Yavuz: Bu memleketin düzenini bozuyorsun haberin olsun

Yavuz: Bu memleketin düzenini bozuyorsun haberin olsun

Partisinin Bingöl mitingde konuşan HÜDA PAR Genel Başkanı Mehmet Yavuz,KHK’lar ve Güvenlik soruşturmaları sonucu mağdur edilen insanların FETÖ’nün hazırladığı devlet hafızası üzerinden mağdur edildiğini söyledi.

HÜDA PAR Genel Başkanı Mehmet Yavuz,  partisinin Bingöl mitingde konuştu. Türkiye’de yaşanan siyasi gelişmeler, ekonomik darboğaz, faiz, aile kurumunda yaşanan çözülme ve dağılma ve son olarak FETÖ soruşturmaları üzerinden yaşanan mağduriyet ile Güvenlik Soruşturmalarına değinen Yavuz, devletin bir dönem herkesi FETÖ'ye selam vermek zorunda bıraktığını söyledi.

Yavuz, “Şimdi de ‘niye selam verdiniz, selam veren teröristtir yakalayın’ diyerek cezalandırıyorsunuz. Allah'tan korkmuyor musunuz peki? Sen bu memleketin düzenini bozuyorsun haberin olsun. Bu memleketin sinir uçlarıyla oynuyorsun, bu memleketin kılcal damarlarını tahrip ediyorsun, yapamazsın bunu. Buna hakkın yok.” ifadelerini kullandı.

Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan HÜDA PAR Bingöl Mitingi, İlahi Ses sanatçıları, Mustafa Altıntop ve Hikmet Kıyançiçek’in seslendirdiği ilahi ve marşlarla devam etti.

HÜDA PAR İl Başkanı Orhan Açıkbaş ve HÜDA PAR Bingöl Milletvekili Adayı Hamdullah Tasalı’ın selamlama konuşması ardından Bingöllülere hitap eden HÜDA PAR Genel Başkanı Mehmet Yavuz, gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.

İç ve dış gündemle ilgili hükümetin yanlış politikalarını eleştiren Yavuz, HÜDA PAR’ın çözüm önerilerine vurgu yaparak, halkın 24 Haziran Milletvekili seçiminde kendilerini desteklemelerini istedi.

HÜDA PAR Genel Başkanı Mehmet Yavuz’un konuşmasından satırbaşları:

“HÜDA PAR, bütün sorunları uzlaşma ve anlaşma ile çözme taraftarıdır”

Değerli kardeşlerim! Türkiye'de bütün siyasal iktidarların yapmış olduğu bir yanlış var; çünkü iktidarlar düzeltmek zorundadır. En önemli yanlış ise sonuçlarla uğraşmaktır. Sonuçlarla uğraşma siyasetleri bize fayda getirmemektedir maalesef.

Bakınız 90 yıllık, neredeyse bir asırlık cumhuriyet tarihi boyunca her gelen iktidar, sistemi değiştirme sözü vermesine rağmen bir bakıyorsunuz ki sistemin izin verdiği ölçü içerisinde maalesef politikalarını icra edebildiler.

Evet, atılan doğru adımları, dile getirilen doğru sözleri önemsiyoruz, bunları küçük görmüyoruz. Zaman zaman televizyon ekranlarında basına vermiş olduğumuz demeçlerden de bu hakkı teslim ediyoruz. Bu memlekette taş üstüne taş koyan herkesten Allah razı olsun, teşekkür ediyoruz. HÜDA PAR, bütün sorunları uzlaşma ve anlaşma ile çözme taraftarıdır. Çatışmayı bir tarafa koyuyor. Son dönemlerde vermiş olduğumuz bütün siyasi kararlarda bunu göz önünde bulundurduk.

“Bir lokma huzuru, bir lahza huzuru bu millete, bu memlekete hediye edeceğiz”

Çünkü çatışma, bu memlekete zarar verdi, bu millete zarar verdi, hatta kaybettik. O zaman, ne çatışmacı bir üslubu kullanacağız ne de çatışmaya davet çıkaracak bir eylemin içerisine gireceğiz.

