Fikret GÜLTEKİN
Ateşkes bir lütuf değil, Katliamın hesabı sorulmalı
siyonist terör şebekesinin 8 gündür sürdürdüğü katliamların ateşkesle sona erdiği açıklandı. Saldırılar boyunca 147 Müslüman şehid olurken, geride yüzlerce yaralı ve bombalarla yerle bir olmuş yüzlerce ev kaldı. Bu süreçte yaşananları birkaç açıdan değerlendirmek gerekirse,
Birincisi, siyonist çetenin barış antlaşmasını kabul etmesinin en büyük sebebi, kendisi ve hamisi konumundaki Amerika’nın bundan sonraki her anın kendi aleyhlerine döneceğinin farkına varmış olmalarıdır. Nitekim Amerika başkanı iki gün önce yaptığı açıklamada, ateşkesin sağlanamıyor olması durumu kritik eşiğe getirmektedir, demekle siyonistlere ‘biran evvel ateşkese razı olun’, mesajı vermiştir.
Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’nin ‘ne Mısır dünkü Mısır’dır, ne de Araplar dünkü Araplardır’ şeklindeki açıklamalarıyla siyonistlere meydan okuması, Erdoğan’ın 2008 ile 2012’nin hesabının farklı olması gerektiği şeklindeki açıklaması ve en önemlisi de HAMAS’ın İran tarafından kendisine verilen füzelerle Tel Aviv’i vuruyor olabilmesi bu ateşkes sürecini hızlandırmıştır.
İkincisi, siyonistlerin kabul ettikleri antlaşmaya güvenilmemesi gerektiğidir. 8 gün önce saldırıp 147 Müslümanı şehid etmek için gerekçesi ne ise yarın birkaç boş gerekçeyle yine saldırabilir ve yeni katliamlar gerçekleştirebilir. O halde ne yapılması gerekmektedir?
Öncelikle siyonistlerin vahşi saldırıyı durdurması bir lütuf olarak görülmekten vazgeçilmeli ve bu aşağılık kompleksiyle hareket etmekten uzaklaşılmalıdır. Aksine şimdi daha gür bir ses ve etkili yöntemlerle işlediği katliamla katlettiği 147 Müslümanın kanının bedeli sorulmalıdır. Öyle ki, bundan sonra atacağı adımlarda ödeyeceği bedelin hesabını yapabilmelidir.
Sadece siyonist çetenin değil, onun hamisi konumundaki Amerika’nın da vahşi katliamdaki payı unutulmamalı ve ona da bir bedel ödettirilmelidir.
Mısır Başbakanı Hişam Kandil’in saldırılardan hemen sonra gittiği Gazze’de yaptığı açıklamada bu saldırının farklı ittifakları doğuracağını müjdelemesi gelinen süreçte haklılığını göstermiştir. O halde başta bölge ülkeleri Türkiye, İran, Mısır olmak üzere İslam ülkeleri bir araya gelerek siyonist çeteye ve Amerika’ya karşı kullanacağı ortak dili belirlemede başarılı olabilirlerse bundan sonraki süreçte bu iki zalim gücün de kendilerine çeki düzen vermelerine sebep olabilirler.
Ödettirilecek bedellerin neler olabileceği hususuna gelince,
-Öncelikle siyonistlere karşı duruşlarını her konuşmalarında dile getiren başta Türkiye olmak üzere tüm halkı Müslüman olan ülkeler israil’i bir devlet olarak tanımaktan vazgeçmelidirler. Öyle ya Başbakan son saldırılarda sıklıkla saldırgan çeteyi, terör devleti olarak nitelendirdi. O halde neden hâlâ bir terör devleti resmen meşru bir devlet olarak kabul edilmektedir?
-‘Düşmanımın dostu düşmanımdır’ düsturuyla hareket edilerek, siyonistlere en büyük hamiliği yapan Amerika’yla ilişkilerin tamamı masaya yatırılmalı ve saldırganın yanında olduğu müddetçe ilişkilerin artan oranda azalacağı mesajı verilmelidir.
Görülecektir ki bu duruşun tartışmaya açılması bile Amerika’nın geri atım atmasına sebep olacaktır. Lakin bilinen gerçek şu ki Amerika ne Türkiye’yi ne de Mısır gibi stratejik iki ülkeyi kaybetmeyi göze alamaz. Bu aşamada Amerika’nın Mısır ve Türkiye’nin dayatacağı hakikatlere boyun eğmekten başka bir çaresi yoktur. O halde çözüm yolu, bu kilit ülkelerin dik duruş sergilemeye devam etmesidir.
-Her fırsatta Filistinlilerle birlikte olduğunu söylemek, beraberinde siyonist çeteyle her türlü ticari, askeri ve sosyal ilişkiyi kesmeyi de getirmelidir.
Rabbimizin ‘And olsun ki, onları hayâta karşı insanların, hattâ şirk koşanların en hırslısı bulursun!...’ (Bakara: 96) tarifiyle dünyaya bağlılıkta en haris olanların Yahudiler olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak İslam dünyasından kendilerine gelecek ambargolar onlarda büyük bir yara açacaktır. İmandan payını almamış Arap ülke liderlerini bir tarafa bırakıp en azından sesini yükseltebilen Mısır, Türkiye ve İran gibi ülkelerin el ele verip farklı ambargo alternatifleri geliştirebilmeleri kesinlikle siyonistler üzerinde büyük etkiler oluşturacaktır.
siyonistlerin güçlenmesi demek Filistinli kardeşlerimize daha fazla atılacak bomba anlamına geleceği gerçeği göz önünde bulundurularak pekâlâ siyonist çetenin malı ürünlerin ülkeye girişine engel olmayı amaçlayan uygulamalar getirilebilir, aynı şekilde ülkeden siyonistlere ihraç edilecek mallara ciddi kısıtlamalar getirilebilir. Filistin’e uygulanan ambargonun hangi makul gerekçesi vardır ki, Türkiye, Mısır veya bir başka ülke israille ilişkilerini tamamen kesme noktasında makul bir arayış içine girme eğilimine girsin?
Hülasa, Müslüman ülkelerin devlet veya hükümet nezdinde ‘siyonistler Filistin’e ambargo uyguladığı sürece biz de askeri, siyasi ve ticari tüm ilişkilerimizi askıya alıyor ve ambargo uyguluyoruz’ şeklinde yapacakları açıklamayla, siyonistlere boyun eğdireceklerdir. İşte burada önemli olan sözle yapılan ataklardan öte tüm kurum-kuruluşları ve yüreğiyle bu birlikteliği sergileyebilmektir. Bunu yapanların dünya ve ahirette izzeti bulacaklarından kim şüphe edebilir ki?
İzzetle, şerefle; izzetten, şereften pay almayan Amerika ve siyonizme karşı direnenlere selam olsun.
Allah’a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.