28 Şubat'ta Malatya'da darbe yapılmış!
Darbeleri araştırma komisyonu, 28 Şubat`ın Malatya`da fiili olarak uygulandığını ortaya koydu. TSK`ya ait silahlarla bir vakıf terör örgütüymüş gibi gösterildi
Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, 28 Şubat`ta Malatya`nın darbeye zemin hazırlamak için pilot il seçildiği tespitinde bulundu. Komisyon Başkanı Nimet Baş, 28 Şubat sürecinde darbenin gerekçesi olsun diye Malatya`ya büyük acılar yaşatıldığını söyledi.
Bugün Gazetesi`nde yer alan Çetin Çiftçi`nin haberine göre, Nimet Baş 28 Şubat`ın Malatya`da fiili bir darbe olarak yaşandığını dile getirdi. Baş, Malatya`da var gibi gösterilen sözde örgüte bir ad bulunamadığı için polis ve mahkeme kayıtlarına dört beş ismin bir arada kaydedildiğini belirtti. Sözde örgüte uydurma isimler bulundu ve kayıtlara böyle geçti. Dergi aboneliklerini örgüt listesi, abone olarak ödenen paraları örgüt aidatı, fakirlere yapılan yardımları ekonomik kaynak sayarak 28 Şubat`ın kurguladığı "İrtica geliyor" zehirli propagandasına uygun işlemlere imza atıldığını anlattı.
Baş, planlı kurgu neticesi yüzlerce insanın Türkiye`nin birçok şehrinde gözaltına alındığını ve işkence gördüğünü dile getirdi. Ankara`dan talimatla giden müfettişlerin raporlarında örgütün `adı yok, yeterli delil yok, hemşeri dayanışması, bugün değilse de yarın teokratik bir devlet kurmak için örgütlenebilirler` gibi akıl dışı iddialarla gönüllü bir yardımlaşma vakfının örgüt diye tescillendiğini belirtti.
HERKESİN TANIDIĞI VAKIF YÖNETİCİSİ ÖRGÜT YÖNETCİSİ OLDU
28 Şubat Alt Komisyonu Malatya Cezaevi`nde halen yatmakta olan Zekeriya Şengöz ve Fahri Memur`la konuştu. Baş, "28 Şubat neydi sorusuna cevap arayan herkesin zabıtlardaki Malatya dinlemelerini okuması gerekir" ifadelerini kullandı. Baş, şöyle devam etti: "Zekeriya Şengöz şehrin en saygın eğitimci iş adamlarından biri olarak vakıf yöneticisiyken, 28 Şubat`ta illegal bir örgüt kurmuş gibi takdim edildi.
O İNSANLAR HALA HAPİSTE
Malatya Polisevi`nin salonunda dinlediğimiz Fırat Dirikolu ve eşi Nazire Dirikolu`nun komsiyon üyelerine `bizi dinlemek için başka bir yer bulamadınız mı, polis evine gelmek bizim için ne anlama geliyor bilmezsiniz` diye başlayan ve ardından 28 Şubat sürecinde Malatya olaylarında maruz kaldıkları işkenceler tek kelimeyle korkunçtu. Daha çarpıcı olansa senaryo gereği kurgulanmış bir örgüt adına insanların halen hapishanede oluşuydu."
TSK`NIN SİLAHLARI ÖRGÜT SİLAHI SAYILDI
Nimet Baş, Ferit Özdemir`in yer göstermesi ile yapılan kazıda ortaya çıkan silahların TSK envanterinde kayıtlı silahlar olduğu iddialarının araştırılmamasına dikkat çekti. Baş, bu silahlarla ilgili söz konusu şahsın ifadelerinden yola çıkarak yargılamalar yapıldığına ve insanların mahkum edildiğine işaret etti.
HÜSEYİN KARTAL: YETER ARTIK ZEKİ BABAYI SERBEST BIRAKIN!
28 Şubat darbesinin araştırılıp sorgulanmaya başlandığı şu günlerde darbeci generallerin darbe için “yüzyıl sürecek” demiş olmalarını…
O günden bu güne olan değişimlere bakarak “Hani yüzyıl sürecekti?” diyecek kadar saflaştığımızın farkındamıyız ?
Evet maalesef darbe sürüyor. Darbe sürüyor sürmesine de biz farkında değiliz.
Yazıyı okurken bir çoğunuzun ‘Hadi Ya’ dediğinizi duyar gibi oluyorum. Peki, darbe sürmüyorsa Zekeriya Şengöz ve Fahri Memur neden darbecilerin hukuklarına (Hukuksuzluklarına) binaen hapishanedeler ? Bu size düşünce yapısı ne olursa olsun, erdemli insanlara saçma gelmiyor mu ?
