Said BURAK
Yılbaşı: deliye her gün bayram
Bir yaşına daha girmek… Bir zamanlar bir yaşına daha girmek ne kadar da güzeldi. Teyze ve halalarımıza yaşımızı söylemekle kalmaz, parmaklarımızla da yaşımızı göstererek bunu teyit ederdik. Yaşımız, bizden küçük olanlara karşı en çok övündüğümüz zenginliğimizdi aynı zamanda, Ya şimdi? Şimdi, yaşımızdan korkuyoruz.
Niçin bunları söylüyorum? Malum dün gece yılbaşıydı, bu sabah bir yaşına daha girdik. Yahya Kemal Beyatlı'nın “Sessiz Gemi” sinin kalkacağı limana biraz daha yaklaştık yani. Bu münasebetle, bir ölünün uğurlanışını anlatan “Sessiz Gemi” şiirini okumanızı tavsiye ediyorum. Konumuza dönersek evet, hal bundan ibaret… Peki, hale uygun bir pozisyonun gösterilmesi gerekmez mi? Bu darbuka, bu zurna, bu zılgıtlar da neyin nesi.
Elbette ki eğlenmek, neşelenmek insanın en doğal hakkı; ama bunun makul bir sebebinin de olması gerekmez mi? Haydi, makul sebepten geçtik; ama en azından kişi kendi zararına olan bir durum sebebiyle eğlence tertip etmemeli diye düşünüyor insan. Hani, karda-kışta evi alevlere teslim olmuş bir kişi, tümden aklını yitirmemişse her halde alevlerin etrafında dans edip durmaz. Yılbaşı eğlenceleri bu türden eğlenceler değil mi? Haydi, gelin oynayalım; bugün yetmiş bir yaşıma girdim: hop hophop, loyloyloy… Bunu, belli bir yaştan sonraki bütün yaşlar için de söyleyebiliriz. Bunu anlamıyor insan diyeceğim; ama karşı tarafın anlama manlama diye bir derdi yok ki… “İllaki, illaki çıldıracağım.” diyor. Ben buna eğlenmek demiyor, çılgınlık diyorum. Evet, eğlenmek insana getirisi olan, insanın olmazsa olmazlarından olan, insani bir etkinliktir. Ama insana ruhsal bir dinginlik ve bedensel bir zindelik getirmeyen yılbaşı etkinliklerine eğlenmek demek, eğlenmenin kendisine de hakarettir.
Birileri, “insanlar bir yaşına girdiği için eğlenmiyor ki” diye başlayıp eğlenmek için başka başka safsatalar söyleyebilir. Benim canım, bu işin neresinden tutsan elinde kalıyor! Neymiş efendim, gelecek yıl daha güzel geçsin diye eğleniyorlarmış. Bu yoruma göre bir nevi dua ediyorlarmış yani. Bu tertibin başını çekenlerin büyük çoğunluğunun pozitivist, arkadan takılanların ise tam bir maymun öykünüşüyle yürüdüğü bu yolda, şimdi kime neyi anlatacaksın. Dediğim gibi bunlar “illaki çıldıracağım” felsefesinde… Bunlara hiçbir şey anlatamazsın. “Ömrüne and olsun ki onlar büyük bir sarhoşluk içinde bocalıyorlar.” ayetinin belirtiği “sekr” hali onlarınki. Bu itibarla bu yazı, onları uyarma yazısı değil, belki bu hali gören bizlerin ayıklığımıza şükretme yazısıdır. Bir de bu sekerata (sarhoşluk) daha düşmemiş olanlardan kurtarabileceklerimiz üzerine düşünme yazısıdır.
İşin bir de piyango tarafı var tabi. Yanlışlar, günahlar silsilesi… İlk iliği yanlış tutturmaya gör, bir daha yanlıştan yakanı kurtaramazsın. Evet, birkaç bedbahta piyango vuracak; ama milyonlara da kazık çakılacak. Piyango talihlilerine(!) bedbaht dedim, zira kazanmadıklarını, belki çok büyük bir kayıpla kaybettiklerini sonradan öğrenecekler. Bunu, ideolojik bir tarafgirlikle söylemiyorum. Gördüklerimiz var, duyduklarımız var. Bütün bunlara inanmıyorsanız istatistiklerin söyledikleri var. Alın, 2008'de Kaliforniya Üniversitesinin (sputniknews.com) yaptığı araştırma ya da Brickman ve arkadaşlarının piyango talihlileri arasında yaptığı araştırmanın (Pozitif Psikoloji, Nobel Yayınları, 2014. Sayfa; 62) sonuçlarını okuyun. Sonuçlar, piyango şanslılarının başına talih kuşunun değil, belki helaket kartalının konduğu şeklinde.
Unutmayın, haramda ne bir hayır vardır, ne de bir gelecek!
Ve son söz: “Bunlar Allah'ın sınırlarıdır, sakın onun sınırlarına yaklaşmayın.” (Bakara: 187)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.