Asrımızın Yitik Hazinesi

Asrımızın Yitik Hazinesi

Hayatın farklı alanlarında ve farklı kulvarlarda yapmış olduğum gözlemlerden ortak bir sonuca vardım. İster dünyevi, ister uhrevi olsun; bütün alanlarda devasa bir eksikliğin varlığına şahit oldum.

Hayatın farklı alanlarında ve farklı kulvarlarda yapmış olduğum gözlemlerden ortak bir sonuca vardım. İster dünyevi, ister uhrevi olsun; bütün alanlarda devasa bir eksikliğin varlığına şahit oldum. Bu eksiklik, her ne kadar ikame metotlar ve çözümlerle giderilmeye çalışılsa da; bu, mümkün olmamıştır.

Asrımızın en büyük sorunu samimiyet sorunudur, samimiyet eksikliğidir. İnsanların aç olduğu bu kavramı elinde tutan ve pratik hayatta tezahürünü ortaya koyanlar, hayret edilecek bir kolaylıkla kapıların kendilerine açıldığını göreceklerdir. Bin bir türlü plan, hesap ve kitapla ulaşılamayan sonuçlar samimiyet ile kolayca elde edilebilmektedir.

Hiçbir çıkar gözetilmeden, sadece ideallerden yola çıkarak atılan her adımın hayatta bir neticesi olmaktadır. Kalpten çıkan, kalbe doğru yol almakta ve insanların ruhi ve fikri dünyasını tesir altına almaktadır.

Günümüzde bilgi kaynaklarına ulaşmak çok kolaylaşmıştır. Teknoloji gelişmiş ve insanların ufku da ulaştığı bilgi kaynakları mesabesinde genişlemiştir. Ama ruhlar ihmal edildiği için, sadece zihinlere ve maddeye hitap eden yöntemler yetersiz kalmaktadır.

Hayatın birkaç alanından seçmiş olduğumuz örneklerle yazımıza devam edelim.

Öncelikle bir İslam davetçisinden başlayalım. Davet işi, hayatın en önemli işi ve peygamber mesleğidir. Davet işinin olmazsa olmaz temel esaslarından birisi, samimiyettir. Davet işi, zihinlere hitap ettiği kadar, gönüllere de hitap eder. Özellikle kalplere dokunabilmek bu sanatın inceliklerindendir. Bu asırda samimiyetin olmadığı yerde insanları ikna edemezsin. İnsanları bilgi bombardımanına tutsanız da bu insanın ikna olması ve istikamete girmesi için yeterli değildir. Her şeyden evvel samimiyet için teorik-pratik uyumu gerekir. Ağzımızdan çıkan her söz, amellerimizle tasdik edilmelidir. Yani davet ettiğimiz her şeyi yaşamalıyız. Yaşamadığımız hiçbir şeyi söylememeliyiz. Zira kendi kendimizi yalanlamış oluruz. Bu durumda davetçi, davetçi olmaktan çıkar, Kırkpınar cazgırına dönüşür. Hem kendi itibarını kaybeder hem de taşıdığını iddia ettiği misyona gölge düşürür. Bu da kaş yapayım derken göz çıkarmanın kötü bir örneğidir.

İslami şahsiyete sahip bazı kişilerin Hz. Ömer’in yamalı hırkasından, Hz. Muhammed’in karnına taş bağladığından dem vurduğu halde Karun gibi yaşadıkları müşahede edilmiştir. Hz. Ömer’in, Nuşirevan’ın adaletinden bahsettikleri halde adaletin semtlerine uğramadığı görülmüştür.

Bu çelişkili halleri ile ortada arzı endam edenlerin, insanları etkilemesi beklenemez.

İnsanların edebiyata, süslü cümlelere karınları toktur. Bilgi kaynaklarının çoğu kirli olsa da ellerinin altındadır. İnsanlar samimiyete açtırlar. Bazen samimiyet kokan bir tebessüm, onlarca vaazdan daha fazla kalbe tesir eder. Çünkü samimiyetle yürekten kopan bir tebessümün bile çok tesirli bir yanı vardır. Tekrar ediyorum, kalpten kalbe bir yol vardır. Önemli olan o tebessümün nereden hangi keyfiyet ile çıktığıdır. İşte bu keyfiyet, sırıtma ile tebessüm arasındaki ince farkı ortaya koyar.