Evet, çatışmayacağız, uzlaşacağız ve anlaşacağız. İktidarlara yanlışlarını cesur bir şekilde hatırlatacak, hakaret etmeden, çatışma ortamına girmeden, şiddeti silahı bir yolla yöntem olarak asla kabul etmeden bir lokma huzuru, bir lahza huzuru bu millete, bu memlekete hediye edeceğiz.

“Aile kurumu S.O.S veriyor”

Dedi ki; bütün iktidarlar maalesef sonuçlarla uğraşır. Bakınız aile kurumu S.O.S veriyor, tehlike çanları çalıyor. İnsanlar artık birbirlerinden umduklarını bulamıyorlar. Oysaki toplumun temeli ailedir. Boşanma oranları hızla yükselmeye, evlenme oranları da düşmeye devam ediyor.

Bingöllü Dindar kardeşlerimiz, fedakâr kardeşlerimiz, geleneklerine göreneklerine bağlı kardeşlerimiz! Siz de bu değişimi görüyorsunuz maalesef. Gençlerimizin durumuna bakın, gençlerimizin geleceklerine bakın. Çok fazla bir beklentileri yok gelecekten. Öyle mi? Çok tehlikeli. Anne ve babalarını 10 dakika dinlemeye tenezzül etmeyen, ancak müdahale edilmediği zaman bilgisayarın, internetin önünden 10 saat boyunca kalkmayan bir gençlik var. Bingöl'de de böyle, Yozgat'ta da böyle, İstanbul'da da böyle. Küresel Deccal yeryüzünün şeytanı 11, 12 bin kilometre öte taraftan bir bilgisayar tıklaması ile gençlerimize nasıl giymelerini gerektiğini talimat olarak veriyor, nasıl beslenmeleri gerektiğini talimat olarak veriyor ve nasıl düşünmeleri gerektiğini talimat olarak veriyor. Heeey Bingöllü kardeşlerim! Bunun sebebini biliyoruz. Biliyoruz, gençliğimiz gidiyor. Onun için basit şeylere takılmıyoruz. Şu binada evladımız var, yangın çıkmış. Yetişiyoruz, evlatlarımızı kurtarmanın derdindeyiz. Şeytanlar gençlerimizin elinden tutup onları deccalın sahte cennetine sürüklemeden önce onların elinden tutmak istiyoruz. Hem dünya hem de ahiret saadeti ile onlara gelecek vaat ediyoruz. Hedefimiz, evlatlarımızı, bu nesillerimizi ahlaksızlık yangınından, bu maneviyatsızlıktan,  şeytanın, Deccal'in onları sürüklemeye çalıştığı çukurdan kurtarmaya çalışıyoruz. Sonuçlarla uğraşarak biz meselelerimizi çözemeyiz.

“Bir ticarethaneye dönüşmüş adeta eğitim kurumları”

Eğitime bakın! Gençlerimizin eğitimi düzgün değil. Bir ticarethaneye dönüşmüş adeta eğitim kurumları. Yükseköğretimden ilköğretime kadar dünyanın sayılı üniversiteleri arasında neden Türkiye'den bir üniversite kolay kolay yer almıyor. 100 yıldan beridir hep sonuçlarla ulaşıldığı için değerli kardeşlerim.

“Bankalara borcu olmayan bir vatandaşımız kaldı mı?”

İktisada bakın acaba faize bulaştırılmayan, bankalara borcu olmayan bir vatandaşımız kaldı mı? Bu ülkenin kazanımlarının farkındayız ama kaybettiklerimizi de dile getireceğiz. Bundan 15-20 yıl önce bankaların önünden geçmeyen Bingöllü kardeşim! Eğer senin de cüzdanında en az iki bankanın kredi kartı var ve bankalara borçlanmışsanız ters giden bir şeyler var. Hakaret etmeden, kimseyle çatışma ortamına girmeden bunları dile getireceğiz. Bu yangını söndürmeye gayret edeceğiz. Anlaşarak, uzlaşarak yapacağız. Yoksa hep beraber kaybederiz.

