6-8 Ekim saldırılarında devletin ihmali büyüktü
Tarihe 6-8 Ekim saldırıları olarak geçen ve elliden fazla kişinin hayatı kaybetmesine neden olan olayların dava sürecini anlatan Avukat Murat Sadak, yaşanan olaylarda devletin büyük bir ihmali olduğunu söyledi.
2014 yılının Kurban bayramına denk gelen 6-8 Ekim tarihinde, HDP yetkililerinin Kobane’de yaşananları bahane ederek, halkı sokağa davet etmesi ve sonrasında yaşanan olaylarda elliden fazla kişinin yanı sıra kurban eti dağıtan Yasin Börü ve arkadaşları katledilmişti. Yaşanan bu katliam ve vahşetten sonra bazı failler tutuklanarak cezaevine konulmuştu.
Birçok ihmalin yaşandığı ve delillerin karartıldığı dava sürecini değerlendiren dava avukatlarından Murat sadak, güvenlik güçlerinin zayiat vermemek için vatandaşların ölümüne seyirci kaldığını ve gelen ihbarları kulak ardı ettiklerini söyledi.
Sadak, “Bu vahşetten sonra bir soruşturma başladı ve bunun devamında dava açıldı. Yasin Börü davasında 2017 yılının Nisan ayında verilen kararla 24 sanığa ceza veridi. Geri kalan sanıklar beraat etti. Biz ve sanık müdafileri bu kararları karşılıklı olarak istinaf ettik ve yaklaşık 1,5 yıldır bu dosya istinaf mahkemesinde bekliyor. Bu konuda herhangi bir aşama kaydedilmedi. Dosyada olup firari olan üç sanık da mahkeme tarafından cezalandırılıp ardından yakalandı. Katillerin bir kısmı 4 yıldır cezaevinde.” dedi.
Perde arkasında olan failler yargılanmalı
Dışarıda olayı yapanların değil, onları sahaya gönderenlerin ve buna göz yuman kamu görevlilerinin yargılanmasını istediklerini ifade eden Sadak, “Olayla ilgili olarak hem icra-i hem ihmali olarak kim suçluysa yargı önüne çıkarılmasını talep ettik. Maalesef bu konuda herhangi bir adım atılmadı. Hangi kapıyı çaldıysak açılmadı. Bu konuda özellikle kamuoyunda ihmal var. Görevini kötüye kullanma suçundan bile kamu görevlilerine bir soruşturma açılmadı.” şeklinde konuştu.
Mahkeme kararları verildikten sonra Diyarbakır Valiliği ve İçişleri Bakanlığına 5 aile adına maddi ve manevi dava açtıklarını söyleyen Sadak, “Bu dava da henüz neticeye ulaşmadı. Yakın bir zamanda karar verilir. İstinaf aşamasındaki davada da yakın bir zamanda karar çıkacağını düşünüyoruz. Sonrasında temyiz yolu açılır ve yargılama bir süre daha devam edecek. Şu an da ihale doğrudan faillerin üzerine kaldı gibi görünüyor. Ama biz hukuksal olarak mücadelemize devam edeceğiz. Bu olayda kim fail, kim sorumluysa, bunların cezalandırılması için gereken hangi hukuki yol varsa bunları kullanacağız.” ifadelerine yer verdi.
"Sadece sokakta olanlar hakkında davalar açıldı"
Halkı sokağa davet eden siyasilerle ilgili 6-8 Ekim olaylarında kısmı bir şekilde halkı tahrik etmek suçlamasıyla bazı iddianamelerin hazırlandığını hatırlatan Sadak, kendilerinin söz konusu siyasileri azmettirici olarak nitelediklerini ve olaya bu açıdan yaklaştıklarını söyledi.
