Ali Ulvi Kurucu vefatının yıldönümünde anıldı
Şair, yazar ve hafız Ali Ulvi Kurucu, vefatının 16'ncı yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından düzenlenen etkinlikte anıldı.
İlmi ve manevi izleriyle gönüllerde yer edinen Ali Ulvi Kurucu, vefatının 16'ncı yılında Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi ve Erguvan Yayıncılık tarafından, düzenlenen bir etkinlikte anıldı.
Üsküdar Belediyesi Valide Sultan vapurunda yapılan anma etkinliğine, Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, Ali Ulvi Kurucu’nun sevenlerini ve yakın dostlarını katıldı.
TYB İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı’nın sunumuyla gerçekleşen program, Hasan Lütfi Ramazanoğlu hocanın Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı.
Programın açılış konuşmasını yapan Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, Ali Ulvi Kurucu’nun özellikle gençlere örneklik teşkil eden bir kişiliğe sahip olduğunu söyledi.
Türkmen "Merhum büyüğümüz Ali Ulvi Kurucu aslında bu aziz milletin her ferdine, gençlere, çocuklara, yetişkinlere örneklik teşkil edecek bir çileli hayatın, bir derdin, bir davanın önemli bir mensubudur. Özellikle 1930’lu yıllarda Anadolu’nun bir yiğidi olarak, ilim irfanın peşinde koşan, dini eğitim için hayatını adayan ve bunun için kutsal topraklara hicret eden, orada hayatını ve eğitimini sürdüren bir büyüğümüzdür. Çok meşakkatli ve zor bir hayatın sonunda özellikle günümüzdeki gençlere ışık tutacak tavsiyeleri, hayat hikâyesi ve yaşam tarzı hepimize örneklik teşkil ediyor. Bizler biliyoruz ki, hem dini hem milli hem de yerli olma adına böyle büyüklerimizin hayatını iyi anlamak, iyi okumak ve gelecek kuşaklara iyi anlatmak durumundayız." dedi.
"Babam hep helal lokma kaygısı taşıyordu"
Medine’den gelerek programa iştirak eden merhum Ali Ulvi Kurucu’nun kızı Seher Bulut, babasıyla vefatından önce hastanede konuşma arasında yaptığı bir tavsiyeyi unutamadığını ifade ederek şunları aktardı:
"Seher kızım! Aman aman kul hakkına riayet edin. Zira sorgusu vebali çok zor olan bir meseledir' demişti. Ruhunda titreşen, geceleri de uykusunu kaçıran, şehirlerinde ve dualarında yer alan, damarlarında dolaşan kan gibi hep helal lokma kaygısı taşıyordu. Şüphesiz helal bir gelir, sular gibi berrak bir özgeçmiş elde edilecek en büyük kazançtır. Kul hakkına geçme, Allah-u Teâlâ'nın sınırlarına yaklaşmak demektir. Şüphelerle döşenmiş bir ömür, onun için mayın tarlasında dolaşmak demekti. Ne pahasına olursa olsun dalavere ile bezenmiş, kazanç pahasına girmeden dürüstlük, sadakat ve emanet prensiplerini gözetmekteydi. Hayat yolculuğunu mertçe tamamladı. Başka türlüsü de Ulvi'ye asla yakışmazdı. Başkasının hesabına mertebe elde etmek tehlikeli vebaldi. Omuzlara basarak yükselmeyi bir Müslümana hiç yakıştıramazdı. Böyle hastalıkların, ibadetleri sinsice içten içe kemirdiğini yeri geldikçe ifade ediyordu. Hesabın sadece ve sadece mahşer gününde Allah’a verileceğini ifade ediyordu."
"Medine’de Türkiye’yi temsil eden tek bir kişi Ali ulvi Kurucu’ydu"
1970’li yıllarda anarşist eylemlerin olduğunu ve her gün onlarca gencih öldüğünü söyleyen eski milletvekillerinden Resul Tosun, gençlik dönemlerine denk gelen o yılları ve Medine’ye giderek merhum ile tanışmasını şu şekilde anlattı:
"1970’li yıllar, bizim de 20’li yaşlara denk gelen ve kanımızın kaynadığı bir dönemdi. Biz de İslami dernekler olarak üzerimize düşen vazifeyi yapıyorduk. Eylemlerin içine istemesek de giriyorduk. İstemesek de bize yapılan saldırılara karşılık vermek zorunda kalıyorduk. İslam adına hareket ediyorduk ama İslam’ı çok iyi bilmiyorduk. Ben o dönemde İslami öğrenmeye karar verdim ve 1976 yılında otostopla Medine-i Münevver’e ye gittim. Medine’de binlerce Türkiyeli vatandaş vardı. 200 kadar üniversite eğitimi gören Türkiye vatandaşı gencimiz vardı. Farklı meşreplerden ve mezheplerden birçok kişi olmasına rağmen Medine’de Türkiye’yi temsil eden tek bir kişi Ali Ulvi Kurucu’ydu. Kendisine orada 5 yıl boyunca refakat ettim. Eğer onu tek cümle ile özetleyecek olursak, Ali Ulvi Bey, her şeyden önce Kur’an hafızı, ilim ve kültür sahibi, edip, şair, meşale misali etrafını aydınlatan kültürlü bir insan, edep timsali, örnek şahsiyet, tevazu ehli, dost, kimsesizlerin kimsesi, herkesi bir araya getirebilen ve herkesin saygı duyduğu bir şahsiyetti."
