Hasan SABAZ
YENİDEN SOĞUK SAVAŞ
NATO zirvesi “yeniden bir soğuk savaş süreci mi başlıyor?” sorusunun sorulmasına neden oldu.
Hem ticari hem de askeri açıdan Çin ve Rusya’nın hedefe konması bundan sonraki süreçte NATO’da farklı bir dilin hakim olacağını ortaya koydu. Özellikle Ukrayna’nın pakta kabul edilmesi bölgede Rusya’nın da içinde yer aldığı düşük yoğunluklu savaşın seyrinin değişebileceği, gerginliğin askeri alandan siyasi ve ticari alanlara da yayılabileceğini gösteriyor. Gerek Kırım’ın ilhakı, gerekse de Donbass bölgesinin durumu her an sıcak çatışma zemini oluşturabilecek bir zemine sahip.
Trump’ın ulusalcı politikaları NATO’nun zayıflamasına neden olmuş hatta paktın dağılma sürecine girdiğinden söz edilir olmuştu. Avrupa ülkeleri arasında özellikle Almanya ve Fransa öncülüğünde “Avrupa savunma gücü” oluşturma tartışmaları yapılmış, askeri alanlara daha fazla yatırımın konuşulduğu bir süreç yaşanmıştı.
Biden dönemi ile beraber “Amerika’nın yeniden döndüğü” konuşuluyor.
Siyonist işgal rejimine açık desteğin tekrar tekrar ilan edilmesi, bir iki ayak diremeden ve tarihin 4 ay ileri atılmasından sonra Afganistan’dan çekilmenin de başlaması “Amerika’nın nereye döndüğü?” tartışmasına kapı aralamıştı ki, Çin ve Rusya’ya karşı keskin bir dilin kullanılması, İran ile nükleer müzakerelere girişilmesi soruya bir cevap olarak anlaşıldı.
Evet, Amerika yeniden dönüyor.
Kısa bir karanlıkta durma süreci yaşayan CIA’nın kirli savaş taktikleri daha komplike bir şekilde yeniden devreye girecek, yeniden darbeler ve renkli devrimler tartışılacak, ekonomik boykotlar ve yaptırımlar sık sık gündeme gelecek, dünyanın birçok ülkesi asimetrik savaşın tüm veçheleriyle yüz yüze gelecek.
Yeniden; ama araç ve imkanlarıyla yenilenmiş bir “soğuk savaş dönemi” başlayacak.
Aslında eski bir KGB ajanı olan Vladimir Putin, Avrupa ve Amerika’daki kafa karşılılıklarından faydalandı ve birçok muhalif ve eski ajanı “soğuk savaş dönemi” yöntemleriyle saf dışı etme yoluna gitti. Hatta operasyonları Avrupa içlerine ve hatta Türkiye’ye kadar uzattı.
Şu bir gerçek ki, “soğuk savaş dönemi” NATO’sunun “Eski Türkiye”ye ihtiyacı var.
Hariciyenin diliyle “Kuzey Atlantik paktı içerisindeki görev ve sorumluluklarını gerektiği gibi yerine getiren Türkiye”, gerek Rusya karşısında gerekse de Ortadoğu’da istenen dengelerin oluşturulması açısından istenen bir aktör durumunda. S-400 hava savunma sistemleri üzerinden meydana getirilen gerginliğin F-35’lerin verilmemesine ve hatta yer yer “ekonomik operasyonlara” dönüşmesinin altında aslında “her an emre amade” bir Türkiye’nin olmayışından kaynaklanıyor. Erdoğan hükümetinin her platformda FETÖ’yü ve PKK’yi ve bunlara verilen desteği dile getirmesi, küresel ve bölgesel anlamda operasyonel güç olarak kullanılan bu argümanları elden çıkarmak istemeyen Amerika’yı rahatsız ediyor.
Önümüzdeki süreç oldukça gergin geçecek gibi gözüküyor.
Ortadoğu ve Afrika’da yeni atılımlar gerçekleştiren, ileriye yönelik hedefler belirleyen Türkiye’nin önünde seçenekler var.
Ya mevcut siyasi iktidarın kendi gücünü ve varlığını devam ettirebilmek için Amerika’dan gelecek tavizlere razı olması ve vizyonundan vaz geçerek yeniden “emre amade” bir konuma geçmesi ya da “soğuk savaş” gerçeğini de göz ardı etmeden “iki kutup” arasında dengeleri gözeterek siyaset yapmaya devam etmesi ve kendisine karşı yürütülecek yeni operasyonlara hazır olması…
“Yeni soğuk savaş” dönemi eskisinden farklı olarak “ideolojik eksenli” olmayacak.
Her şekle bürünen sol ve sağın farklı tonlarının, kitlelerin manipüle edilmesinde kullanıldığı ilginç bir süreç var önümüzde.
Sorulması gereken sorulardan biri de şu olmalıdır:
Genel olarak İslam dünyasının, özelde Müslümanların bu süreçte alacakları tutumun sonuçları ne olabilir?
Mevcut tablo batılı stratejistler için kolay sonuçlar gösteriyor olabilir; ama kimi faktörler öngörülerin boş çıkmasına yol açabilir.
Dipten gelen, geleneği yüklenerek geleceği sorgulamaya çalışan Müslümanların heyecan ve potansiyeli her zaman öngörüleri tersine çevirebilme imkanına sahiptir.
Önemli olan hedefi belirginleştirmek, heyecanını kaybetmemek ve potansiyelinin farkında olmaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.