“Türkçülük ve laiklik üzerinden dindar bütün insanlar hedefe konuldu”

90 küsur yıl önce bir sistem kuruldu. Bu sistem bu halka benzemedi. Bu sistemin iki saç ayağı var; biri laiklik diğeri ulusçuluk, ulusalcılık. Türkçülük ve laiklik üzerinden dindar bütün insanlar hedefe konuldu. Burada, bu bölgede, Diyarbekir'de, Dağkapı Meydanında Şeyh Said Efendi laiklik gerekçe gösterilerek idam edildi. Batıda, İskilipli Atıf Efendi aynı gerekçeyle idam edildi. Dediler ki; ‘Laiklik, din işleri ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır.’ Bu memlekette hiçbir zaman dindarlar devlete müdahale etmediler ama devlet yine de dindarlara müdahale etti. Müdahale etmekle kalmadı, ‘Sen benim düzenimi bozuyorsun, benim yeni kurmuş olduğum sistemde sana yer yok’ diye dindar insanları katletti, idam etti.

“Devlet ırkçılık yaparak milyonlarca vatandaşını küstürdü”

Evet, ‘Türkçülük üzerinden ben yeni bir ulus inşa ediyorum herkes Türk’tür’ dedi. Kürdü yok saydı, Zazayı yok saydı, Arabı yok saydı, Allah'ın benim ayetimdir dediği Kürtçeyi yasakladı, Zazacayı yasakladı. Ne oldu? Kaybettik. Sorun bu. PKK diyorsunuz; PKK bunun sonucudur, nedeni değildir. Sen, kendine bakan yönleriyle bu meseleyi düzeltmezsen, yaptığın yanlışını düzeltmezsen daha çok vahim sonuçlar ile karşılaşacaksın. İşte laiklik ismi altında dine ve dindarlara yapılan zulümden doğuda batıda nasibini aldı. Ama devlet ırkçılık yaparak, Türkçülük yaparak milyonlarca vatandaşını küstürdü. Milletinin sağduyusuna güvenen, bu şekilde hareket eden insanlar artık diyorlar ki: ‘Yeter kardeşim, canımız yanıyor. Lütfen, Ey devlet! Ey siyaset Kurumu! Sonuçlarla uğraşma. Her zaman bombaladık diyorsun, vurduk diyorsun, öldürdük diyorsun, inlerine girdik diyorsun. 40 yıldır duyuyoruz bunları. Sanırım sen gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklenmişsin. Üçüncü, dördüncü, beşinci düğmeyle uğraştırma bizi. Evet, sen önce kendi düğmeni bir doğru ilikle. Vallahi gerisi gelecek.

“Gelin, bu sefer HÜDA PAR diyelim”

Bingöllü kardeşim! HDP ye oy veren kardeşim! AK Parti'ye oy veren kardeşim! Diğer partilere oy veren kardeşlerim! Bizi iyi dinleyin, bizi iyi tanıyın. Gelin, bu sefer HÜDA PAR diyelim, HÜDA PAR'ın vekillerini meclise gönderelim ki bu hakikatleri dile getirsin.

Değerli kardeşlerim Şeyh Said Efendi'nin itirazı bunlaraydı, Bediüzzaman Said Nursi'nin itirazı bunlaraydı. Mehmet Akif Ersoy Mehmet Akif Ersoy itirazı da buna idi. Böyle bir sistemin kurulmasının nasıl faciaları yol açacağını çok iyi biliyorlardı. Bakınız merhum Akif ne söylüyor; Allah ona rahmet etsin tehlikeye dikkat çekiyor ama dinlemediler onu:

Hani Milliyet'in İslam idi, kavmiyet ne?

Sarılıp, sımsıkı dursaydın ya milliyetine…

Arnavutluk ne demek… Var mı şeriatta yeri?

