Yükselen Global Şeytanizm Karşısında İslam
Hz. Adem’in dünyaya gönderildiği günden bu yana tevhid-şirk mücadelesine sahne olan dünya şu birkaç yıldır İslam’a karşı oluşturulan topyekûn imha saldırılarını hiç bu kadar şedid ve bu derece kapsamlı bir şekilde görmemiştir, dersek yeridir.
"Kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır" (Saf: 8)
Hz. Adem’in dünyaya gönderildiği günden bu yana tevhid-şirk mücadelesine sahne olan dünya şu birkaç yıldır İslam’a karşı oluşturulan topyekûn imha saldırılarını hiç bu kadar şedid ve bu derece kapsamlı bir şekilde görmemiştir, dersek yeridir. Hz. Muhammed (sav)’in risaletiyle kemale eren din tevhidi eksiksiz bir şekilde ortaya koymuş, putperestlere ve ehli kitaptan olup dini şirk emareleri ve pagan akidesiyle dolduran Hıristiyan ve Yahudilere Yüce Allah’ın nihai mesajı iletilmiştir. Vahiy tüm hakikatiyle, Hz. Muhammed (sav)’in eksiksiz tebliği vasıtasıyla tüm dünyaya ulaşmış, Yüce Allah’ın muhafazasında İslam, kaynağı olan Kur’an-ı Kerim ile beraber günümüze kadar olduğu gibi ulaşmıştır.
İslam toplumları içinde tarih boyunca çeşitli mezhep farklılıkları ortaya çıkmış, hatta bir takım sapık ideolojiler türemişse de bu sapık ideolojiler tarih içinde İslam toplumları tarafından elimine edilmiş, sonuçta da bunlar marjinalleşmişlerdir. İslam’ın asıl gayesi olan tevhidi gerçekleştirme yani Allah’ın uluhiyetine ve rububiyetine teslim olma bilinci ve eylemi dinimiz içerisinde asla kaybolmamış ve varlığını ilk günkü saflığıyla muhafaza etmiştir. Buna karşı özü itibariyle tevhide dayanan ama sonraları putperest geleneğe yenilen Yahudilik ve Hıristiyanlık günümüze kadar artan insan müdahalesiyle gitgide yozlaşmış ve özündeki en temel insani değerleri bile kaybedecek düzeye gelmiştir. Bu yozlaşma ile kendilerine yönelik en amansız tehlikenin İslamiyet olduğunu bilen Siyonist-Haçlı ittifakının çağlar boyu devam ettirdikleri haçlı seferlerinin ilklerinde gerek Anadolu’da ve gerekse bütün İslam coğrafyasında yaptıkları barbarlık ve kan dökücülüğü tarih başka hiç bir yerde görmemiştir.
Ara bir dönemde yaşanan kanlı ve vahşi Moğol istilası dışında İslam toprakları, hep batıdan, Siyonist-Haçlı krallıklarından gelen saldırılara göğüs germiştir. Halkı Müslüman olan devletlerin kendi aralarında yaptıkları savaşlar İslam’ın yok edilmesiyle ilgili değil, sadece cehalet ve hırs savaşları olmuştur. Üstelik 15.yüzyıldan 21.yüzyılın başlarına kadar Müslüman devletler arasında neredeyse ciddi bir savaş meydana gelmemiştir. Buna karşın batıdan gelen ve merkezinde Mezopotamya olan İslam topraklarına yapılan saldırılar her zaman İslam’ı dünya sahnesinden silme ve Müslüman toplumları fiziki olarak ortadan kaldırmak gayesiyle gerçekleştirilmiştir.
Zamanın Siyonist-Haçlı emperyalist ittifakının lideri Amerika’nın günümüzde uygulamaya koyduğu BOP yani ‘Büyük Ortadoğu Projesi’nin hedefe ulaşması adına yapılan saldırılar, tarihte görülmüş haçlı saldırılarının ve İslam’ı imha operasyonlarının en büyüğüdür. Bu saldırının tüm yönleriyle ve en acımasız şekliyle kendini gösterdiği ilk İslam beldeleri ise mazlum Afganistan ve Irak’tır. 11 Eylül saldırıları bahanesiyle İslam’ı ve Müslüman halkları tek hedef gösteren şeytanın uşağı ABD, soğuk savaş sonrası ihtiyaç duyduğu düşmanı bulmakta zorlanmamış, merkezi kapitalizmin yeni çehresi olan globalizm açılımıyla dünyayı tek bir tarz üretim ve tüketim ahlakıyla boğmayı hedeflemiştir. ABD, Doğu Bloku’nun bertaraf edilmesinin ardından, her daim küfrün merkezine doğru dikey ve yıkıcı bir hareket içinde olan İslam’ın ortadan kaldırılması için her türlü çabayı sarf etmeyi birinci derecede öncelikli hedefler arasına koymuştur. Uygulamadaki yansımalarına ise hepimiz şahidiz.
Buna zemin hazırlayan en önemli etken ise Müslümanların bir toparlanma içine girememeleri ve yekvücut oluşturup dik duruşlarını sergileyememeleridir. İşte bundan cesaret alan küfür güçleri sırayla İslam’ın mukaddes beldelerine saldırmaya başladılar. İlk hedef de Afganistan oldu.
