Baba ve oğul buz gibi hücrede yaşam mücadelesi veriyor

Baba ve oğul buz gibi hücrede yaşam mücadelesi veriyor

28 Şubat mağdurlarından Mehmet Emin Alpsoy ve oğlu Şeyhmus Alpsoy, ciddi hastalıklarına rağmen buz gibi hücrede yaşam mücadelesi veriyor.

Ciddi sağlık sorunları bulunmasına rağmen halen cezaevinde tutulan 28 Şubat darbesi mağdurlarından Mehmet Emin Alpsoy (75) ve oğlu Şeyhmus Alpsoy (49), buz gibi hücrede yardıma muhtaç halde bir başına tutuluyor.

Mehmet Emin Alpsoy'un parkinson, şeker, mide fıtığı ve hepatit gibi hastalıkları var. Alpsoy, iki defa ameliyat geçirmesine rağmen zemini beton olan ve sadece bir ranzanın bulunduğu hücrede oğluyla beraber tutuluyor.

Kolon kanseri olan ve ameliyat sonucunda bağırsakları dışarı alınan, her iki yanında torbalarla yaşayan Şeyhmus Alpsoy, babasıyla birlikte ölüme terk edilmiş durumda. Şeyhmus Alpsoy'un 23 yaşında Cüneyt isimli zihinsel engeli bulunan epilepsi hastası bir oğlu da var.

Mağduriyetlerini İLKHA'ya anlatan Alpsoy ailesi, yaşadıklarının hiçbir şekilde izahatının yapılamayacağını ve yeniden yargılama istediklerini söylediler.

Şeyhmus Alpsoy'un eşi Suat Alpsoy, "Hatırlıyorum, ilk tutuklandıklarında 13 gün onlardan haber alamadık. Araştırmalarımız sonucunda onların Eskişehir'de cezaevine götürüldüklerini öğrendik. Kendi anlattıklarına göre, çok ağır işkenceler yapılmış. Hiçbir insanın vicdanına sığmayacak cinsten işkenceler… Eskişehir'den Sincan Cezaevine, birkaç yıl sonra Kırıkkale'ye, oradan Bursa'ya, sonra tekrar Sincan'a getirdiler. FETÖ'den yakalananların burada kalması için eşimi Tekirdağ'a sürgün ettiler. Orada rahatsızlığı baş gösterdi ve doktorların dediğine göre, en az 10 yıl öncesinden başlamış. Daha önce şikâyetleri vardı ama sonradan şikayetler artınca tedavi olmak için doktora da cezaevine de şikâyetlerini bildiriyordu. Hatta bu konuyu 'Tedavisi yapılsın.' diyerek, Sağlık Bakanlığına bile bildirdik ama ihmal edildi, tedavi edilmedi." dedi.

"Burada çifte standart var"

Eşi ve kayınpederi gibi olan mahkûmların evlerine gönderildiklerini ancak kendilerine karşı çifte standart uygulandığına dikkati çeken Alpsoy, şunları söyledi:

"8 Mart Perşembe günü eşim tekrar cezaevindeki hücresine gönderildi. Telefonla konuştuğumda orada sıcak suyun olmadığını, çok soğuk olduğunu ve ayrıca bağlı olan torbaları kendi başına değiştiremediğini söyledi. Yanında 75 yaşında olan parkinson hastası babası kalıyor. Babası kendi ihtiyaçlarını bile zor görüyor, hatta bazen elleri titrediği için yemeğini bile yiyemiyor. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi iki defa ceza erteleme vermesine rağmen maalesef adli tıp ikisine de sağlam raporu verdi ama başkalarına hasta raporu vererek evlerine gönderiliyor. Burada çifte standart var. Gözümüz kör değil, artık her şeyi görüyoruz. Avukatın dediğine göre, en son hastaneye götürüldüğünde hastane sağlam raporu vermiş. Allah'ım, eğer kasten bu raporu verdilerse sen onları bu duruma düşür ki anlasınlar bakalım! Kendi ihtiyaçlarını görebiliyorlar mı göremiyorlar mı? Baba oğul ağırlaştırılmış müebbet aldıkları için ayrı hücrelerde tutulması gerekiyor ama yer olmadığı için ikisini aynı yere koymuşlar. İkisi de ihtiyaç sahibi, biri çok yaşlı ve parkinson hastası, diğeri kanser hastası ve iki torba ile yaşıyor. İkisini bir yere koymuşlar. Bu resmen onları ölüme terk etmektir. Başka hiçbir izahı yok ve hiçbir vicdana sığmaz."

Hastanedeyken eşinin yanında kaldığını ve her ihtiyacını karşıladığını bildiren Alpsoy, şimdi tek başına ne yaptığını bilmediğini ve bu zorluğu ancak yaşayan kişilerin bildiğini söyledi.