Küfr olur başka değil, kavmini sürmek ileri

Bunu benden duyunuz; ben ki evet Arnavut’um

Başka bir şey diyemem, işte perişan yurdum

En büyük düşmanıdır Ruhu Nebi, tefrikanın

Adı batsın onu İslam’a sokan kaltabanın

İşte bu kadar açık. Meselemiz budur. Mehmet Akif, ‘bunu böyle yaparsanız sonuçları vahim olur’ dedi sürgün edildi. Biliyorsunuz. Bediüzzaman; ‘bunu böyle yaparsanız bu milleti birbirine bağlayan harç Aziz İslam’dır bunu ortadan kaldırırsanız Türk Kürd’e düşman olur. Bu harcı oradan kaldırmayın’ dedi. Kaldırıp yerine laikliği, Türkçülüğü koydular. Ne oldu sonuçları görüyoruz…

“Bu milletin adı İslam Milletidir”

Değerli kardeşlerim! Yine bir hata yapılıyor, düzgün adımlar atıldı bunun sonuçlanmasını bekliyorduk. Ama maalesef aynı hata tekrar ediliyor. Deniliyor ki; ‘bu milletin adı Türk milletidir’ Biz de diyoruz ki; yapmayın! Bu iktidar da diğer iktidarların düştüğü hataya düşmede ısrarcı olmasın. Bu milletin adı Türk milleti değildir, bu milletin adı Kürt milleti değildir, bu milletin adı Arap milleti değildir, bu milletin adı Zaza milleti değildir, bu milletin adı milleti İbrahim’dir, bu milletin adı İslam Milletidir. Bu coğrafyada Anadolu halkı yaşıyor. Ne olur ırkçılıkta ısrar etmeyin. Rabbimiz bize bir isim vermiş Kur'an'da. ‘Babanız İbrahim'in milletindensiniz’ diyor. Ne olur Allah'ın koyduğu Bir ismin dışında bir isim arayışına girmeyelim, yanlış yapmayın. Bu millete vakit ve nakit kaybı yaşatmayın, can kaybı yaşatmayın. Diğerleri gibi sizde bu hataya düşmeyin. Onun için Bingöllü kardeşlerim! Hangi partiye oy verirseniz vermiş olun, bizi dinleyin. Bir de HÜDA PAR’a oy verin, HÜDA PAR’ı destekleyin ki bu Millet-i İbrahimi Ankara'ya, meclise taşıyalım ve bu soruna son verelim inşallah.

“Bu kararları alan insanları ikna etmekten başka çaremiz yok”

Evet değerli kardeşlerim! Allah'ın izniyle bu olacak başka çaresi yoktur. Sorunu çözecek olan düğüm burada. Bunu çözeceğiz ama bunu yaparken dediğim gibi asla çatışmayacağız, uzlaşacağız, anlaşacağız. Birbirimizi ikna edeceğiz. Bu kararları alan insanları ikna etmekten başka çaremiz yoktur zaten. Eğer bu kararlar doğrultusunda adım atılsaydı HÜDA PAR'ın siyaset sahnesine çıkmasına da gerek kalmayacaktı. Hani diyoruz ya;

Bekledik biz çok bekledik

Beklemekle gelmez dedik

Kalktık milletimize doğru biz gittik…

Sizinle beraberiz, çözüm sizde. HÜDA PAR'a vekâlet verin, HÜDA PAR'a oy verin, HÜDA PAR'ın hür adayları meclise gönderin ki cesurca, hakaret etmeden, çatışma doğurmadan, tek bir insanın burnunu dahi kanatmadan bunu çözsün. Evet, Türkiye’nin HÜDA PAR’a ihtiyacı var. Türkiye siyaseti HÜDA PAR’ı dinlemek zorundadır. Türkiye siyaseti ve idare mekanizması HÜDA PAR’ı dinlerse Allah vekil olsun millet kazanacak, memleket kazanacak, aziz ümmet kazanacak inşaAllah.

