖ arasında bir işbirliği var"
PKK ile FETÖ ilişkilerini anlatan Erdoğan, son olarak şunları kaydetti: "6-7-8 Ekim olaylarında Selahattin Demirtaş bu milleti meydanlar çağırmasıyla bölgede onlardan olmayan Kürtlerin evlerine dükkanlarına saldırıldı birçok kişi şehit oldu. FETÖ’nun suçu neyse PKK’nin suçu da aynısıdır hatta daha fazlasıdır. İkisi fitnede ortaktırlar. Geçen mahalleden bir PKK’li Recep Tayip Erdoğan’ın 4 gün içinde asılacağını söylüyor. Bunu nereden duymuş kim söylemiş açık bayan ortadadır. Demek ki bir PKK ile FETÖ arasında bir işbirliği var. Seçimde Şırnak, Batman ve Diyarbakır gibi birçok yerde polis ve askerlerin lojmanlarında yüzde 70 – yüzde 80 HDP’ye oy çıkıyor. FETÖ rezil olduğu gibi PKK’da rezil olacak çünkü kumanyalarını bunlardan alıyorlardı.”
28 Şubat darbesi esnasında memur olan Mehmet Tahir Yogruş ise Müslüman şahsiyetli olduğundan dolayı kendisinin ülkücü, Kürtçü, ümmetçi, vehabi ve deli olarak defalarca gözaltına aldığını söyledi.
"Tüm Müslümanlar ve camiler gözetim altındaydılar"
60 darbesinde şahit olduğu bir olayı anımsatan Yogruş, "Siirt’in Şirvan ilçesinde Şeyh Taceddin adında bir zat vardı. Bir gün cübbesiyle camiye giderken askeri kaymakam şeyhi çağırtı. Askeri kaymakam şeyhin cübbesini alıp sakalını kesit. Şeyhe türlü türlü hakaretler yaptı. İlçe halkı ve köylerden durumu öğrenenler kaymakamlığı bastılar ve şeyhi kurtardılar. Darbe sonrası ev ev aramalar yapılıp Arapça yazılı kitaplar arıyorlardı. 27 Mayıs darbesi 12 Eylül’den de daha ağırdı. Tüm Müslümanlar ve camiler gözetim altındaydılar. Türkçe ezan okunmasını iyi hatırlıyorum. Bu darbe girişimiyle daha önce yaşanan darbeler gibi yapmak istediler, ama yapamadılar. Önceki darbelerde basın-yayın fazla yoktu. Böylece dünyadan pek haberimiz yoktu. 12 Eylül’de Diyarbakır cezaevinin her bir hücresinde yüzlerce insan ve günlerce ayakta bırakılıyordu. 1970’li yıllarda bu zulümleri yaşadık." dedi.
"Müslümanları sofinizim olarak algılamak istiyorlardı"
Memur olarak atandığı ortaokulunda Mark, Leni, Aziz Nesin ve Harun Karadezi gibi Marksist fotoğrafları asılı olduğunu ifade eden Yogruş,"Bugüne kadar darbe üstüne darbe yapıldı. Darbelerden sonra darbe zihniyetleri hiç iktidara gelmedi. Ama bürokrasi halen onların elindedir. Bulunduğum ilçede her gelen karakol komutanında irtica, eşkıya, silah kaçakçılığın gibi suç listesi vardı. O listeye bakarak adamları çağırıp işkence ederdi. Komutanlar gençlere Marksist kitapları dağıtırdı. Eskiden komünist olanlar onlardan olmayanlara faşist diyorlardı. Onlara göre İslam bir ideoloji bir nizam inanmıyorlardı. Müslümanları sofinizim olarak algılamak istiyorlardı. O dönemlerde görev yaptığım yerde dinimi yaşadığım için bana suikast düzenlediler yara almadan kurtuldum. Muhtarın karakola şikâyet üzerine karakol beni sorguladı. Üç gün üç gece nezarette bıraktı saldırganlar serbest kaldı. Bana hep faşist diyorlardı. 1970’lerde kendi düşüncesinde olmayanlara karşı ideoloji raporu verilirdi." dedi.
Dindar olduğu için; Kürtçü, ümmetçi, deli ve Vehbilikle suçlandı
PKK’nın ilk çıktığı yıllarda görevinin Siirt İl Milli Eğitim Müdürlüğüne verildiğini ifade eden Yogruş, "Birisiyle biraz tartıştık bu sefer polis ve müfettiş raporumu Kürtçülükten tutular. Beni emniyete götürdüler üç gün üç gece işkence yaptılar. İşkence sorası savcılığa sevk edildim. Savcılık sicilime baktı bana ‘sen çok değişik bir insansın bir yerde ülkücü ve bir yerde Kürtçüsün senin ne çıkarın var bundan’ dedi. Bende ne ülkücü nede Kürtçü olduğumu söyledim. ‘Tüm Müslüman ülkeleri benim ülkemdir’ dedim savcıda bana ‘o zaman sen ümmetçisin’ dedi. Biraz gözaltında kaldıktan sonra beni bıraktılar. Beni başka yere sürgün ettiler. Orada PKK’li birkaç öğretmen bana her gün ‘militanlar seni takip ediyorlar. Ya bize katıl yâda sukut et. Kürtleri geri bırakan bu İslami dergi ve kitapları okuma’ diye defalarca tehdit edildim. En sonunda İslami’n mukaddesatlarına dil uzattılar. Buna karşılık ben onların yalan söylediklerini böyle yapmakla mürtet olduklarını söyleyince beni dövdüler. Bunun üzerine polis geldi bizleri sorguladılar iki kişi bana davacı diğer arkadaşları da şahit olarak benim raporumda ‘delidir’ dediler. Yetkililer benim ifadelerimi hiç kaleye almadılar bu seferde delilikten sorgulandı. Başka seferlerde Vehbilikle suçlandım."diye konuştu.
"Yapılan bu zülüm küfrün meyvesidir"
Küfür var oldukça yeryüzünde zulmün devam edeceğini vurgulayan Yogruş, son olarak şu ifadeleri kullandı: "Zülüm ve küfür birdir. Yapılan bu zülüm küfrün meyvesi ve yasalarıdır. Bir memleket ki hukuku İtalya’dan, eğitim-öğretimi Fransa’dan, ekonomisi Almanya’dan ve medeni kanunu bize getirilerek monta edilmiş. Recep Tayip Erdoğan olsa kim olursa olsun bu yasalarla düzeltemez. Önce yasaların düzenlenmesi gerekir. Allah kainatı yarattı, insanlara şekil ve terbiye verdi. İnsana nizam koydu. O nizamı anlatmayan alimlere veyl olsun. Yasalar değişmedikçe Türkiye’de diğer İslam ülkeleri gibi olacak. Meydana inmeler tek başına çözüm değildir. Karşı taraf daha da hırçınlanıyor ve gizliden güçlendiriliyor." (M.Sait Çelik -İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.