Betül YILMAZ
Zavallı Laiklik Tarih: 10 Nisan 1928
Yer: Osmanlı’dan miras kalan ve bütün tarihi izleri yok edilmeye çalışılmış olan Anadolu.
1925’te şapka, takvim ve saat devrimleri yapılmış; tekke, zaviye ve türbeler kapatılmış ve halkın tepkisi “kan dökerek” bastırılmış. Zira ortada neredeyse kanı dökülecek âlim bile kalmamış.
Düşünebiliyor musunuz? Şapka kanununa muhalefetten gıyabında idam cezasına çarptırılan Mevlevi İbrahim Hakkı Hazretleri, bir sabah namazı sonrası ruhunu Rahman’a teslim eder. Oğulları da İstiklal Mahkemesi’ne bildirirler babalarının vefatını. Mahkeme köye bir birlik gönderir. Birliğin başındaki asker “Kabul etmem! Bizim bu adamı asmamız istendi.” der. Mezar açılır. Hoca efendi çıkarılır. Şahitler huzurunda cesedi asılır. Sonra ipten indirilir ve tekrar defnedilir.
Bursa’da “Kan ile yapılan inkılaplar daha muhkem olur. Kansız inkılap ebedileştirilemez.” diyordu M. Kemal. Yine şapka inkılabını tanıtmak için gittiği Kastamonu’da “Bu kadar yüksek ve ehemmiyetli amaca ulaşabilmek için gerekirse bazı kurbanlar verilir.” diyordu. İşte tam da bu sözlerin uygulamasıydı yaşananlar.
İnsanlar askerlerin olduğu bir yere, şehir merkezine gidecekleri zaman komşunun şapkasını ödünç alıyordu. Çünkü şapka o kadar pahalıydı ki insanlar güç yetiremiyordu. Bir aylık maaşını verecek de başına bir şapka alacak. Normalde fiyatı iki veya üç Frank olan şapkalar, 120 Frank’a satılıyordu. Bunların çoğu da kullanılmış, ikinci el şapkalardı.
Tüm bu saydığımız ve sayamayıp da sizin anladığınız melanetlerin elbette devamı gelecekti. Nitekim 1928’de laiklik kabul edildi. Okullarda “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” olarak öğretilen bu ilke, aslında hiç de öyle değildi. Aslında devlet dine karışacak, fakat din devlete karışmayacak, küçük de olsa bir müdahalede ya da bir fikir beyanında bulunmayacaktı.
Buna cicili bicili kılıflar geçirilse de halk, elinden bir şey gelmediği için susmayı tercih edecek veyahut da sisteme karşı çıkanlar en ağır biçimde cezalandırılacaktı. “Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde, tüm tekkeler ve zaviyeler ve türbeler kanunla kapatılmıştır. Tarikatlar kaldırılmıştır. Şeyhlik, dervişlik, çelebilik, halifelik, falcılık, büyücülük, türbedarlık vesaire yasaktır. Çünkü bunlar gericiliğin kaynakları ve cehaletin damarlarıdır. Türk milleti, böyle müesseselere ve onların mensuplarına katlanamazdı ve katlanmadı.”
1930’da söylenmiş bu sözler, sahibinin ne kadar da halkın ihtiyaç ve isteklerine kör olduğunu gösteriyordu aslında. Zira hilafet kaldırıldığında, şu an web sitesinde “Aziz Atam! Senin izinden hiçbir zaman ayrılmayacağız.” diyen bir lisenin o zamanki öğrencileri açlık grevi yapmıştı ve öğle yemeği yememişlerdi.
Halka huzur getireceği söylenen laiklik, bu söylenenin aksine halkın canından can, kanından kan almış ve günümüze kadar ağır aksak da olsa ulaşmıştır. Ve inşâAllah son dönemlerini yaşıyordur. 85 yılın ardından laiklikten ne kaldığına bakarsak, Rabbimizin lütfuna olan şükrümüz ve inayetine olan güvenimiz artacaktır. Ağaran ve tepe kısmı dökülen saçlarını kestane rengine boyayarak ayakta durmaya çalışan birkaç yaşlı teyze, ağaran saçlarını fötr şapkayla kapatmaya çalışan ve yolda gördüğü çarşaflılara ve kapalılara dişsiz haliyle laf atan birkaç yaşlı amca…
“Mor mini etek al!”, “Atilla loto toto al.” şeklindeki okul fişleri ve de laikliğin tanımını şu amca kadar bile yapamayan zavallı laikler… Hani amcaya laiklikten sormuşlar da amca demiş ya: “Camiye giden camiye layık, meyhaneye giden meyhaneye layık.” Şimdikiler laikliğe belki bu kadar bile yorum getiremezler.
Okul fişlerine de değinmeden geçemeyeceğim. Okul fişleri konusunda çıkan haberlerde hep yetkililerden bu duruma son vermeleri bekleniyor. Allah aşkına ne oldu bize! Eğer ‘b’ ve ‘r’ harfleri öğretilseydi ve “Burak bira al!” şeklinde fiş olsaydı ne yapacaktık? Bira haram da kumar haram değil mi? Âcizane tavsiyem, veliler olarak yetkililerden beklemek yerine olaya kendi çözümlerimizle müdahale etmemizdir. Yukarıdaki fişlerin yerine çocuğumuza güzel kelimeler yazdırıp öğretmenine de durumu izah edebiliriz. Hatta çocuğumuzun bu konuda bizden daha cesur olabileceğini unutmayalım.
Rabbim, bu baharı ölmeye yüz tutmuş tüm hayırlı canların dirilmesine vesile kılsın. Rahman’a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.