M. Zülküf YEL
Ashab-ı çukur
Kürtler, Kürdistan'da kazılan çukurlarla mağdur edilmeye devam ediliyor. Çukur seviciler, yuvarlandıkları çukurlara, başkalarını da yuvarlamaya çalışıyorlar. Çukur siyaseti ile bu güne kadar hiçbir kazanım elde edilemediği halde, HDPKK zihniyeti çukur ısrarını sürdürmektedir. Her geçen gün, bu anlamsız ve Kürtlerin kazanımlarını toprağa gömen siyasetin bedeli ve yükü daha da ağırlaşıyor.
Çukur kazılan yerlerde ağır hezimete uğrayan ve Suriye Kürdistanı'ndaki kantonlaşmanın verdiği sarhoşluğa kapılan PKK, kazdıkları çukurlardan vazgeçmek yerine, her geçen gün yenilerini kazıyor.
Elde etmeye çalıştığı mevzileri tek tek kaybeden Pkk'nin çukur siyasetinde ısrarının, bizce anlaşılır ve izah edilir bir yanı yoktur. Çözüm süreci denilen “ne olduğu belirsiz” süreç boyunca, iki yıldan fazla bir müddet yaptıkları devasa hazırlığa rağmen, Pkk ağır bir hezimete uğradı. Pkk ile beraber, Sur'daki Kürtler ve şehir de bu yıkımdan fazlası ile nasibini aldı. Bu şartlar altında Sur'da çatışmalar devam ederken, yeni yeni hendeklerin kazıldığının haberi geliyor. Hendeklerin kazılmasının; kan, gözyaşı ve yıkım anlamına geldiğini bilen halk, hemen göçe başladı bile... Lanet okuma, beddua ve gözyaşları arasında, bu soğuk kışın ortasında, halk hemen evlerini terk edip yollara dökülmeye başladı. Hele ihtiyar ve özürlülerin hali içler acısı... Kendilerine mikrofon uzatılan zavallı halk, gözyaşları içerisinde dertlerini anlatmaya çalışıyor. İnsanlar, öz yurtlarında, bu karda kışta mülteci durumuna düşürülüyorlar. Bazı yerlerden ise, zorla evlerinden kovuluyorlar. Evlerine el konulduğunu söyleyenler var.
Pkk, halka bu acıları yaşatırken, devletin hiç mi suçu ve ihmali yok? Hendekler kazılmaya başladığı zamana müdahale etmeyip, hendek ve barikatların her tarafa yayıldığı zamanda ise, çok ağır bir müdahale ile karşılık veren devletin bu tavrının anlaşılabilir bir tarafı yoktur. Şehirlerin göbeklerinde tank, top kullanacağınız yerde, hendekler daha birer ikişer iken niye müdahale etmediniz? Neyi bekliyordunuz? İki yıldan fazla bir zaman içerisinde şehirlerin altı köstebek yuvalarına çevrilirken ve yüzlerce ton bomba karış karış sokaklara tuzaklanırken, devenin kulağındaki nohut muydunuz? Sağır sultanların bile duyduğu bu durumu, hiç mi duymadınız? Hintlilerin kutsal ineği muamelesi yaptığınız o çözüm sürecine nice kurbanlar verdiniz; körleri, sağırları, dilsizleri oynadınız. İşte, netice ortada. Eseriniz ile övünebilirsiniz.
Sur'da yeni kazılan hendeklere niye hemen müdahale edilmiyor? Nusaybin'de devasa bir yığınağın ayak sesleri geliyorken niye sorunun daha da büyümesi için bekleniyor? Küçükken soruna müdahale etmek yerine, bir yandan büyümesi için beklenirken, diğer yandan özel birlikler ve zırhlı araç sevkiyatı yapılıyor? Yetkililerin bu bekleyişe getirdikleri izah ise, akıllara zarar cinsten... Bu açıklamalar, aynı zamanda niyetleri de beyan eden cinsten... Bir güvenlik yetkilisinin yapmış olduğu açıklama özetle şöyle: “Kesin bir netice alacağımıza inanmadan operasyon yapmak istemiyoruz. Bekliyoruz ve bu arada silah ve personel yığınağı yapıyoruz.”
Aslında bu yaklaşım her şeyi ortaya koyuyor. Bu zihniyet, sağlıklı değildir. Sorunun büyümesini bekleyip çok büyük bir reaksiyon ortaya koymanın bedeli çok ağır oluyor. Şehirler yıkılıyor, acılar katlanıyor. Tankları şehirlere sokmanın hem sembolik anlamı, hem de neticesi çok ağırdır. Aynı şekilde şehirlerin göbeğinde roketatar ve havan gibi ağır silahları kullanmak ve şehirleri patlayıcı deposuna çevirmek de öyle...
Sorunun ağırlaşmasını bekleyip, kurtarıcı rolüne soyunmak yanlış olduğu gibi, bir tondan fazla patlayıcıyı eylemde kullanıp da yerleşim yerlerini harabeye çevirip sivilleri öldürmek de yanlıştır.
Bu akıl tutulmasının artık bir son bulması lazımdır. Ahmâklığın zirvesi olan çukur siyaseti bırakılmalı ve daha fazla çukurlaşılmamalıdır. Devlet cenahı da artık yukarıda özetlemeye çalıştığımız zihniyet ve yaklaşımdan vazgeçmelidir. Devlet, Pkk ile çatışırken, halkı mağdur etmemelidir. Özellikle faşizan eğilimlere asla müsaade etmemelidir. Güvenlik eksenli politikalarla yetinilmemelidir. Sorunun çözümü için kapsamlı bir program ortaya konulmalıdır. Ama hükümet, Kürt meselesinin çözümü için, kör ve şaşı danışmanlardan fikir alma alışkanlığından vazgeçmelidir.
Sosyolojik ve imar anlamında, “Bağdat harap olmadan”, herkes makul bir noktaya gelmeli ve siyasete yeni bir fırsat tanınmalıdır. Bir halkın ümitlerinin çukurlara gömülmemesi gerektiği gibi, tankların paletleri altında da ezilmemelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.