Yüksekova`da İslami Faaliyetler ve Mustazaf-Der Gerçeği - 1
Yüksekova inançlarını yaşamaya çalışanlar için acılar şehri coğrafyamızın en mahzun köşesinde... Bugün kabusa teslim olmuş bir şehir… İslami bir hayat yaşamaya çalışan insanların hedef gösterildiği, iftiralara, karalamalara ve baskılara maruz kaldığı yerd
Bismillah-i Teala...
Kuşku yok ki; iman, yüce Allah`ın yeryüzündeki emanetidir. Bu emaneti ancak ona lâyık olanlar, onu taşıyacak güce sahip bulunanlar ve kalplerini diğer tüm duygulardan soyutlayıp, içtenlikle ona özgü kılanlar yüklenebilir. Bu onur verici bir emanettir. Ve bu emanet oldukça ağırdır. Bu emanet, insanların yerine getirmekle yükümlü oldukları yüce Allah`ın bir emridir…
Bir müminin batıl ve batıl taraftarları tarafından eziyetlere uğratılması, sonra kendisini savunacak, destek olacak bir yardımcı bulamaması, kendisini savunup kurtaracak durumda olmaması; tağutlara, zorbalara karşı koyacak güçten yoksun bulunması da bir imtihandır.
Dünyanın batıl taraftarlarına yönelmesi, insanların onları başarılı ve zinde görmesi, herkesin onları övmesi, kitlelerin onların başarılarını alkışlaması, seçkin bir hayat yaşamaları; buna karşılık müminin ihmal edilmiş olması, sevilmemesi, hiç kimse tarafından bilinmemesi, kimsenin onu savunmaması, o hayatta pek bir şeyleri bulunmayan kendisi gibi az sayıdaki müminlerden başka savunduğu hakkın değerinin bilinmemesi de çok ama çok acı bir imtihan şeklidir…
Kanını feda eden, rahatını ve huzurunu bir kenara bırakan, arzularından ve zevklerinden vazgeçen sonra eziyetlere ve birçok şeyden yoksun olmaya karşı sonuna kadar sabreden biri kuşkusuz, uğrunda bunca fedakârlıkta bulunduğu emanetin ne kadar değerli olduğunun bilincinde olur. Bu yüzden çektiği bunca acıdan, katlandığı bunca fedakârlıktan sonra bu emaneti ucuza kaptırmaz…
Bütün eziyetlere rağmen sevinirler; çünkü yüce Allah`ın kendilerine vasf ettiği yolu takip ettiklerine iyice inanırlar. Sabır ve takvanın, yol azığı olduğunu da bilirler. O zaman tüm hile ve kargaşalar onların yanında boşa çıkar. İmtihan ve işkenceler çok küçük kalır. Vaat edilen yolda belirlenen hedefe doğru yol alırlar. Sabır ve takva ile... Kararlılık ve sebat ile… İşte cahiller bunu kavramazlar…
Kuşkusuz yeryüzünde bedel ödenmeden hiçbir şey elde edilemez. Hedef ve ideallere didinerek, sıkıntıları göze alarak ve bazen inanılmaz bedeller ödenerek ulaşılır. Bir hareketin büyüklüğü ve görkemliliği verdiği bedellerle orantılıdır... Büyük hareketler büyük bedeller öderler. Ve daima da kendini büyük bedel ödemeye hazırlarlar…
Tarih daima iki sınıf insanın mücadelesine tanık ve şahit ola gelmiştir. Biri ‘Hizbullah’ diğeri ‘hizbuşşeytan’… Biri hak diğeri batıl… Biri İslam diğeri küfür… Biri doğru diğeri yanlış… Biri adalet diğeri zulüm… Biri cana yakınlık, şefkat ve merhamet diğeri canilik, vahşilik, insafsızlık hile ve yalan...
Evet, tarihin değişik devre ve zamanlarında, tevhid davasını savunanların başına gelmeyen ve uğramadıkları eziyet, tatmadıkları cefa kalmamıştır. İşte son yıllarda Yüksekova’da İslam için gösterilen fedakarlıkları, kahramanlıkları ve bunun için cefa, keder ve zorluklara ne şekilde katlanılması gerektiğini herkese gösteren yegane ibretli bir hakikattir...
