Ömer SARUHAN
(YAZI DİZİSİ-5) MUSTAZ’AF KÜRT HALKIYLA BERABER OLMAK
ZULÜM
Bu kelime telaffuz edilirken bile harfler şiddetle çıkıyor. Kin, öfke, gazab püskürüyor adeta.
Sözlükte: Örtmek, kaplamak, karanlık anlamlarına geliyor. Terim olarak ise hakikati gizlemek, baskı yapmak, hak yemek, haddi aşmak işkence etmek gibi anlamlara geliyor.
Zulmün temelde iki çeşidi var.
1–Yüce Allah’a karşı zulüm işlemek ki bu Allah’a şirk koşmak, ayetlerini inkar etmek, O’na isyan etmek, peygamberleri yalanlamak, kitaplara inanmamak gibi ilahi emirleri yerine getirmeyerek Allah’ın hakkını gözetmemektir.
2–İnsanlara haksızlık etmek, onların hukuklarını hiçe saymak, haklarını gasp etmek, mallarına, canlarına, ırzlarına, akıllarına ve dinlerine saldırmak, onlara işkence etmektir.
Kur’an-ı Kerim şirki büyük bir zulüm olarak kabul eder:
“Hani Lokman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; "Ey oğlum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.” (Lokman: 13)
Çünkü Allah’a ortak koşmak, O’nun uluhiyet ve rububiyetini tanımamak ve mevcut bütün hakikatleri yok saymak anlamına gelir. Allah’ın varlığına inanılmayan bir dünyada güçlü olan güçsüzü ezer. Zaten dünyada yaşanan bütün mezalimlerin temelinde de bu yok mu? Kendinden daha yüce bir varlığa kati surette inanmayanlar, güç yetirebildiklerine saldırırlar. Zira onlar için belli bir sınır yoktur. Hiçbir sınırı gözetmezler. Çıkarları onları için her şeyden daha önemlidir.
Kendilerinden hesap soracak, boğazlarını sıkacak bir güç tanımayanların, saldırganlıklarının önünü almak zordur. Ya onlardan daha güçlü olacaksınız ya da onlara boyun eğeceksiniz.
Tevhit inancı, insanın genlerinde bulunan taşkınlıkların önünü alır. Allah’a hakkıyla inanan bir kimse, başkalarına haksızlık etmeye cesaret edemez. Çünkü kendisinden bunun hesabını soracak bir gücün olduğunu bilir. Bundan da önemlisi Allah’a hakkıyla inanan bir kimse, O’nun emirlerini yerine getirir ve yasaklarından sakınır ki adalet Allah’ın emri zulüm de yasağıdır.
Şu ayetlere inanan bir kimsenin zulme bulaşması mümkün mü?
“…Gerçekten zalimler kurtuluşa ermeyeceklerdir." (En’am: 135)
“…Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez." (Yusuf: 23)
“…Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun." (A’raf: 44)
“…Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir.” (Hud: 18)
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de defaatle adaleti emrediyor. O’nun emrine boyun eğen birinin adaletten sapması mümkün mü? Allah’ın koruma altına aldığı hakları çiğnemesi, onları gasp etmesi olacak şey mi?
Zulüm, yıkım, kaos, kan, anarşi, soykırım, katliam ve ölüm demektir. Bir yerde hak ihlali varsa orada zulüm vardır. Zulmün olduğu yerde adalet, huzur, barış, güven, saadet yoktur. Bütün peygamberler, zulmü yeryüzünden kaldırmak için mücadele vermişlerdir. Hz. Musa’nın Firavun’a karşı verdiği mücadele, Hz. İbrahim’in Nemrud’a karşı verdiği mücadele, Hz. Salih, Hud, Nuh vs… bütün peygamberler... Özellikle de Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın mücadelesi zulme karşı olmuştur.
Peygamberler başta en büyük zulüm olan şirke karşı durmuşlardır. Bununla birlikte insanların birbirlerine karşı yaptıkları zulümleri de bertaraf etmek için mücadele vermişlerdir. Hatta kavimlerin helak olmasında işledikleri zulüm vardır.
“…Ve biz, halkı zulmeden şehirlerden başkasını da yıkıma uğratıcı değiliz.” (Kasas: 59)
Allah küfürlerinden dolayı insanları helak etmez. Çünkü bu konuda insana hürriyet vermiştir. Salt küfür helaki gerektirmiyor. Küfürle birlikte zulüm varsa ya da sadece zulüm helaki iktiza ediyor. Zulmü işleyenin kafir olması da şart değildir. Her kim zalimse Allah’a savaş açmıştır. Allah zalimlerin düşmanıdır.
İnsanların hakkını yiyenler, ölçüyü, tartıyı tam yapmayanlar, yol kesenler, haksız yere insan öldürenler, temel hak ve özgürlükleri gasp edenler, insanları köleleştirenler, hırsızlık, yolsuzluk yapanların tümü birer zalimdirler. Çünkü bütün bu cürümler birer zulümdür. Bunlarda ısrar edenlere Allah savaş açmıştır. Allah onlardan bir şekilde intikam almakta ve onları ortadan kaldırmaktadır.