28 Şubat süreci yaşanmaktayken Selam gazetesinde “Darbe Şakşakcılarının Gölgesinde Yazı Yazmak” başlığı ile bir yazı yazmıştım. O günkü yazımda kısaca Uğur Mumcu’nun derin güçler tarafından öldüğünü, bu karanlık güçlerin Uğur Mumcu’yu öldürerek bir taşta iki kuşu vurmayı başardığını...
‘Uğur Mumcu’yu Müslümanlar öldürdü’ diyerek hem Müslümanları hedef gösterip darbenin alt yapısını oluşturduklarını, Uğur Mumcu’nun cenaze namazı kılınıp defnedilirken binler, on binlerin ‘Kahrolsun Şeriat!’ sloganı ile şeriattan İslam’ın kastedildiğini, Kahrolsun Müslümanlar! Denilebileceğini ancak Kahrolsun Şeriat yani kahrolsun İslam denilemiyeciğini yazmıştım.
Tevafuk Bu ya, aradan geçen onca yıldan sonra Uğur Mumcu’nun eşi TBMM Başkan Vekili, İzmir Millet Vekili Güldal Mumcu 2006 Yılana kadar yaşadıklarını anlattığı ‘İçinden Geçen Zaman’ adlı kitabı ile ilgili tartışmaları Milliyet’ten Arif Balkan’a değerlendirirken; Ben Uğur Mumcu’yu hiçbir zaman İslamcılar öldürdü demedim diyor.
İşte Güldal Mumcu’nun sözleri :
“Cinayet 24 ocak’ta işlendi. Savcı 18 Şubat’ta benimle konuştu. Üzerime gelmeyin bu işi Devlet yapmıştır, istese siyasi iktidar çözer, denmiş.Güldal Mumcu’nun içi yanmış, devam ediyor anlatmaya… Savcı Kemal Ayhan bilgime bile başvurmadı. Aslında cinayetin kimin işlediği belli. Ancak bunu nasıl örterim, onun peşindeler. Kaldı ki , ben bu olayları savcıya anlattım. Her şey kayıtlarda var. Avukatımız Emin Değer’de bu konuda o dönem televizyonda bahsetti. Yani şimdi yeni söylenen şey değil.”
BEN UĞUR MUMCU’YU HİÇ BİR ZAMAN İSLAMCILAR ÖLDÜRDÜ DEMEDİM. DEVLET ÖLDÜRDÜ dememin sebebi de dosyayla ilgilenen savcının bana söyledikleridir.
Son olarak Güldal Mumcu “Ben umutsuzum, Meclis’te bu konuların çözülmesi ile ilgili bir gayret görmüyorum. Faili Meçhuller ve siyasetin karanlık yüzünün değiştiğine inanmıyorum.
Bu karanlık nokta hala devam ediyor. Çünkü, bunlarla yüzleşip ortaya çıkarmadıkça bunlar devam edecektir.” Diyor.
Güldal Mumcu umutsuzum derken insan ürperiyor. Öyle ya bunu söyleyen TBMM Başkan Vekili. O umutsuz olabilir. Ancak ben umutsuz değilim.
BEN HALKIM! BİZ HALKIZ!
28 Şubatı dizayn edenler, ülkemizde unutturulmak istenen Kur’an öğretisini görerek buna rağmen her türlü riski göze alıp yeniden inşasına çalışanlara kin duyuyorlardı.
Nasıl kin duymasınlar?
Onların gayretleri Türkiye’de İslam’i hiçbir değer kalmaması içindi. İslam’dan korkuyorlardı. Ve kendi zaviyelerinden bakıldığında haklıydılar. Onların bu Kur’an nesli çabaları merhum N.Erbakan TC Başbakanı olmuştu. İnsanlar kitapları olan Kur’anı Mübin ile tanıştıkça rahmetli Erbakan’ın yaptıklarını daha iyi anlamaya başlamış ve de onu Başbakan yapmışlardı.
Nitekim darbeciler Kur’anı Kerim’in anlaşılmasını önlemek amacıyla Kur’an Kurslarını ve de Camilerdeki Kur’an eğitimini yasakladılar. Rahmetli Erbakan’dan ve inananlardan nefretlerinin asıl sebebi sömürü çarklarına çomak sokulmasıydı. Çünkü İslam sömürüye de karşıydı. İş te bu noktadan hareketle her darbeden önce yapıldığı gibi önce darbe zeminini hazırladılar.
