M. Emin ÖZMEN
Yönlendiriciler
Metin Akpınar ile Zeki Alasya yıllar yılı bu ülkede komiklik yaptılar. Sinema filmleri, tiyatro oyunları, kabareler, diziler falan filan. Onlar kadar sempatik olmazsa da, Müjdat Gezen de bu camiada isim yapmış biri. Çocukluğumuzda gülmece diye izlerdik. Belki bu arada algılara mazur kalıyorduk ama bunu anlayamayacak kadar küçüktük.
Sonra bizler büyüdük, onlar yaşlandı. Şimdi birbirimizi daha iyi anlayabiliyoruz. Doğrusunu isterseniz Metin Akpınar, Müjdat Gezen gibi sivri dilli birisi değil. Ama malum TV'de yaptıkları programda, sanki birbirlerinden rol çalmışlardı. Yani vatanseverlik ile ilgili konuşmayı Akpınar, darbe çığırtkanlığı ile ilgili bölümü ise Gezen dile getirse, belki bu kadar tepki çekmezdi.
Tabi olanlar oldu. Söylenenler söylendi. “İnsan söylediklerinin mahkûmudur” kaidesince ikisi savcı karşısına çıktılar. Özellikle, Akpınar gibi hafızalarda olumlu bir profil ile kalmayı başarmış birinin, adliye koridorlarında, masum rollerinde sıra beklemesi, bu sonucun oluşması için çaba gösterenlerin hoşuna gidiyordur herhalde.
Seçim öncesi böyle manzaralar yönlendiricilerin ekmeğine yağ sürüyor. Yapılan programdan istenen sonuç buysa, savcılık kanalıyla istenilen gerçekleşmiştir.
Başka bir konuya geçelim. Bilindiği üzere HÜDA PAR farklı bir siyasi figür olarak siyaset arenasında yerini almış durumda. Örneğin kurulduğundan bu yana üç lider, bir de vekil başkan değişikliği yapmalarına rağmen, kongrelerde hepsini el ele tutuşarak görüyoruz.
Buna benzer bir başka farklılıkları da ümmetin yararına gördükleri bir konuda, kendi partilerinin çıkarlarını öncelemiyor olmalarıdır. Türkiye'deki siyasetin, Demirel-Ecevit dönemi gibi olmadığı bir gerçektir. Ancak HÜDA PAR'ın bahsettiğimiz duruşu, bu gerçeğin de üstünde bir tavırdır.
HÜDA PAR Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçiş referandumunda, ümmetin faydasını gözeterek, ana gövdesinin bulunduğu coğrafyada alacağı tepkilere ve uğrayacağı oy kayıplarına rağmen “Evet” dedi.
Hakeza kendileri milletvekilliği seçimlerine girmelerine ve bu anlamda AK Parti ile siyasi rakip olmalarına rağmen, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan'a, yine ümmetin maslahatını düşünerek ve bu uğurda çeşitli kesimlerden gelecek tepkilere rağmen destek verdiler.
Derken, 31 Mart 2018 Mahalli İdareler Seçimi sürecine girmiş bulunuyoruz. Partiler arası ittifaklar yapılıyor. AK Parti, özellikle Türkiye'nin Batı'sında MHP ile yaptığı ittifak ile belediyeleri alma yarışında. MHP'de yapılan ittifakın meyvelerini devşirmeye çalışıyor. Hatta aldığı oy oranı ile kıyaslanmayacak etkinlikler kazanıyor.
AK Parti'nin Batı illerindeki bu kazanımları, MHP ile yapılan ittifaktan dolayı Doğu'da dezavantaja dönüşmektedir. Çünkü Doğu'da MHP, pek hayırla yâd edilmiyor. Dolayısıyla AK Parti'nin, Doğu illerindeki alacağı oylara olumsuz etkisi kaçınılmaz oluyor.
Bu olumsuz durum bir nebze de olsa, HÜDA PAR ile yapılacak bir ittifak ile tolere edilebilirdi. Diyeceksiniz ki HÜDA PAR'ın aldığı oy oranları az. Ama Türkiye'deki baraj sistemi nedeniyle seçmenlerin bir kısmı, sempati duydukları partilere; “Nasıl olsa barajı aşmayacak ve oyum heba olacak” diye oy vermiyor.
Ancak; “AK Parti ile muhtemel bir ittifak oy oranlarında değişiklik yapacak bir hamle olurdu” dediğimiz tam da bu noktada yargı devreye girip, HÜDA PAR'ın yöneticilerine cezalar yağdırıyor. Hem de seçim öncesi. Bu durum HÜDA PAR'a gönül veren insanların gönüllerinde yaralar açtı diye düşünüyorum. Bu yüzden üç hafta önce “Duygusal Kopuş mu?” şeklinde bir yazı kaleme almıştım.
Doğrusunu isterseniz insan düşünmeden de edemiyor. Acaba yine yönlendiricilerin yönlendirmelerine mi geliniyor? Yani birileri bu sonucu mu istiyordu da, böyle seçim öncesine denk getirecek şekilde ceza kararları onandı.
Zamanlama manidar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.