"İslam tarihini çok iyi bilen ve özümseyen bir şahsiyetti"
Ali Ulvi Kurucu’nun en az 200 yıllık kültür tarihini gençlere aktaran büyük bir şahsiyet olduğunu belirten Prof. Dr. Mahmut Kaya, "Ben, Ali Yakup Cenkçiler Hoca vasıtasıyla Ali Ulvi Bey’i tanıdım. Sonrasında aziz dostum Hayrettin Bulut Bey’in Ali Ulvi Kurucu’ya damat olmasıyla daha yakından tanıma imkânına kavuştum. Ali Ulvi Bey, Türk tarihini İslam tarihini çok iyi bilen ve özümseyen bir şahsiyetti. Hac ve umre mevsiminde İslam dünyasının her yerinden gelen mümtaz şahsiyetleri tanıması, onlardan bize hatıralar nakletmesi gerçekten ulaşamayacağımız bilgilerdi." diye konuştu.
Hasan Lütfi Ramazanoğlu hocanın, Ali Ulvi Kurucu’nun kaleme aldığı kasidelerden birisini iki farklı makamda seslendirmesinin ardından, program yapılan dua ile son buldu.
Program sonunda ayrıca katılımcılara Ali Ulvi Kurucunun bir kitabı hediye edildi.
Ali Ulvi Kurucu kimdir?
1922 yılında Konya’da doğdu. Hacı Veyiszâde İbrâhim Efendi’nin oğludur. Dedesi Veyis Efendi ve amcası Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi, "ilim evi" olarak anılan aile ocağının dinî ilimlere hizmetleriyle tanınmış simalarıdır. İlk hocası olan babasının yanında hâfızlığını tamamladıktan sonra ilk ve ortaokulu Konya’da bitirdi. Babasından sarf-nahiv, Kādirî şeyhi Hâfız Ali Efendi’den kıraat okumaya başladı. O günkü şartlarda dinî ilimlerde derinleşmeye uygun bir ortam bulamayınca ailesiyle birlikte Medine’ye göç etti; oradan da yüksek öğrenimini tamamlamak üzere Mısır’a gitti. Kahire’de Ezher Üniversitesi’ne kaydoldu (1939). Ezher’deki eğitimi süresince, Kahire’de ikamet etmekte olan eski şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi ile Mehmed İhsan Efendi ve Zâhid Kevserî gibi tanınmış kişilerden ders aldı, sohbetlerinden yararlandı. Altı yıllık bir eğitimden sonra babasının ölümü üzerine Medine’ye ailesinin yanına döndü. Burada uzun süre Evkaf Dairesi’nde İnşaat ve Sicillât emini olarak çalıştı. Ardından II. Mahmud’un inşa ettirdiği Mahmûdiye (1953-1975) ve Şeyhülislâm Ârif Hikmet (1975-1985) kütüphanelerinde müdür olarak görev yaptı, buradan emekliye ayrıldı. Kütüphaneciliği sırasında Arapça, Farsça, Türkçe kaleme alınmış binlerce yazma eseri tanıyan ve bunların tasnifini yapan Kurucu Türkiye ile olan bağını hiçbir zaman kesmedi; özellikle Türk hacılarıyla yakından ilgilendi. Emekli olduktan sonra Türkiye’de daha uzun süre kalmaya başladı. 3 Şubat 2002’de Medine’de vefat etti ve Cennetü’l-baki’ye defnedildi.
Eserleri
Dr. Muhammed İkbal (Ankara 1957), Ebü’l-Hasan en-Nedvî’nin Muhammed İkbal hakkındaki bir konferansından meydana gelen eseri; Zulmeti Yıkan Nur (Ankara 1958, Ebü’l-Hasan en-Nedvî’nin Mâzâ haşire'i-l âlem bi'1-hıtâti'l-müslimîn adlı Arapça eserinin "Câhiliyetten İslâmiyet’e" başlıklı ikinci babının tamamı ile üçüncü babının ilk kısmının tercümesidir; Gümüş Tül (İstanbul 1962), önce Nurdan Sesler (Ankara 1957) adıyla bir araya getirdiği tamamı aruzla yazılmış şiirlerini topladığı eseridir. Daha sonra yeni şiirlerin ilâvesiyle Gümüş Tül ve Alevler adıyla yeni basımları yapılmıştır (5. bs., İstanbul 1996); Asırlar Boyunca Parlayan Nur (İstanbul 1965). Faslı Şeyh İbrâhim b. İdrîs es-Senûsî’nin en-Nûrü’l-lâmi adlı eserinin çevirisi olup Ali Kemal Belviranlı’nın önsözüyle neşredilmiştir; Gecelerin Gündüzü (İstanbul 1990). Eser M. Ertuğrul Düzdağ tarafından yayıma hazırlanmıştır; Medine Notları (İstanbul 1999). Hayrettin Bulut tarafından yayıma hazırlanmıştır.
Ali Ulvi Kurucu’nun 1957’de Atıf Ural’ın teklifiyle Said Nursi için hazırlanan Târihçe-i Hayat adlı kitaba yazdığı önsöz en güzel nesir parçalarından biri kabul edilmiş ve adının duyulmasında bir hayli etkili olmuştur. Ayrıca Abbas Mahmûd el-Akkād’dan çevirip şerhettiği Yirminci Asır Mütefekkirlerinin Hakkı Arayışı adlı yayımlanmamış bir eseri bulunmaktadır.
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.