Sadak, “Biz olaya bu açıdan yaklaşmıştık. Savcılık ise farklı bir yönden yaklaştı. Bu da farklı bir terminoloji ve bakış açısıdır. Bunu bir kenara bıraktığımızda, şunu net olarak söyleyebiliriz ki sadece sokakta olanlar hakkında davalar açıldı. Bu da sadece birkaç davaydı. O gün elliden fazla insan öldü. Bunların birçoğunda soruşturma hala devam ediyor ve hiçbir fail yok. Geçen günlerde Mardin’den bir dosya bize geldi. Hala soruşturması devam ediyor ve maalesef daha bir adım bile atılmış değil. Failler bile belli değil, sadece Yasin Börü ve bir de Van’da bir dosya vardı. Onlarla ilgili dava açılıp karar verildi. Bu da işin acı yönü.” ifadelerini kullandı.
"Devletin asıl amacı vatandaşını korumak olmalıdır"
Yaşanan olaylardaki ihmaller zincirine de değinen Sadak, şunları kaydetti;
“Devletin var olma sebebinin asıl amacı vatandaşını korumaktır. Asıl olan budur. Ben devletimden bunu isterim ve her vatandaşın da anayasal hak olarak bunu istemeye hakkı vardır. Hatırlarsanız o gün yaşanan olaylarda ciddi bir güvenlik zafiyeti vardı. O zamanın Diyarbakır valisi de bunu söyledi. ‘Biz kolluk güçlerimizi sahaya gönderseydik şehit vermiş olurduk.’ dedi. Bu da ‘ölmemek için vatandaşın ölümüne seyirci kaldık’ manasına gelir. Bu başlı başına bir vahamettir. Bununla ilgili herhangi bir soruşturma açılmadı. Devlet güvenlik önlemi almasına rağmen bir olay yaşansa bu anlaşılabilir. Olay yaşandıktan sonra da buna kim sebep olduysa bunlar yargı önüne çıkarılmalıydı. Kamu görevlilerinin de bu olayda bir ihmali olup olmadığını anlamak için de bunları yargı önüne çıkarman lazım. Bu olayda delil karartma vakası da yaşandı. Yaşanan vahşet ile ilgili yığınca delil olmasına rağmen bunları bir türlü dosyaya koyduramadık. MOBESE görüntüleri bile dosyada yoktu. Mahkeme 1,5 yıl sonra MOBESE görüntülerinin dosyaya alınma talebimizi kabul etti ama kayıtlar silinmişti. Böyle bir vahşetin yaşandığı bir günde en önemli delillerden birisi MOBESE görüntüleridir. Oysa bunların saklanması lazımdı ama bir şekilde silinmiş. Bazı MOBESE görüntüleri savcılık tarafından incelenme talebi olmazsa silinir. Ama bu şekilde bir olayın kayıtları mutlaka saklanmalıydı. Bu kayıtların silinmesi hakkında da bir yargılama yapılmadı”
"Maalesef Türkiye’de yargı ağır aksak yürüyor"
Davanın istinaf aşamasında olduğunu ve yargılama aşamasının olayı doğrudan işleyenlerin üzerine kaldığını belirten Sadak, “Bu şekilde devam etmemesi için elimizden geleni yapacağız. Yaşanan acıların kısmen de olsa hafiflemesi için aileler adına tazminat davası açtık. Bu davalarda sırasını bekliyor. Sadece bu olayla ilgili değil maalesef Türkiye’de yargı ağır aksak yürüyor. Böyle bir dosyada da yargının ağır işlemesi kabul edilemez ama başka dosyalara baktığımızda bu durum anlaşılabilir” dedi.
Olaylar sırasında 155’i arayan bir kadının olduğunu ve bu arama sonunda devletin seyirci kaldığını ifade eden Sadak “Devlet güvenliği alamadı. Bu konuda devlet hem kusura dayanan hem de kusursuz olsa da bir sorumluluğu vardır. Eğer devlet o anda çağrılara cevap vermiş olsaydı belki ikimiz de burada olmazdık, Yasin aramızda olabilirdi ama maalesef devlet seyirci kaldı ve bu vahşet yaşandı.” şeklinde konuştu.
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.