“Asıl olan ehliyettir ve liyakattir”

Değerli kardeşlerim biz hep sonuçlardan bahsettik. Feci bir sonuç daha… İşe alımlarda, kadrolara alımlarda ehliyet ve liyakat ortadan kalkmış.  Oysaki ehliyet ve liyakat olması lazım. Aziz İslam ve HÜDA PAR siyaseti kabileciliği ve kavmiyetçiliği reddediyor. Kabilecilik ve kavmiyetçilik yoktur. Asıl olan ehliyettir ve liyakattir. Ehliyet ve liyakat olmadan işin başına getirilen insanlar rüşvetle, israfla, yolsuzlukla bu milletin hazinelerinin içini boşaltıyorlar. Onun için diyoruz ki; gelin bu yanlışın içine düşmeyelim. Esas olan ehliyet ve liyakat olmalı. Hani Mekke’yi peygamber (Aleyhisselam) fethetmişti ya… Kabe’nin üzerine birinin çıkıp bu zaferi ilan etmesi lazımdı. Çok dikkat edin Bingöllü kardeşlerim. Hazreti Ebubekir gibi devasa bir şahsiyet var orada, Hazreti Ömer var orada, Hazreti Osman var, Hazreti Ali var, Abdurrahman Bin Avf var. Allah hepsinden razı olsun. Mekke'nin önde gelenleri var. Haşimiler var.  Kureyşiler var, Beni Ümeyye var. Kabilelerinin öncüleri var orada. Allah'ın Resulü kime işaret etti; bir köleye. Dünyalık hiçbir mevki ve makamı bulunmayan, hiçbir nüfuzu bulunmayan, insanların mevki ve makam noktasındaki itibar edeceği hiçbir şeyi olmayan bir köleye, Bilali Habeşi’ye dedi ki: ‘Çık Kabe'nin üzerine’ Ben mi Ya Resulallah diyen Bilal’e ‘Evet ey Bilal sen. Allah seni seçti. Sen köle olabilirsin, dünyalık mevki ve makam itibariyle senin bir aşiretin olmayabilir, bir kabilenin olmayabilir. Sen çok üstün vasıflara da sahip olmayabilirsin. Ama sen ehliyet ve Liyakat sahibisin. Çık ve Tevhid'in zaferini ilan et.’ Dedi. Biz Müslümanız değil mi? Biz, -Allah'ın selamı üzerine olsun- Peygamberin takipçileriyiz değil mi? O zaman neden ehliyet ve liyakati bir kenara bırakmış, işe alımlarda, yetkilendirme de kabileciliği ya da oy potansiyelini ya da başka şeyleri esas alıyoruz. Eğer layık değilse eğer ehil değilse vallahi bu memlekete zarar verecektir. Hangi kabileye mensup olursa olsun, hangi aşirete mensup olursa olsun, hangi kavme mensup olursa olsun, oy oranı ve oy potansiyeli ne olursa olsun bu millete bu kötülüğü artık yapmayalım. Ehil olsun, layık olsun ki gözü gönlü tok olsun, bu millete cebinde gözü olmasın, bu milletin namusunda gözü olmasın, elini vicdanına koyduğu zaman ruz-i mahşerde Allah’a hesap verebilsin. Hazreti Ömer gibi devletin işini yaptığı zaman devletin mumunu, şahsi işini yaptığı zamanda şahsi mumunu yaksın da fakir fukaranın, garip gurebanın, tüyü bitmemiş Yetimin 3 kuruşuna gözü dikmesin. İşte HÜDA PAR Allah'ın izni ve iradesiyle Bu memleketin inancına uygun, tarihine uygun, geleneğine uygun böyle bir siyaseti meclise taşıyacak, emin olun taşıyacak. Korkmadan cesur bir şekilde bunu dile getirecek ve Allah'ın izniyle bu siyaset kurumunu fabrika ayarlarına geri döndürecektir inşallah.

“Bizi bu utanca mahkûm edenler! Size sesleniyorum”

