Aynur SÜLÜN
Aileyi koruma ve kadına karşı şiddeti önlemede izlenen yol ne kadar doğr
Geçen hafta Başbakan Davutoğlu ailenin korunması programı çerçevesinde yeni düzenlemelerin yer aldığı paketi açıkladı. Paketteki sosyal hizmetlerle alakalı birçok düzenleme (yeterli olmamakla beraber) olumlu olsa da kadına şiddeti önleme konusunda daha önce izlenilen yolun devamı ve sıkı tutulması kararının hiçbir mantıklı açıklaması olmasa gerek.
8 Mart 2012'de kabul edilen “Aileyi Koruma ve Kadına Yönelik Şiddeti Önlenme” kanununun maliyeti boşanmaların, aile içi şiddetin ve cinayetlerin artması oldu. 2009-2014 arası 438 çift boşandı. 2012 de 155, 2013'ün ilk dokuz ayında 136 kadın aile içi şiddetten hayatını kaybetti. 2014'de 28 bin kadın fiziksel şiddete maruz kalırken; 4 bin beş yüzü için koruma kararı çıkartıldı. Son 7 ayda 7 bin kadın sığınma evine başvurdu.
İşte Batı'dan getirilen yasanın sonuçları! Aslında Batı hayranları oradaki gelişmeleri düzgün takip etselerdi onların vazgeçtiklerini, çerini çöpünü, atıklarını getirip bu topluma dayatmazlardı.
Aileyi koruma adına yapılan bu kanununa baktığımızda aileyi dışarıdan gelecek tehlikelere karşı korumaktan, yara almış aileyi tamir etmekten, dağılmasını önlemekten çok; kadını kocasına karşı koruma üzerine bina edildiğini görüyoruz. Kocası tarafından hesap sorulan kadın karakola gidip sözlü şiddete maruz kaldığını söylediğinde erkeğe ceza verilebiliyor. Fiziksel şiddet uygulayan erkeğe birkaç ay evden uzaklaştırma cezası, yaklaştığında ise hapis cezası, boynuna ve bileğine emniyet butonu takma gibi cezalar veriliyor. Bu süre zarfında kadına Devlet tarafından çocuk sayısına göre aylık bağlanıyor, çocukların kreş masrafı karşılanıyor. Erkek kovulduğu evin elektrik, su ve kirasını düzenli olarak ödemekle yükümlü tutuluyor. Devlet tarafından kolundan tutulup sokağa atılan erkek topluma rezil olma, gururunun incinmesi gibi duygularla nefret ve intikam hırsıyla doluyor. Devletin bu şekilde araya girmesi boşandırıyor, şiddeti ve cinayetleri tetikliyor.
Peki, yalnızca erkeğe sopa gösterip, tehditle, cezayla evden uzaklaştırmak adalet midir? Acaba şiddete uğrayan kadın erkeği hiç mi teşvik etmiyor? Devletin karı-kocayı birbirine karşı kışkırtan; kadını asi, erkeği cani yapan etkenlerle mücadele edip; aileyi bu şekilde koruma altına alması gerekmiyor mu?
Aile bir kaledir. Bu kalenin her tuğlasını bir arada tutan harç muhabbettir. Harçsız üst üste dizilen tuğlalar nasıl devrilmeye mahkûmsa; içinde affetmeyi, ayıpları örtmeyi, tevazulu olmayı, sevgiyi davranışa dönüştürmeyi, merhameti, eksikleri tamamlamayı barındıran bir muhabbetin olmadığı aile yıkılmaya mahkûmdur. Devlet aile adına yapılacak yayın ve çalışmaları muhabbeti tesis etme üzerine bina etmelidir.
Bize artıkları dayatılan Batı, Feminizm hayranlığıyla kadınları kışkırtmanın erkeği nasıl tükettiğini, aileyi nasıl bitirdiğini anladığından; yanlışından dönme adına kadının ve erkeğin yaradılışına uygun geleneksel rollerine dönmesi için çabalıyor.
Batı her geçen gün yapılan araştırma sonucunda kadın ve erkeğin yaradılış farklılıklarının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekerken; bizdeki feministler aralarında hiçbir farkın olmadığını ispat için ortalığı ayağa kaldırıyor.
D.S.Ö danışmanı Dr. Devra Le Davis Kitabının “Erkekleri Kurtarın” adlı bölümünde erkeklerin giderek çocukları üzerinde baba olmakta zorlandığını ve gerçek bir gerilme içinde olduklarını söyleyip; “Erkekler aile içindeki rollerini kaybettikçe; fiziksel olmasa da psikolojik olarak tükenmiş olacaklar.” diyor.
“Babasız Amerika” kitabının yazarı David Blankenhorn ise, “Erkekler babalık ve kocalık rollerinden koparıldıkça ekmek parası kazanmak, koruyuculuk, öğretmenlik, klavuzluk gibi rolleri yerine getirmek için gerekli olan dürtüyü de kaybediyorlar.” şeklinde açıklamalarda bulunuyor.
Dr. Fisher “Birinci Cinsiyet” kitabında şöyle söylüyor; “Kız çocukları sevilmek, erkek çocukları saygı duyulmak isterler. Saygı ihtiyacı erkeğin temelinde vardır.”
Bizdeki feministler ise “Kadın Hakları” adıyla halen kadınları erkekleşmeye zorluyor, kocaya saygıyı ve itaati özgürlüğün önünde engel olarak gösteriyor. Hâlbuki birçok kadın güç ve otoriteyi sevse de kadının otorite olması aileyi yavaş yavaş öldüren zehirli bir meyvedir. Çünkü Allah'ın kadına bahşettiği, onu özel ve tercih sebebi yapan vasıfları silip süpürür. Devlet toplumu feministlerin yayın ve çalışmalarının etkisinden koruyucu tedbirler geliştirmelidir.
Basının ve Feministlerin etkisinde kalıp yasa çıkartmaktan vazgeçmeli; “Aileyi Koruma ve Kadına Karşı Şiddeti Önleme” kanununu değiştirmeli; İslami STK'larla el ele verip bu toplumun inanç ve değerlerine uygun düzenlemeler yapmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.