Yüksekova inançlarını yaşamaya çalışanlar için acılar şehri coğrafyamızın en mahzun köşesinde... Bugün kabusa teslim olmuş bir şehir… İslami bir hayat yaşamaya çalışan insanların hedef gösterildiği, iftiralara, karalamalara ve baskılara maruz kaldığı yerdir Yüksekova... İslami davayı kendine şiar edinmiş, hayatlarını ona göre sürdürmeye çalışan mustazaf Müslümanlara akla hayale gelmedik yöntemleri devreye sokarak acımasızca saldırılmış, bu civanmertler yok edilmek istenmiştir…
Bütün bu alçakça yapılan saldırıların sebebi neydi? Niçin saldırıp yok etmek istediler? Devlet ve BDP/PKK bu İslami hareketin Yüksekova’da büyüyüp halka ulaşmasından neden
rahatsız oluyorlardı?
BDP ile emniyetin mustazaflara karşı ortak yönleri nelerdi? Niçin birbirlerini kolluyorlardı? Emniyet neden BDP/PKK’li gençleri kışkırtıp sonrasında mustazaflara yapılan saldırılara seyirci kalıyordu?
Yüksekova yerel medyası, BDP’nin provokasyon kokan açıklamalarını yayınlayarak sözde “mezit” bildirisi adı altında Mustazaf-Der gönüllülerine komplo kurma planını sürekli internet sitesinde tutarak halkı provoke ederek neye ve kime hizmet ediyordu? Oynanan oyun ve komplonun bir parçası mıydı bu yerel internet sitesi?
Bunlar bilinmeli, açıklanmalı… yarın herkes yaptığı bu alçaklığın hesabını kamuoyu önünde vermelidir. Onun için bizzat kendim içinde olup yaşadığım, şahid olup ve aynı zamanda mağdur olmuş bir Müslüman olarak yazmaya karar verdim.
Allah izin verirse sonraki yazılarımızda Yüksekova Mustazaf-Der’in faaliyetleri, İnzar Kitapevi ve Şafak Kitapevinden de detaylı bir şekilde bahsetmeye çalışacağız. En önemlisi şehid Ubeydullah kardeşimizin mücadelesi, şehadeti ve sonrasında gerçekleşen olaylara değinmeye gayret göstereceğiz...
Ayrıca kendi memleketinin kafirine yumuşak, elin kafirine sert olan Yüksekova’da edebiyat yaparak ortalıkta İslamcı diye geçinenlerin bu saldırılardaki tutumları ve sergiledikleri tavrı da yazmadan geçemeyeceğiz...
HAMZA NURDAĞ / YÜKSEKOVA AJANS
Kuşku yok ki; iman, yüce Allah`ın yeryüzündeki emanetidir. Bu emaneti ancak ona lâyık olanlar, onu taşıyacak güce sahip bulunanlar ve kalplerini diğer tüm duygulardan soyutlayıp, içtenlikle ona özgü kılanlar yüklenebilir. Bu onur verici bir emanettir. Ve bu emanet oldukça ağırdır. Bu emanet, insanların yerine getirmekle yükümlü oldukları yüce Allah`ın bir emridir…
Bir müminin batıl ve batıl taraftarları tarafından eziyetlere uğratılması, sonra kendisini savunacak, destek olacak bir yardımcı bulamaması, kendisini savunup kurtaracak durumda olmaması; tağutlara, zorbalara karşı koyacak güçten yoksun bulunması da bir imtihandır.
