Algı uyuşması

Başlık size yabancı gelmiş olabilir. İlk kez duymuş olabilirsiniz. Sorun değil, bundan 5–10 yıl önce algı operasyonu da ilginçti. Ama bir süre sonra alıştınız. Aslında başlığı da “alışma” kelimesi yerine kullandım. Farklı bir kavram sunmak ve uyuşan algının gafletinden sıyırmak için.

Geçmişte bize ilginç ve şaşırtıcı gelen birçok şey tekrarlandıkça ilgiyi kaybeder. Zorumuza bile gitse tepki vermeye yeltenmeyiz. Trump'ın, çoğunluğu Müslüman 6 ülkeye vize sınırlaması düzenlemesine hiç tepki vermiyor oluşumuz buna örnektir. Oysa buna benzer önceki kararı günlerce konuşmuştuk.

Özellikle de sonraki olay öncekinin şiddetinden daha az şiddetliyse çoğumuz kaale bile almıyoruz. Örnek: Irak'taki günlük bombalamalar. Ölü sayısı tek rakamlı hatta çift rakamlıyken ilgi çekmiyor. Oysa her insan bir âlemdi, sayı değeri veya basamak değerinin ne önemi vardı?

Uyuşma, kendi bedenindeki acıyı hissetmemektir aslında. Buna rağmen karşıda yanan insanın acısını duygusal olarak hissederiz bir nebze. Veya hissettiğimizi sanırız. Bu açıdan yanı başımızda, kendi ülkemizde can çekişen mahkûmları hissetmeyiz, alışmışızdır onlara. “Onlar Yusufîdir, yerleri zindandır” diye kabulleniriz adeta. ABD zindanlarında can veren alimi görürüz, acısını hisseder gibi oluruz. “Gördük de ne yaptık” diyeceksiniz belki. O da ayrı bir dram zaten.

Uyuşturulan insan her türlü cerrahi ameliyata hazır olduğu gibi, algısı uyuşan toplum da her çeşit müdahaleye müsaittir. “Alışmayacağız” diye kampanya yapanlar dahi alışmadı mı bir süre sonra? Şimdi bu kampanyayı bir daha yapmak isteseler, aynı ilgiyi görmeyeceklerdir. Alışmışlardır çünkü.

Üstad Bediüzzaman nice mucizevi durumların alışkanlık perdesiyle görmezden gelindiğini anlatır. Yine burnu kötü kokuya alışan insan gibi toplumun da günahların çirkinliğine rağmen tepkisiz duruşu; uyuşmanın bir delili değil midir? Oysa helake giden tehlikenin sinyallerini almamız gerekirdi.

Kimi durumlarda tepki verme sermayemizi de kaybediyor olabilir miyiz? Belki de sorunumuz budur. Bangladeş'te ilk âlim şehid edilince sarsılmıştık ve günlerce tepki vermiştik. Sonraki ve daha sonrakinde ise tepkiler sönük ve daha sönüktü.

Uyuşmamış canlı bilinçli olmasa bile refleks gösterir. Bizim tepkilerimiz bilinçten uzak refleksler midir acaba? Yarı uyanık halde miyiz? Ya da elimizdeki tek sermaye tepki vermek midir? Peki, tepki vermek sadece açıklama yapıp medyatik tavırlar sergilemek midir? Herhalde değildir.

“Elimizden başka ne gelir ki” diyeceksiniz belli. Birbirimize karşı el kaldırdıkça, ellerimiz birbirimize karşı oldukça ve ellerin kapısında divan durdukça başka ne sonuç bekliyoruz? Durup düşününce kendimize bile garip geliyoruz değil mi? Ama bu yabaniliğe de alışmışız işte.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.