Şehzade DEMİR
Yılbaşı ve kültürel işgal
Bugün Miladi takvime göre son gün. Yarın da sonraki yılın ilk günü. Yani bu gece yılbaşı oluyor. Bizimle hiç bir alakası olmayan, tamamen ecnebi, daha çok batının ve de Hristiyan dünyanın ritüellerinden biri olan “yılbaşı” kutlamaları, artık İslam dün-yasında da ciddi revaç bulmaktadır maalesef. Acıdır ki İslam ülkelerinden bazılarında ve de Türkiye'de, belki de batıdan ve diğer Hıristiyan ülkelerden çok daha yüksek ilgi ve alaka ile önemli gün ve gecelerimizin neredey-se başına konulmuş durumdadır.
Yılbaşı gecesi denilince ahlaksızlık, içki, sabaha kadar süren rezil eğlence ve dans programları, sefil kutlamalar olarak algılanır olmuştur. Hz. İsa'nın doğumunun 7 gün son-rasına denk gelen bu gün, bu doğum karşısın-da duyulan sevinç ve mutluluğun çok ötesine taşınarak toplumun temel değerlerini sarsan, kutsallarımızı yerle bir eden, kültürel bir işgal olarak işlev görmektedir. Yıla ilk günden günah ve sefaletle, ahlaksızlık, içki ve danslar-la giren bir toplum, aslında daha yılın başında kendisine yıl boyunca devam edecek bir rota çizmiş oluyor aynı zamanda.
Bir de “Noel Baba” figürü var bu işin için-de. Bu figürü de doğru okumaktan maalesef çok uzaktayız. Sözde herkese, özellikle daha tertemiz fıtratlı çocuklara bu gecede hediyeler dağıtan noel babaya aslında kutsal bir statü kazandırılmakta, bir nevi o çocukların zih-ninde tanrılaştırılarak zihin ve bilinçaltıları bulandırılmaktadır. Daha hayatın başında bulunan çocuklar, hayata şirk ile başlayarak yaratılış, hayat ve ahiret noktasındaki fikri alt yapısı tar ü mar edilmektedir.
Yani aslında yılbaşı ile toplumlara ve yeni nesillere temelinde eğlence, her türlü rezil özgürlük ve ahlaksızlığın yerleştirildiği bir ide-oloji, bir rota belirlenmektedir.
Hâlbuki Müslümanlar kendi kültürlerin-den ve kendi değer ve ritüellerinden haberdar olsalardı, İslam ülkelerine dayatılan bu yıl-başı rezaletlerinin ne kadar büyük bir proje olduğunu anlarlardı. Müslümanlar açısından ömürden geçen bir yıla eğlence ve kutlama-larla veda edilmez. Belki ağlamakla, belki bir yıllık ciddi bir muhasebe ile ve ömürden geçen bir yıl içinde işlenen günahlardan tevbe ve istiğfar ile veda edilir. Ve yeni yıla ölüme, dolayısıyla da büyük hesap gününe bir yıl daha yaklaşılmış olmanın tedirginliği ile baş-lanılır.
Müslümanlar açısından bu yılbaşı prog-ramları, aslında kendi inanç ve değerlerine çok büyük bir saldırıdır. Elbet bizim de bir yılbaşımız vardır. Ümmet için yılın başı, hicri takvime göredir. Bu takvime göre de yılın başı, Allah'ın peygamberinin Mekke şirk dev-letinin baskı ve işkencelerinden kurtularak Medine'ye kavuştuğu gündür. Ki bu gün, İslam'ın özgürlük günüdür. Allah'ın dininin insanlara ulaştığı gündür. İslam dini ile insan-lar arasındaki her türlü zahiri ve batıni perde ve duvarların kalktığı gündür.
Kendimize, kendi kültür ve değerlerimize artık çok yabancı bir ümmet haline gelmişiz maalesef. Hicri takvimin ne olduğunu, ne zaman başladığını kaçımız biliyoruz ki? Kendi kültür mirasımıza, tarihimize ve değerlerimize sahip çıkmaz, kendimiz gibi yaşama gayret ve endişemiz olmaz ise, kaçınılmaz bir şekilde başkasının kültür ve değerlerini yaşayacağız. Bundan kaçmamız mümkün değildir.
Bugün Kudüs'ün işgal altında olması, siyonizmin tüm dünyada har vurup harman savurması, Suriye felaketi, ümmetin içinde bulunduğu ihtilaf ve kavgalar ve diğer tüm sömürüler, emin olabilirsiniz ki önce kültürel ve zihinsel işgal ile başladı. Sonra siyasi, coğ-rafi ve ekonomik işgale dönüştü.
Tüm bu felaketler nasıl ki ümmet içinde siyasi, askeri, ekonomik birlikteliği ve bu hususlarda batıdan yüz çevirmeyi zorunlu hale getirmiş ise, aynı durum, kültür ve değerler noktasında da aynı şekildedir. Kendimize dönmek zorundayız. Kendimize dönmek, batıdan ve batının sömürü çarkından kurtul-manın yolu, onların zihnimizi ve yaşantımızı işgal eden değerlerinden, onların kültürlerin-den kurtulmak ile ancak olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.