Afganistan’a savaş ilan edildi. Onlarca yıldır; önce Sovyet işgali, ardından gelen iç savaşla harabeye dönmüş ülke bu sefer de ABD saldırısına maruz kaldı. Önce günlerce havadan akıllı (!) bombalarla yerle bir edilen ülke, ardından başlayan kara harekâtıyla tam bir ölüm yurduna döndü. Sadece Mezar-ı Şerif, Hayratan, Aybak ve Hemat’ta on binlerce Müslüman öldürülmüştür. Ardından mislini aşan bir harekâtla Kandahar zalimlerin hedefi olmuş ve çocuk, kadın-erkek binlerce insan dünyanın gözü önünde katledilmiştir. Öyle ki Cenk Kalesi direnişinde ele geçirilen silahsız masum Müslümanlar ABD ve Kuzey İttifakı güçlerince önce vahşice işkenceden geçirilmiş ve ardından hunharca kurşuna dizilmiştir.
Müslüman direnişçileri, işbirlikçi Kuzey İttifakı kuvvetleri sayesinde dağlara sıkıştıran ABD, ardından planının ikinci sahnesini ortaya koymuş ve CIA ajanı Hamit Karzai’yi ülkenin başına getirmiştir. Bu kukla hükümete sözde hukuki bir meşruiyet kazandırmak için de ülkede hileli bir seçim tertipleyip ülkeyi uşağı Karzai’nin ellerine terk etmiştir. Karzai de İslami duyarlılığı yüksek olan bu ülkede Müslüman halkı avenesi sahte mollalarla pasifleştirip köleleştirmeye çalışmaktadır.
Afganistan cephesinden sonra gözünü İslam coğrafyasının beşiğine diken büyük şeytan bu sefer silahlarını Irak’a yöneltmiş, İslam inkılâbından sonra İran üzerine salıp sonra tuzağına düştüğü Saddam’ın kontrolünü elinden kaçırınca da eski bekçisini ‘Teröre destek veriyor’ bahanesiyle hedef gösterip Irak’a savaş ilan etmiştir.
İslam coğrafyasına pis postallarını sokan ABD bir set gibi İslam coğrafyasını sarmaya başlamıştır. Küresel bir kuvvet toplayıp Irak’a saldıran ABD ümmetin bağrına soktuğu İsrail bıçağından sonra bizzat kendisi necis elini İslam toprağına sokmuştur. Toplanan küfür ordusu her zaman olduğu gibi yerli işbirlikçi hainlerin desteğiyle vahşi bir saldırıya geçmiş ve en iyimser tahminle şu ana kadar yirmi bin insan öldürülmüştür.
Saddam zulmünden sonra ABD tecavüzüyle karşı karşıya kalan Irak halkı zaferlerle dolu mücadelesini halen sürdürmektedir. Tarihin her devresinde olduğu gibi türlü zafiyetlerle dize rahatlıkla gelebilen yerli işbirlikçiler maalesef Irak’ta da düşmanın gönlüne su serpecek davranışlar sergilemiştir. ABD’nin şeytanca planlarına -belki de- bilinçsizce uyum gösteren halk (kısmi de olsa) sandıklara giderek düşmanı bir nebze de olsa rahatlatmıştır. Sonra da her dönemde ABD’nin çıkarlarını her şeyin üstünde tutup sahibinin istediği yönde koşturmaktan geri durmayan azgın bir şahsiyet başa getirilmiştir. Cumhurbaşkanlığına atanan Talabani’nin, yaptığı ilk açıklamasında, ABD güçlerinin ülkede kalmasının gerekliliğinden söz etmesi şahsiyetini ortaya koyması açısından önemlidir.
Yaklaşık 4 yıl önce alenen başlatılmış olan içinde bulunduğumuz savaş, böylesine korkunç emeller güden alçakça bir savaştır. Bizler içinde bulunduğumuz bu süreci iyi tahlil etmeli ve İslam ümmetinin karşı karşıya olduğu bu zor dönemde Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in yol göstericiliğini asla terk etmemeliyiz.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in örnek yaşamının bize her konuda örnek olmasından hareketle mücadelesinin temeli olan sabrını ve küfre karşı tavizsiz tutumunu bugün en kararlı bir şekilde hayata geçirmek zorunluluğumuz vardır. Bu noktadan hareketle yavaş yavaş her taraftan kuşatılan biz Müslümanlar gündemi iyi belirlemeliyiz. Gündemi kendimiz belirlemediğimiz, tarihin akışına hep birlikte beraberce yön vermediğimiz müddetçe karşıt güçler tarafından belirlenen gündem ve ideolojilerin özentisi ve taklidi içinde kendi benliğimizi kaybetmekle beraber yaradılış gayemizin dışında bir hayatın tuzağına düşeriz.
İslam bizden, öncelikle sünnet paralelinde kendi yaşamımızı özgürleştirmemizi ve dünyayı yine bu düsturla yeniden kurmamızı istemektedir. Yüce Allah bu uğurda mücadele eden tüm Müslümanların yardımcısı olsun (âmin).
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.