Sermaye ve sermayeden beslenen Medyayı yanına alarak 28 Şubat postmodern darbesinin gerçekleştirdiler. Önce soygunlarına engel olan hükümeti çeşitli ayak oyunları ile yıktılar. Ülkeyi yeniden sömürebilme konumuna geçtiler. Sonra…
Sonrası malum. Rahmetli Erbakan’ın yaşına başına bakmadan yaptıkları zulüm dün gibi. Siyaseti bertaraf ettikten sonra asıl mesele bir daha bu siyasetin egemen olmaması için çıban başı olarak gördükleri Kur’an-ı Mübin’in muhafazasını kendilerine şiar edilmiş kutlu dava adamlarını ortadan kaldırmak için harekete geçtiler.
Özelde Malatya, genelde bütün ülke sathında Müslümanları sindirme ve yok etme stratejisini sürdürdüler. Neden Malatya? Burada Necip Cengil’in söylediklerine bakalım.
“Önceden karar alınmış, hiçbir vakıf ortalarda yok. Cuma Namazı sonrası herkes dağılacak.
Camilerin etrafı sarılıyor. Cemeat dağılacak, çevre yolu kapatılıyor. Cezmikartay’da bütün cami cemaatleri akpınarda toplanıyor. Bütün cami cemaatleri. Cemaatlerin hiçbir hedefi yok. Herkes bir birine bakıyor. Ben selam radyosunun müdürüyüm, tepeden balkondan Akpınar Meydanına bakıyorum. Ve bir topluluk var, bu topluluk hiç slogan atmıyor… o an da biri slogan attı. Emniyet bütün yolları kapatmış. baş örtüsü yasağı var. Biri slogan attı ve arkası geldi. Ama dikkatimi çeken şey bütün yönlendirmelere rağmen kitle taşkınlık yapmadı, cam kırmadı, taş atmadı. Emniyet güçlerine kötü davranmadı oraya ne islami dayanışma vakfı ne-de başka bir vakıf oraya yönlendirmedi. Camilerin etrafı çevrildi.İnsanların dağılması engellendi. Bunlarda mecburen Akpınar Meydanına toplandılar.
Ve orada ulusal basında olayla öylesine afişe edildi ki Malatya mutlaka dayak yemesi gereken bir il olarak lanse edildi. A.Taner Kışlalı’nın da o günlerde bir yazısı vardı, sanıyorum başlığı Merveler Kangallar diye başlıyordu. O yazıda Malatya terbiye edilmesi gereken bir Kangal’a benzetiliyordu.O yazı adeta Malatya nın ipinin çekilmesini hızlandırdı.’’
İlginçtir,olaylar gizli bir el tarafından planlanıp yürürlüğe girdiğinde bütün ulusal televizyonlar,basın Malatya da.Aslında olaylar toplantı ve gösteri yürüyüşü kanunu ile ele alınması gerekirken Malatya Valisi ATİLA VURAL bir karar çıkartıyor.Akpınar Meydanında gösteri yapanlar 146.Maddeye göre yargılanacak.Yani Anayasanın değiştirilmesi,bozulmasına zorla teşebbüs edenlere idam cezası.
Buyrun burdan yakın.
Yukarıda anlattığım bütün olaylar gerçek.Ve bu olaylar Türkiye de yaşandı.Adeta bir sinema filmi gibi.Ama bitmedi.Beşyüz civarında müslümanı evlere baskın yapıp yataklarından kaldırdılar.Tutuklananlar uzun yıllar başlarından geçenleri kimselere anlatmadı.Gördükleri işkenceleri çevrelerinden sakladılar.Dik ve onurlu durdular,başlarını öne eğmediler.belkide tutuklanmaktan hasbelkader kurtulabilmiş kardeşlerini ürkütmek ve üzmek istemediler.Allah onlara rahmet etsin.Fakat zalimler kelle istiyorlardı,kan istiyorlardı.Suçları Allah’ı ve Hz.Muhammedi,Kur-an’ı sevmekti.Bu ekabirler için,ağalar ve işbirlikçileri için affedilmez bir suçtu.Onların kendi yanlarından uydurdukları Tanrıları kutsaldı.Çünkü;onların Tanrılarının dilleri yoktu.Kendileri neyi istiyorlarsa,Tanrıları aynı şeyi istiyordu.Al gülüm ver gülüm kurmuş oldukları bir düzen,bir sistemleri vardı.Oysa bu müslümanlar!Ah onlar yokmuydu onlar?!Bir tek tanrıları vardı.Varsa yoksa O.Yalnız ve yalnız Allah.İşte bu inanç gericilikti,yobazlıktı(!)Ülkenin geri kalmışlığının yegane sebebiydi.Nasıl olur da buna müsaade edilmesini bekliyorlardı?Biz de Allah’a inanıyoruz dediler.Müslümanlar işi iyice azıtmışlardı.Allah’u Ekber!Diyorlardı.En büyük Allah’tır.Herşeyin Hakimi O’dur.Biz O’ndan başkasının dediklerine boyun eğmeyiz.Yalnız ve yalnız Allah’ın indirdiklerine inanır,yalnızca Allah’ın emirlerine boyun eğer ve de hayat tarzımızı da Allah’ın istediği ölçülere dayandırırız.Ancak O’nun dediklerine uyarız.
