Mirza ARAS
Yeni yıla başlarken iç muhasebe
Değişip duran rakamlar neyi simgeler, ne anlam ifade eder sayılar? Birkaç yıl önce 2014, 2015, derken 2017, ne oluyor? Miladi takvim, Rumi takvim, Hicri takvim…
Aslında takvim de biziz, rakamlar da. Nasrettin Hocaya sormuşlar, kıyamet ne zaman? Benim öldüğüm zaman, demiş. Sizce de öyle değil mi? Biz hayata gözlerimizi yumduktan sonra şahsi kıyametimiz kopmuş olmaz mı? Evet, esas takvim biziz. Benim takvim, otuz altıyı gösteriyor şu an.
“Yaş otuz beş, yolun yarısı eder / Dante gibi ortasındayız ömrün” diyor Cahit Sıtkı. Lakin kendisi yetmişi göremedi. Çok korktuğu, şiirlerinde hep etrafında dönüp dolaştığı ölümle daha kırk altısında tanıştı. Biz yetmişi bulur muyuz, sanmıyorum. Kimimiz yolun yarısına bile varamayacağız belki de. Kardeşim yirmi sekizinde vefat etti, elim bir kaza sonucu.
Biz de yolun yarısını geride bıraktık şairin deyimi ile. İnsan psikolojisini, sanırım, on katları yaşlar daha çok etkiliyor.
Yirmiye giriş… Üniversitede olduğumuzdan çok da fark edemedik aslında. Ama otuza giriş, soğuk duş etkisi yapmadı mı sizde de? Meslek hayatınızdasınız, birkaç yıldır çalışıyorsunuz. Yaş 26, 27, 28, 29 derken 30. Bir sarsılma, belki de bunalım… Sonra kabullenme süreci ve yavaş yavaş toparlanış…
Bakalım, peygamber yaşı kırka dayanınca ne olacak? Dünyadan ziyade ahirete yoğunlaşma süreci. Artık son treni de kaçırmadan bir muhasebe yapma zamanı. Olgunluk yaşı, anlayana…
Hani ocağın ilk haftası gazetelerde geçen yılın panoraması yapılır ya. Peki, biz geçen yılımızın panoramasını yapıyor muyuz? Neler yaşadık bir sene boyunca? Artıda mıyız, ekside miyiz? En son ne zaman iç muhasebemizi yaptık?
Ancak tek başına muhasebe de yetmez, diyor Turgay Aldemir bu ay yayımlanan “Aklı Selim” adlı kitabında. Bir de inşa süreci lazım. Muhasebe ve inşa…
Kaç yaşında olursak olalım, geç kalmadan, kendimizi bir hesaba çekmenin zamanı olsun yılbaşı. Bizi sigaya çekecek bir Molla Kasım gelmeden, daha da vahimi, ecel kapıya dayanmadan…
Gelenek, geçmişin tekrarını değil, sürekliliğini ve dahi tekâmülünü ifade etmeli. Kendi hayatımıza bir bakalım. Günlerimiz, aylarımız tekrara mı dönüştü, yoksa yenileyebiliyor muyuz kendimizi?
Bu tekrardan, kurtulmamız gerekiyor. Bir değişim, bir dönüşümün yaşanması kaçınılmaz. İşe kendimizden başlamak gerek. Başkasını, toplumu ve dahi siyaseti eleştirmek işin kolayı... Kendimizi eleştirebiliyor muyuz? Sahi, en son ne zaman kendinizi eleştirdiniz, bir başkasını eleştirir gibi, en gaddarca, hiç acımadan, gözünüzü kırpmadan?
Acaba hak ettiğimiz kaderi mi yaşıyoruz, acaba mevcut durumumuz konusunda hep başkası mı suçlu, yoksa biz mi suçluyuz. Zira ben suçun bizde olduğunu düşünüyorum. O halde yapılması gereken neyi yapmadık, yapılmaması gereken neyi yaptık, diye sitem ediyor Aliya İzzetbegoviç yıllar öncesinden.
Belki bu sitemi toplum adına dillendiriyor Aliya. Ama birey olarak tefekküre var mısınız? Önce panorama, sonra muhasebe ve en önemlisi inşa, kendimizden başlayarak ve epey bir kendi üzerimizde durarak…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.