Hiçbir zalim dünya’da cezasız kalmamıştır. Ahretteki cezanın haddi hesabı da yok zaten… Yakın zamanda tanık olduğumuz hadiseler buna delildir. Saddam, güney Kurdistan’da yüz binlerce Kürd’ü sadece Kürt oldukları için katletti. Talan işkence, gasp vs…yi saymıyorum bile… Baas rejiminin Irak’ta Kürtlere uyguladığı zulmün haddi hesabı yok. Netice? Uşaklığını yaptığı başka zalimler tarafından asıldı. Irak bütünüyle işgal edildi.
Mazlumla Allah arasında perde yok diyor sevgili peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem. Yüce Allah mazlumun intikamını er ya da geç alır. Bu, O’nun vadidir. O vadinden dönmez. Dünya’da zalimlere çektirdiği ise küçük bir azabtır. Asıl ceza ahrettedir.
“(Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir.” (İbrahim: 42)
İşte onlar için hesabın büyüğü o zamandır. Dünya’da bir süre yaşam sürdürebilirler; ama ahrette onlar için kurtuluş yoktur.
ZALİMİN YANINDA YER ALMANIN HÜKMÜ
Hiçbir Müslüman zulme rıza gösteremez. Çünkü zulme rıza zulümdür. Ne zulmedin ne de zulme uğrayın. Zulme karşı durmak Müslümanların başlıca görevidir.
“En büyük cihad zalim sultan karşısında hakkı haykırmaktır.”[1]
Hak bazen zalim sultanın şirkini yüzüne çarpmak ve bir hiç olduğunu Allah’tan başka ilah olmadığını haykırmak, bazen de insanlara yaptığı kötülük ve haksızlıkları dile getirmektir. Gerektiğinde bunun için kıyam etmektir. Zalimin yanında yer almak, onunla birlikte hareket etmek, yaptıklarına destek olmak bizzat yapılan zulümlere ortak olmaktır. Zalimle zalimleşmektir. Hatta şu hadisi şerife göre İslam’dan çıkmaktır:
“Kim bir kişinin zalim olduğunu bilerek ona yardım etmek üzere zalimle birlikte yürürse, İslam’dan dışarı çıkmış olur.”[2]
İnsanların temel haklarını gasp etmek, ırkçılık yapıp başka kavim ve ırkları yok saymak, onları asimile etmek, din, dil ve kültürlerini yok etmek zulümdür. Devlet otoritelerinin fertlere ve toplumlara yaptıkları baskı ve hak ihlalleri de zulümdür. Halkına veya yönetimi altında yaşayan başka kavimden halk ve/veya halkların doğuştan veya sonradan elde ettiği haklarını vermeyen, toplum düzenini sağlamak için gönderilmiş olan Allah’ın hükümlerini uygulamayan bütün kişi ve rejimler zalimdirler. (Bkz: Maide: 45) Zulmün kişiden kitleye, kitleden kişiye gerçekleşmesi arasında fark yoktur. Kim olursa olsun bireylerin ve toplumun haklarına tecavüz edenler, haklarını gasp edenler, haklarını kullanımını baskı, şiddet, işkence ve terörle engelleyenler zalimdirler.
Zulme boyun eğmek ve zulme karşı mücadele etmemek ve zalimlere meyletmek, onların yanında olmak onlarla birlikte cezalandırılmayı gerektirir. Bu hususta Resulullah aleyhissalatu vesselam: “İnsanlar bir zalimi görür de ona engel olmazlarsa, bundan dolayı hemen hepsi cezalandırılır.”[3] Dedikten sonra şu ayeti okudu: “Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka velileriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz.”[4]
Zulme karşı durmak ve zalimlere karşı mücadele etmek gerekmektedir. İslam zulme karşı mücadeleyi benimser. Mazlumun yanında yer almayı, mazlumun hakkını savunmayı, mazlumu selamete çıkarmayı emreder:
“İnsanlara zulmedenlere, yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere karşı durulmalıdır…”[5]
Resulullah aleyhissalatu vesselam: “… Zulme uğrayanlara yardım ediniz.”[6] Buyurmaktadır.
Zulümden uzak yaşamak, zalime boyun eğmemek ve ona karşı direnmek, zulme karşı birlikte hareket etmek ve birbiriyle yardımlaşmak Müslümanların başlıca görevlerindendir.
“Ve onlar ki haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyarlar.”[7]
Bizler Müslüman olarak İslam’ın bize vermiş olduğu meşru daire içinde gasp edilmiş haklarımızı geri almak için Kur’an ve sünnetin öncülüğünde gerekli gayreti sarfetmeliyiz. Çünkü İslam’ın insana ve özellikle de Müslümanlara vermiş oluğu tüm haklar aynı zamanda İslami’dir de… Söz konusu hakları geri almak için gayret sarf etmek kavmiyetçilik değildir. Bilakis zulme razı olmamaktır. Bu hususun iyi kavranması gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.