Değerli kardeşlerim darbe ürünü bir anayasa ile şu anda hükmediliyoruz maalesef. 12 Eylül faşist cunta rejiminin kavmiyetçiliği dayatan, ırkçılığı dayatan ve bu sonuçların meydana gelmesine sebep olan, gençliği ahlaksızlık ve maneviyatsızlık buhranına sürükleyen, insanlarımızı bankalara borçlu hale getirerek faiz batağının içerisine sürükleyen, her şey çok ama bereket yok aşamasına getiren bu askeri anayasasını -Bingöllü kardeşlerim tebrik ediyorum büyük bir oranda reddetmiştiniz- bakın o darbe ürünü anayasadaki vatandaşlık tanımına; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı tanımını çok iyi  dinleyin. Zira hala bu anayasa Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı böyle tanımlıyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı İtalyan ceza kanunu ile mahkeme edilen, Fransa İdare Hukuku ile idare olunan, Alman Ticaret Kanunu ile ticaretini sürdüren, İsviçre Medeni Kanunu ile evlenen, İslam Şeriatına göre ise cenazesi kılınan ve gömülen kişidir. Yazık değil mi, ayıp değil mi? Bizi bu utanca mahkûm edenler! Size sesleniyorum; Bizim elimiz sakat mı, gözümüz kör mü? Aklımız, beynimiz yok mu, Çalışmıyor mu? Neden İsviçre’den medeni kanunu alalım da evlenmemizi ona göre gerçekleştirelim. Biz yetersiz miyiz? İçimizde kafası çalışan kimse yok mu? Kitapsız bir toplum muyuz? Bizim medeniyetimizde kitapsızlık yok. Allah kitap vermiş bize ve o kitabı en ince detaylarına kadar izah etmiş. Bir elçi göndermiş bize. Bizim için çözümsüzlük yoktur. Çözümsüzlük sizin kafalarınızda, beyinlerinizde. Bu çözümsüzlüğü HÜDA PAR ortadan kaldıracak. Kitaplı bir toplumuz, kitabı olan bir toplumuz. Medeniyet sahibi bir toplumuz. Bizi Brüksellere, Washingtonlara,   Londralara ve yere batasıca Telavivlere mahkûm etmeyin.

“HÜDA PAR’lı kardeşlerim! Ev ev dolaşacaksınız”

HÜDA PAR’lı kardeşlerim! Ev ev dolaşacaksınız. AK Partiye, HDP’ye başka partilere gönül vermiş kardeşlerimizi ikna edeceksiniz. Bu mesele önemli bir meseledir ve kaynağından çözülmediği, sonuçlarla uğraşıldığı sürece kaybedeceğiz. Toplumun arasına kan girecek, kin girecek bu toplumlara. 11 bin 12 bin kilometre öte taraftan bu topraklara göz koymuş ismetimize, iffetimize, izzetimize, alın terimize, bir lokma ekmeğimize göz dikmiş Amerika’ya, emperyalist siyonist güçlere alan açılıyor. Müdahale edecekler, paramparça edecekler. Suriye’deki gibi Türkiye’yi de işgal edecekler. Bunun için mecliste HÜDA PAR’ın da temsil edilmesine ihtiyacı vardır. Buraya uzatılan emperyalist eli ve dili keseceğiz Allah’ın izniyle. Bize destek verin. HÜDA PAR’ın kadrolarını meclise gönderin.

“Siz bu ülkenin cumhurbaşkanısınız, kime söylüyorsunuz bunu?”

Çok değerli kardeşlerim! Allah'ın helal kıldığını nimetleri çok. Allah'ın helal kıldığı nimetleri çok ama şu anda Türkiye'de kapitalist bir ekonomi modeli uygulanmaktadır. Faize dayalı ekonomi modeli. Ama faiz bereketi kaldırıyor. Dünyanın kredi derecelendirme kuruluşları, dünyanın ekonomi zorbaları bir ülkeyi içten fethetmenin en önemli unsuru olarak onlara, faize dayalı bir ekonomi sistemini dikte ederler. Sayın cumhurbaşkanı defalarca diyor ki; ‘şu faizleri düşürün, sıfır faize indirin’ Sayın cumhurbaşkanı! Siz bu ülkenin cumhurbaşkanısınız, kime söylüyorsunuz bunu? Eğer sizin kadrolarımız bunları gerçekleştirmeye muktedir değilse bu ehliyet ve liyakate sahip değilse ekonomiyi bize teslim edin. Allah'ın izni ve iradesi ile çok kısa bir zaman içerisinde faize dayalı ekonomiden bu milleti kurtaracağız. Onun yerine helal bir iktisadi anlayışı bu millete hediye edeceğiz.

