"Allah İçin" mi "Allah Adına" mı?
Allah yolunda mücadele etmek ve O’na samimiyetle bağlanmak şüphesiz büyük bir meziyettir. Ancak uzun yıllar bu çabayı sürdüren insanlarda kimi zaman şöyle bir tavır değişikliği gözükür.
Allah yolunda mücadele etmek ve O’na samimiyetle bağlanmak şüphesiz büyük bir meziyettir. Ancak uzun yıllar bu çabayı sürdüren insanlarda kimi zaman şöyle bir tavır değişikliği gözükür. Daha önce Allah rızası için çabalayan bu insanlar, zamanla, kendileri de farkında olmadan “Allah adına” hareket etmeye başlarlar. Bu iki yaklaşım arasındaki ayırım kimi zaman gözden kaçsa da iki davranışın sonuçları arasında büyük farklar bulunmaktadır.
Öncelikle vahyin kesildiği bu dönemde hiçbir beşerin “Allah adına” hareket etme hakkı yoktur. Bütün Müslümanlar, Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına karşı eşit derecede mükelleftirler. Birilerinin daha fazla gayret göstermesi; onlara, diğerlerine karşı Allah adına hareket etme yetkisi vermez. Kaldı ki bu tavrın birçok olumsuz sonucu vardır:
1- Bu sonuçların en önemlilerinden biri, Allah adına, İslam adına hareket eden bir insanın, zamanla kendini İslam’la aynılaştırmasıdır. Böylece İslam’ın, Müslümanlar arasında var olan kutsallığına kendisi bürünür. Bu tavrın da ayrıca başka sonuçları vardır:
a- Kendini İslam ile aynılaştıran, biri için farklı düşünenler veya kendisine karşı olanlar esasen İslam’a karşı olanlardır. Bu tavrın sonucunda diğer Müslümanlar haliyle dışlanır. Birçok kesimin böyle düşünmesi sonucunda da ümmet bugün olduğu gibi paramparça olur.
b- Müslümanlardan beklenen, tüm Müslümanların üzerinde ittifak ettiği belli hususlar dışında somut bir olayla ilgili “Allah’ın bununla ilgili hükmü budur” demekten çekinmeleridir. Doğru olan ise “Biz böyle düşünüyoruz” veya “Biz böyle anlıyoruz” demeleridir. Çünkü Müslim gibi sahih bir kaynağın rivayet ettiği aşağıdaki hadis-i şerifte Resulullah aleyhisselatu vesselamın gönderdiği askeri bir birliğe yaptığı tavsiye, Müslümanları somut bir hükümle ilgili “Allah’ın hükmü budur” demekten sakındırmıştır:
“Bir kaleyi kuşatıp ahalisi senden, kendilerine Allah’ın hükmüne göre muamele etmeni istediklerinde; onlara Allah’ın hükmüne göre değil, kendi hükmüne göre muamele edeceğini söyle. Çünkü içtihadında Allah’ın hükmüne isabet edip edemeyeceğini bilemezsin.”[1]
Kendini İslam ile aynılaştırmanın sonucunda ise insanlar, kendi görüşlerini veya kendi anladıklarını “Allah’ın hükmü” diye nitelemekten çekinmezler.
2- Bir insan, Allah rızası için çabaladığı zaman, daima kendini ve davranışlarını kontrol eder. Yaptığı her davranış için “acaba Allah Teâlâ, bu amelden razı mıdır?” diye kendini hesaba çeker. İnsan Allah adına davrandığı zaman ise muhasebeye ihtiyaç duymaz. Hiç muhasebe yapmayınca da yanlışlarından dönme imkânı olmaz.
3- Allah adına davrananların düştükleri bir başka hata da kendilerini İslam’la kurtarmak yerine, İslam’ı kurtarmaya çalışmalarıdır. İslam dini azizdir ve kâfirler istemese de Allah Teâlâ, nurunu tamamlayacaktır. Bu açıdan Müslümanlar dünya ve ahiret kurtuluşunun İslam’da olduğunu bilirler ve kendi kurtuluşları için İslam’a sarılırlar. Kendini İslam’ın kurtarıcısı olarak görmek ise birçok olumsuz sonucun yanında, kendisine yüklenmeyen birçok sorumluluğun altına girmeye de sebep olur.
Müslümana yüklenmeyen bu sorumluluklardan biri insanları gizli günahları ve kalbinin derinliklerinde bulunanla yargılamaktır. Oysa bunu yapacak olan Allah Teâlâ’dır. Müslümanın görevi ise zahire göre hareket etmek ve buna göre hüküm vermektir. Allah adına davranıldığı zaman bu ayırım da ortadan kalkar. İnsanların gizli günahları araştırılır, bazen insanlar bunu itirafa zorlanır. İnsanları, kimsenin muttali olamayacağı günahlardan da sakındırmak için büyük bir baskı ve sıkı bir kontrol uygulanır. Delil olmayacak emarelerden yola çıkılarak kişi nifakla veya küfürle suçlanır. Kısacası konumlar karışır; Müslümanlara yüklenmeyen, Allah Teâlâ’ya ait işler yerine getirilmeye çalışılır.
Esasen bugün İslam ile Müslümanlar arasında büyük bir fark vardır. İslam’ın her açıdan mükemmel olan yapısına rağmen Müslümanlar; iç ihtilafları, ahlaki yozlaşmaları, fikri kısırlıkları ve maddi geri kalmışlıkları ile İslam’la tam bir tezat teşkil etmektedirler. Bugün Müslümanların yapacağı en iyi şey bu hallerinin İslam’ı yansıtmadığını kabullenmeleridir. Bunu yapmayıp kendilerini İslam’la aynılaştırmaları veya Allah adına hareket etmelerinin ise en büyük zararı İslam’a olacaktır.
Sonuç olarak herkes kul olarak imtihan edilmektedir. Allah’ın salih kulları, Allah’ı razı edecek davranışlarda bulunmak için gayret gösteren ve dünya ile ahiret kurtuluşu için İslam’a sarılanlardır. Bunun dışında hiç kimsenin kendini İslam’la aynılaştırarak aynı mukaddesliğe bürünme hakkı yoktur.
[1] Müslim, Cihad, 2
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.