Davet ettiğiniz şey ne olursa olsun, eğer yanına bir parça samimiyeti katık yaparsanız ne kadar etkili olduğunu gözleriniz ile göreceksiniz. İnsanların zekâları ile alay etmemek gerekir. Belki de insanların farkına vardıkları zaman en fazla öfkelendikleri hususlardan birisi de budur ve geri dönüşü çok kötü olur. Kısa sürede elde ettiklerinizden daha fazlasını kaybetmeye hazır olun.

Her insanın asgari düzeyde bizim kadar zeki olduğu kabulü ile insanlar muhatap alınmalıdır. Samimiyet ve şeffaflık, hayatta savrulmuşluk veya stratejisizlik değil; tam tersine ikna için en iyi stratejidir. Şatafattan, maddenin boğuculuğundan bunalmış olan günümüz insanı samimiyete açtır.

Özellikle de genç kesimi etkileyen en öneli unsur samimiyettir.

Yine yalın samimiyet ile sosyal hayatta icra edilen planların inanılmaz sonuçlar verdiği görülmüştür.

Nice kan davaları bu şekilde engellenmiş, nice İslam düşmanına bu şekilde hidayetin kapıları açılmıştır.

Samimiyet libası giymeden kimse İslam’ı temsile soyunmasın. Ama eğer bu zorlu misyona talip olmuşsa da gereğini yapmakla mükelleftir. Her hareketi, konuşması samimiyet kokmalıdır. İnanmadığı bir şeyi veya ehemmiyet derecesini içselleştirmediği bir konuyu anlatmamalıdır.

İnsanlara fakirliğin fazileti anlatılırken, lüks arabalarının tekerleği ile yolları aşındıranlar bilmelidirler ki, verdikleri zarar daha büyüktür. İşte o zaman din bazılarınca afyon olarak takdim edilir. Zenginlerin fakirleri ve ezilmiş kitleleri uyutmak için kullandıkları bir argüman olduğundan bahsedilir. O zaman bu imajın da sorumlularından birisi de biz oluruz. Özellikle gençler böyle bir çelişkiden çok etkilenir.

Olduğumuz gibi görünmeliyiz. Davetçilik ve İslam’ı temsil etmek er işidir, her babayiğidin harcı değildir. İslam’ı sevdirmeyen ve samimiyet kokmayan bir sakalın yüzde durması fazlalıktır. Eğer o sakalın hakkı verilemiyorsa o sakal kesilmelidir. Eğer cübbenin ve sarığın hakkı verilemiyorsa derhal çıkarılmalıdır. En azından gölge etmemiş oluruz. Bu da bir erdemdir.

Gelelim idarecilere…

Hangi alanda ve hangi düzeyde olursa olsun, her idarecinin idare anlayışının ağırlık noktasına yerleştirmiş olduğu bir mantık vardır. Başarılı tarihî şahsiyetlere bakıldığı zaman, bu şahsiyetlerin başarılarının ardında yüreklere dokunuşun olduğu görülür. Kitleleri peşlerinden sürükleyen liderlerin; kitleleri, zekâ, bilgi ve becerilerinden öte, samimiyetleri ile etkiledikleri görülmektedir.

Sonradan İslam’ı kabul eden birçok kişinin hayat hikâyesine bakıldığı zaman, mutlaka ya önce birilerinin samimi duruşlarından etkilenme olmuş ya da süreç içerisinde böyle bir olay yaşanmıştır.