“Üretime dayalı ekonomi modeli getireceğiz”

Faize bulaşmayın kaldı mı? Kalmadı değil mi? Maalesef kalmadı. Peki, faiz ne yapar? Bereketi ortadan kaldırır, her şey çok gibi görünüyor ama kimse halinden memnun değil. Herkes şikâyetçi. Kime dokunsan ağlıyor, ağlayacak. Allah öyle söylüyor; çünkü sen bu sebebi ortadan kaldırmazsan o sonucu ortaya çıkaracak. Deniz suyu gibi. Deniz suyunun yanındasın çok fazla, gani. Ama susuzluğunu gideremiyorsun. İşte faiz böyledir, faizli sistem böyledir. Her şey çok gibi görünür ama seni tatmin etmez, senin susuzluğunu gidermez. Sen Müslümansın, sen helal lokmayı yemek zorundasın, senin harcın böyle yoğrulmuş, senin harcını böyle yoğuran diyor ki: ‘Bunu yersen doyarsın, bu çok olanı yersen asla doymazsın, yedikçe acıkırsın’ Biz de yedikçe acıkıyoruz. Biraz daha, biraz daha diyoruz. Biraz daha kazanmak için haksızlık yapıyoruz, zulmediyoruz, kan döküyoruz. Ne yapacağız bunun yerine? Üretime dayalı ekonomi modeli getireceğiz. Komşularımızla sınır ticareti içerisine gireceğiz. Devlet kademesine çöreklenmiş yolsuzluk, israf ve rüşvet çarkını Allah'ın izni ve iradesi ile ortadan kaldıracağız ve bu millete helal, vicdanının kabul edeceği, gönlüne oturacak şekilde güzel bir ekonomi modelini, helal bir ekonomi modelini hediye edeceğiz inşallah.

“Bir topluluğa bir kavme olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin”

Değerli kardeşlerim Adalet Allah-u Teâlâ’nın kainatı, üzerinde yarattığı mefhumdur. Kainat, adaletin üzerinde ayaktadır. Adaletin zıttı zulümdür. Zulüm karanlıktır. Karanlık ise küfrandır ve küfranın sonu hüsrandır. Adalet her yerde olmalıdır. Nedir adalet? Adalet; her hak sahibine hakkını eksiksiz teslim etmek, her insanın, hangi dine inanırsa inansın, hangi kavme mensup olursa olsun onun din, can, mal, nesil ve akıl emniyetini muhafaza altına almaktır. Ayrıca şunu yapmaktır… bir topluluğa bir kavme olan kininizin bizi öfkeye, adaletsizliğe sevk etmemesidir. Öyle söylüyor Allah-u Teâla. ‘Bir topluluğa bir kavme olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin’ diyor. Bir 15 Temmuz gerçeği yaşadık, öyle değil mi? Evet, yine bu sistemin yanlış uygulamalarından kaynaklanan bir sonuç, kriminal bir sonuç. Az daha küresel güçlerle işbirliği içerisinde bu memleketi parçalayacaklardı değil mi? Burada bir parantez açalım. Acaba bu örgütü bu kadar güçlendiren, bu kadar kuvvetli hale getiren, yargıda, emniyette, siyasette, askeriyede, devlette, adalete her tarafta bu kadar güçlendiren kimdir? Vallaha Cinler değil, sensin sen. Böyle yaptın. Her vatandaşı bu örgüte selam vermek zorunda bıraktığınız. Sen yaptın bunu. Memur, amir olmak istiyorsa ‘ona selam vereceksin’ diyordun ve git ona selam ver dediniz. Hekim, başhekim olmak istiyor, nasıl olacak… bu işlerin yolu buradan geçiyor dediniz ve ‘ona selam vereceksin’ dediniz. Siyasete katılmak istiyorum dersen yine onlara bir selam vereceksin. Ticaret, ithalat, ihracat yapmak istiyorum abi denildiğinde de bu işler de bunlardan soruluyordu. Kısacası bu devletin kendisi her bir vatandaşını FETÖ denilen örgüte selam vermek zorunda bıraktı. Bir babayiğit kalkıp bize ‘yanlış diyorsunuz’ desin. Hodri meydan… Bildiğimiz çok şeyler var da izah etmeyelim şimdi, gerek yok polemiklere girmeye. Devlet herkesi FETÖ'ye selam vermek zorunda bıraksın şimdi de ‘niye selam verdiniz, selam veren teröristtir yakalayın’ diyerek cezalandırsın. Allah'tan korkmuyor musunuz peki? Sen bu memleketin düzenini bozuyorsun haberin olsun. Bu memleketin sinir uçlarıyla oynuyorsun, bu memleketin kılcal damarlarını tahrip ediyorsun, yapamazsın bunu. Buna hakkın yok.