Dünyanın batıl taraftarlarına yönelmesi, insanların onları başarılı ve zinde görmesi, herkesin onları övmesi, kitlelerin onların başarılarını alkışlaması, seçkin bir hayat yaşamaları; buna karşılık müminin ihmal edilmiş olması, sevilmemesi, hiç kimse tarafından bilinmemesi, kimsenin onu savunmaması, o hayatta pek bir şeyleri bulunmayan kendisi gibi az sayıdaki müminlerden başka savunduğu hakkın değerinin bilinmemesi de çok ama çok acı bir imtihan şeklidir…
Kanını feda eden, rahatını ve huzurunu bir kenara bırakan, arzularından ve zevklerinden vazgeçen sonra eziyetlere ve birçok şeyden yoksun olmaya karşı sonuna kadar sabreden biri kuşkusuz, uğrunda bunca fedakârlıkta bulunduğu emanetin ne kadar değerli olduğunun bilincinde olur. Bu yüzden çektiği bunca acıdan, katlandığı bunca fedakârlıktan sonra bu emaneti ucuza kaptırmaz…
Bütün eziyetlere rağmen sevinirler; çünkü yüce Allah`ın kendilerine vasf ettiği yolu takip ettiklerine iyice inanırlar. Sabır ve takvanın, yol azığı olduğunu da bilirler. O zaman tüm hile ve kargaşalar onların yanında boşa çıkar. İmtihan ve işkenceler çok küçük kalır. Vaat edilen yolda belirlenen hedefe doğru yol alırlar. Sabır ve takva ile... Kararlılık ve sebat ile… İşte cahiller bunu kavramazlar…
Kuşkusuz yeryüzünde bedel ödenmeden hiçbir şey elde edilemez. Hedef ve ideallere didinerek, sıkıntıları göze alarak ve bazen inanılmaz bedeller ödenerek ulaşılır. Bir hareketin büyüklüğü ve görkemliliği verdiği bedellerle orantılıdır... Büyük hareketler büyük bedeller öderler. Ve daima da kendini büyük bedel ödemeye hazırlarlar…
Tarih daima iki sınıf insanın mücadelesine tanık ve şahit ola gelmiştir. Biri ‘Hizbullah’ diğeri ‘hizbuşşeytan’… Biri hak diğeri batıl… Biri İslam diğeri küfür… Biri doğru diğeri yanlış… Biri adalet diğeri zulüm… Biri cana yakınlık, şefkat ve merhamet diğeri canilik, vahşilik, insafsızlık hile ve yalan...
Evet, tarihin değişik devre ve zamanlarında, tevhid davasını savunanların başına gelmeyen ve uğramadıkları eziyet, tatmadıkları cefa kalmamıştır. İşte son yıllarda Yüksekova’da İslam için gösterilen fedakarlıkları, kahramanlıkları ve bunun için cefa, keder ve zorluklara ne şekilde katlanılması gerektiğini herkese gösteren yegane ibretli bir hakikattir...
Yüksekova inançlarını yaşamaya çalışanlar için acılar şehri coğrafyamızın en mahzun köşesinde... Bugün kabusa teslim olmuş bir şehir… İslami bir hayat yaşamaya çalışan insanların hedef gösterildiği, iftiralara, karalamalara ve baskılara maruz kaldığı yerdir Yüksekova... İslami davayı kendine şiar edinmiş, hayatlarını ona göre sürdürmeye çalışan mustazaf Müslümanlara akla hayale gelmedik yöntemleri devreye sokarak acımasızca saldırılmış, bu civanmertler yok edilmek istenmiştir…
Bütün bu alçakça yapılan saldırıların sebebi neydi? Niçin saldırıp yok etmek istediler? Devlet ve BDP/PKK bu İslami hareketin Yüksekova’da büyüyüp halka ulaşmasından neden
rahatsız oluyorlardı?
BDP ile emniyetin mustazaflara karşı ortak yönleri nelerdi? Niçin birbirlerini kolluyorlardı? Emniyet neden BDP/PKK’li gençleri kışkırtıp sonrasında mustazaflara yapılan saldırılara seyirci kalıyordu?
Yüksekova yerel medyası, BDP’nin provokasyon kokan açıklamalarını yayınlayarak sözde “mezit” bildirisi adı altında Mustazaf-Der gönüllülerine komplo kurma planını sürekli internet sitesinde tutarak halkı provoke ederek neye ve kime hizmet ediyordu? Oynanan oyun ve komplonun bir parçası mıydı bu yerel internet sitesi?
Bunlar bilinmeli, açıklanmalı… yarın herkes yaptığı bu alçaklığın hesabını kamuoyu önünde vermelidir. Onun için bizzat kendim içinde olup yaşadığım, şahid olup ve aynı zamanda mağdur olmuş bir Müslüman olarak yazmaya karar verdim.
Allah izin verirse sonraki yazılarımızda Yüksekova Mustazaf-Der’in faaliyetleri, İnzar Kitapevi ve Şafak Kitapevinden de detaylı bir şekilde bahsetmeye çalışacağız. En önemlisi şehid Ubeydullah kardeşimizin mücadelesi, şehadeti ve sonrasında gerçekleşen olaylara değinmeye gayret göstereceğiz...
Ayrıca kendi memleketinin kafirine yumuşak, elin kafirine sert olan Yüksekova’da edebiyat yaparak ortalıkta İslamcı diye geçinenlerin bu saldırılardaki tutumları ve sergiledikleri tavrı da yazmadan geçemeyeceğiz...
HAMZA NURDAĞ / YÜKSEKOVA AJANS
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.