Hareket liderlerinden siyasetçilere, holding yöneticilerinden sıradan bir işletmenin idaresine kadar, kendi mensuplarını samimiyetle kucaklayan liderler, fikirlerinden daha ziyade, gönüllere dokunarak çalışanlarını veya mensuplarını etkilemişlerdir. Salt akıl üzerine kurulan idarecilik anlayışı, vizyonsuz bir idare anlayışıdır. Aklı ve kalbi aynı potada eritebilen; zekâlarına, yüreklerini ve onun eseri olan samimiyeti katan liderler, keyfiyet sahibi bir kitleyi peşinden sürüklemeyi başarabilmişlerdir. Özellikle zorlu işlerde olanlar açısından; aklı ve kalbi bir potada eriten idareciler, zor günlerde yanlarında etten bir kale görmüşlerdir. Ama sadece akıl ile idare etme felsefesine sahip olan idarecilerin zor günlerinde yanlarında tek bir kimse kalmamıştır. Çünkü mensuplarının akılları, onu terk etmeyi sahiplerine salık vermiştir. Onların akılları, kurumuş bir kalbe sahip ruhsuz biri için bedel ödemenin anlamsızlığını kendilerine salık vermiştir.

Bazen bir tebessüm, gözbebeklerinin kalplere dokunuşu, onlarca hitabet ve vaazdan daha etkilidir. Bizden biri olarak hareket eden gönül erbabı bir idareci, daima öteki olarak gözüken aklının tutsağı olmuş bir idareciden daha başarılıdır.

Ticari ilişkilerde de benzer bir durumdan söz etmek mümkündür. Hatta belki de en fazla samimiyet eksikliğinin olduğu alanlardan birisi de ticarettir.

Ticaretine merhameti ve samimiyeti katan bir iş adamı, hem bu muameleye muhatap olan şahıslar, hem de üçüncü şahıslar açısından takdir edilir. Aslında bu takdir, aynı zamanda mali açıdan da büyük bir sermaye olarak kabul edilebilir. Zira bir iş adamının en büyük sermayesi parası değil, itibarıdır. İyi günde sadece parası bazı alanlarda iş görürken, zor zamanlarında ise işte o görünmeyen sermayesi yani itibarı yardımına yetişir. İtibarın da temeli samimiyettir. Geri dönüşü muhteşem ve olağanüstü olan bu hazine, maalesef birçok kişi tarafından görülememektedir. Oysa az bir maliyetle veya maliyetsiz olarak adeta kara gün akçesi mesabesindeki bir zenginliği temin etmek mümkündür.

Netice itibariyle;

Yaptığımız iş ne olursa olsun, faaliyetlerimizin merkezine samimiyet mevhumunu yerleştirelim. Samimiyet zemininde yapılan her iş karşılık bulur. Elbette bu genel kaidenin istisnaları olacaktır. Ama istisnalar kaideyi bozmaz. Asla münferit vaka ve örnekler, duruşumuzu bozmamalıdır.

Özellikle davet ve yönetim gibi hayati işlerde samimiyet temel düsturumuz olmalıdır. Emin olunuz ki her kesimden insan bu kavrama o kadar aç ki, bir parça samimiyet bile muhatabı çok olumlu bir noktaya getirebilmektedir. Gönüllere dokunuş bir sanattır. Bunun için fazla zeki olmaya gerek yoktur. Kitleleri yanlarına alan insanlar çok zeki insanlar değil, aksine gönüllere ve ruhlara dokunmasını bilenlerdir. Bazen gönülden kopan ve samimiyet kokan bir jest, en muannit insanları bile yola getirebilir. Bazen beraber dökülen bir gözyaşı, bazen ekmeğini paylaşmak, bazen beraber yürünen yolda bir yükü omuzlamak veya herhangi bir jest, eğer yürek fırınında pişirilip katıksız bir samimiyet ile sunulursa elbette, bir yürekten havalanan bir kuşun konacağı yer muhatabın gönlü olacaktır. Bu durum adeta şaşmaz bir kaidedir.

Unutmayalım ki; bazen bin aklın yapamadığını, samimiyet deryası olan bir yürek yapar. O halde bir yandan insanların zihnine ve fikrine hitap etmeye çalışırken öte yandan ruhlarına ve gönüllerine dokunmayı asla ihmal etmeyelim.

Bazen bir damla gözyaşı, içten gelen bir bakış ve tebessümün, onlarca vaazdan daha etkili olduğunu kim inkâr edebilir ki?

Mehmet Zülküf Yel

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.