“İnsanları KHK’larla, suçlu suçsuz ayrımı yapmadan atamazsın”

15 Temmuz akşamı bu millete kastetmiş işbirlikçi, emperyalist, darbe girişimini sevk ve idare etmiş herkesi enseleyeceksin, yakalayacaksın, evet cezalandıracak. Ama onlara selam vermek zorunda bıraktığın o insanları KHK’larla, suçlu suçsuz ayrımı yapmadan atamazsın, güvenlik soruşturmaları ile insanları mağdur edemezsin.

“Hem FETO ile mücadele ediyorum diyeceksiniz hem de…”

Güvenlik soruşturması deyince takılıyorum orada. Bir vatandaş işe girecek, güvenlik soruşturmasına tabi tutuluyor. Komediye bakın Allah aşkına! Bu millete bu kötülüğü yapmayın! Hem FETO ile mücadele ediyorum diyeceksiniz hem de bütün vatandaşlarımızı FETO tarafından hazırlanmış güvenlik ve istihbarat hafızasına göre değerlendireceksiniz. Bu kötülüğü bu millete yapmayın. Evet, eğer bunun milletin evlatları en verimli çağlarında FETÖ'nün, Ergenekon'un hazırlamış olduğu güvenlik ve istihbarat hafızasından dolayı devlet kademelerine alınmıyorsa, başkanımızın da izah ettiği gibi eğer kadrolar mezata düşmüşse bunun borsası oluşmuşsa vallahi ters giden bir şeyler vardır. Sizin bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklerse küfrana ve hüsrana uğrarsınız. HÜDA PAR dosttur. Uyarıyoruz, ikaz ediyoruz. Ey milleti siyaset akrep var sırtınızda, ihbar ediyoruz. Biz dostuz ve bütün sorunların Ankara'da çözüleceğini biliyoruz. HÜDA PAR’lı kardeşlerimizi meclise taşıyın dememizin meselesi budur. Buraya gelip konuşan hiçbir siyasetçi bunlardan bahsetmez.

“Oy ver senin sesini meclise taşıyacağız İnşallah”

Evet, hataları ve eksiklikleri dile getiriyoruz. Zulüm haline dönüşmüş güvenlik soruşturmaları, mülakat usulleri, KHK’larla suçlu suçsuz ayrımı yapmadan ve devletin bizzat kendisinin, herkesi selam vermek zorunda bıraktığı örgüte, selam verdiği için işten atılan insanların sesi nefesi olacağız. Biz, parti olarak bu karanlık şebekenin, bu ifsat şebekesinin üst düzeydekilerini, Amerika ile CIA ile dünyanın istihbarat örgütleriyle kirli ve ahlaksız ilişkiler içine girmiş üst kademeyi kastederek söylüyorum, bunların gadrine uğradık, zulmettiler, bizi zindanlara, cezaevlerine attılar. Ama biz Müslümanız, bizim bir kavme bir topluluğa olan öfkeniz asla bizi adaletsizliğe sürüklemeyecek. Sadece bu örgüte selam verdiği için güvenlik soruşturmasından geçirilmeyen, KKH kararıyla işten atılan, mülakat usulleriyle devre dışı bırakılan ey bütün kardeşlerimiz! Sizin sesiniz olacağız. Bu kardeşine destek ver, oy ver. Senin sesini meclise taşıyacağız İnşallah. (Fikret Özkan - İLKHA)
























































 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.