Yok yav!Var mı öyle bilmem ne Hasanın kol böreği?Kim tahammül edebilir bu söylenenlere?Sizin inandığınız Allah’a biz de inanıyoruz.Lakin O’nun hakimiyeti öbür dünyadadır.
-Yaa?
- Ne demek ya, itirazınız mı var?
-Evet.
-Nedir itirazınız?
-La İlahe İllallah! Hüküm ancak Allah’ındır!
-Olmaaaz! Olamaz!
-Hakim olan biziz(haşa!)dediler.
Ve tankları yürüttüler.
İnananlarda yürüyüş yollarını Allah’a uyarladılar.O’nun çizdiği yol üzere hayat tarzlarını inşa etmeye devam ettiler.
Ramazan Keskin Hoca idamla yargılandı. Ancak Allah’ın yardımıyla suçsuz olduğu anlaşılıp serbest bırakıldı.
Hamdolsun onu da serbest bırakmaya mecbur oldular .O da serbest bırakıldı.
Bu gidişle Tanrılarına sunacakları kurban kalmayacaktı.Son bir hamle ile Zekeriya Şengöz’ün tutukluluğunu cezaya çevirdiler.Onu ve Fahri memur’u idam edemediler ama hayatlarını zindan ettiler.Onların zindanlarından şimdi meleklerin duyduklarında tekbir getirdikleri ah’lar yükseliyor.Anlayacağınız zulüm devam ediyor.Zindanlardan gelen ahlar beni uyutmuyor.Onlarında anaları,babaları,çocukları ve eşleri var.Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanı Yaşar Karayel zindana gidip onlarla görüştü.Ve de yeniden yargılanmaları için Meclise önerge vereceğiz dedi.Sevindik.Ancak çok geç kalındı.Artık geçen her dakika bir ömür gibi.Göz göre göre,boşu boşuna zindanlarda yatan ‘Yusuflarımız’ömürlerinin belkide son demini yaşıyor olabilirler.
Burada başta Adalet Bakanımıza,Ak Parti Millet Vekillerine,TBMM çatısı altındaki tüm Vekillerimize sesleniyorum.
Bu zulmü bitirin. Hemen şimdi.Hemen şu an gelsin zulmün sonu.
YETER ARTIK! MAZLUMLARIN SESİNE KULAK VERİN!
Ben içimdeki feryadı dışa vurup yazdım.İçlerinde sabır çiçekleri açan kardeşlerimizin feryatları artık İSYAN ÇİÇEĞİ olmasınımı bekliyorsunuz?
Haydi hep birlikte bütün demokratik yolları kullanmaya.
Arşı titretmesini beklediğimiz nidalarınızı duymak zamanı.
Not: Yazar bunları dile getirerek en azından bir haksızlığı ve zulmü ortaya koymuş, o dönemde yapılan zorbalıkları gündeme getirmiştir. Yalnız bu yazarlar maalesef tek taraflı bir bakış açısıyla ve sadece görmek istediklerini gündeme getirmektedirler.
O dönemde Kürdistan'da binlerce insan gözaltılardan, işkencelerden geçmiş, bazıları işkence altında can vermiş, binlercesi de işkence altında alınan ifadeler sebebiyle ceza alarak, cezaevlerine doldurulmuştur. Gencecik insanlara, sırf camide ders verdikleri için mahkemeler (!) tarafından 12,5 sene ceza verilmiştir. Bir çoğu da memleketlerini terk ederek muhacir durumuna düşmüşlerdir. Bütün bu dramlar Türkiye denilen ülkede yaşanmasına rağmen sözüm ona İslamcılar kör ve sağır kesilmişler. Bırakın bunu dile getirmeyi, üstüne mürted ve laik kesimlerle bir olup her türlü iftirayı atmaktan da çekinmemişlerdi. Bu tür yazıları okurken aklıma bu ikiyüzlülükler geldiği için bunu dile getirme gereği duydum. Çınarınsesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.