"Kanser hastası bir insanın böyle bir yere atılması onu ölüme terk etmektir"

Alpsoy, bir kanser hastasının böylesi yere bırakılmasının onu ölüme terk etmek olduğuna dikkati çekerek, "15 Temmuz darbe sürecinden sonra Tekirdağ'a gönderildi ve orada idrarından aylarca kan gelmesine rağmen ihmal edildi, hastaneye götürülmedi. Artık son raddeye gelince bir gece yarısı hastaneye götürmüşler ve kitle o kadar büyümüş ki kolonu ve mesaneyi tıkamıştı. Bu sebeple bağırsağı dışarı alınmıştı. Sonrasında birkaç ay Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde kemoterapi gördü. Ondan sonra ciddi bir ameliyat geçirdi. Bu ameliyatta mesanesi, prostatı ve kolonun bir kısmı alındı. Hatta ameliyata girdiği zaman doktor, ameliyattan sağ çıkması ihtimalinin yüzde 40 olduğunu söylemişti. Allah'ın bir lütfu, onu kaybetmedik. Belki de o ameliyatta onu kaybedebilirdik. Eşim neredeyse kanserin son evresine geldi. Şu an doktorların dediğine göre, durumu iyi ama hastalığın yeniden tekrarlamaması ihtimali yüzde 40 oranında. En ufak bir soğukta enfeksiyon kapıyor. Her zaman televizyonlardan duyuyoruz, 'Hasta kanseri atlattı fakat enfeksiyonu atlatamadı.' deniyor. Kanser hastası bir insanın böyle bir yere, normal bir insanın bile yaşamayacağı yere atılması, sıcak suyun ve hijyenin olmaması onu ölüme terk etmektir." ifadelerini kullandı.

"Belki de ömrü yeniden yargılanmaya yetmeyecek"

Adaletin olmadığı, İslami kimliğinden dolayı cezaevinde bulunanların cezaevlerinde tutulduğu bir ülkede yaşadıklarını ifade eden Alpsoy, "Eğer devletin vicdanı bu duruma el veriyorsa artık hiçbir şey demiyoruz. Onları Allah'a havale ediyoruz. Başka diyecek bir şeyimiz kalmadı. Hastalık başladığından beri biz bunları dile getiriyoruz, herkes duydu. Maalesef FETÖ'cülerden birkaç kişiye ağırlaştırılmış müebbet veriliyor, diğerlerine kıytırık cezalar veriliyor. Sanki onlar darbe değil de piknik yapmaya gitmişlerdi. İşte, adaletin olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Alman gazeteci, terör örgütüne sahip çıkmasına rağmen hemen bırakılabiliyor ama İslami kimliğinden dolayı cezaevinde olan birisi bırakılmıyor, ona ikinci sınıf insan muamelesi yapılıyor. FETÖ devlete karşı çıktı, ülkeyi satmaya çalıştı, başka ülkeler için ajanlık yaptı. Biz hiçbir kimseye boyun eğmedik. Özellikle 15 Temmuz darbe sürecinde en çok meydanlara çıkanlar yine muhafazakârlardı. O gece çocuklarım ve kayınlarımın hepsi Cumhurbaşkanlığı Külliyesinin oradaydılar. Hükümet 15 senedir iş başında ama onlar bizi görmemezlikten geliyor. Eşim ve kayınpederim cezaevinde çok zor durumda. Artık adalet bekliyorlar. Onlar bunu beklerken bazılarının cenazesi cezaevinden çıktı, bazıları aile fertlerini kaybetti. Biz suçlu değiliz. Yeniden yargılanmalarını istiyoruz. Çünkü eşimin avukatı hazır değilken cezası verildi. Onlara işkence edilerek suç kabul ettirildi. Belki de yeniden yargılanmaya ömrü yetmeyecek." şeklinde konuştu.

"Babamla hiçbir anımız olmadı"

Kendisi 7 yaşındayken babasının yakalandığını belirten Betül Alpsoy, "Onu çok özledik, onunla hiçbir anımız olmadı. Çocukluğumuzdan beri onu doğru dürüst göremedik. Babam 19 yıldır cezaevinde ve gittiği zaman sapasağlamdı. Artık babamın gelmesini istiyorum." dedi.

"Kimse sesimizi duymuyor"

Hastane şartlarının babası için uygun olmadığını anlatan Mahmut Alpsoy, şunları söyledi:

"Babamın durumu gerçekten iyi değil. En son hastanede gördüğümde annem refakatçi olarak yanında kaldığı için morali biraz daha iyiydi. Şimdi tek başına hücrededir. Cezaevi şartlarında çok sıkıntı çektiğini düşünüyoruz. Yetkililerden serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Babam, dedemle birlikte kalıyor. Kimin kime bakacağı belli değil. Kanser hastası olan biri hem kendisine hem babasına bakmak zorunda. Bu şartlarda ne kadar yaşayacağı belli değil. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ve Başbakan Binali Yıldırım'a birçok mektup gönderdik. Sosyal medyadan yazılar yazarak gündem yapmaya çalıştık ama maalesef kimse sesimizi duymuyor."

"Şeyhmus, rahatsızlığından dolayı sabaha kadar bağırarak gidip gelmiş"

Mehmet Emin Alpsoy'un eşi ve Şeyhmus Alpsoy'un üvey annesi Rabia Alpsoy, "En son Ankara'da cezaevindeyken onları ziyarete gittik. Şeyhmus o kadar hastaydı ki sanki 2-3 aydır hiçbir şey yememiş. Geldiklerinde kendilerine bir hafta boyunca içme suyu verilmemiş ve o kadar rahatsızlanmış ki geldiği günden beri idrarından kan geldiğini söyledi. Doktor, enfeksiyon kaptıklarını söylemiş. Babası, Şeyhmus'un rahatsızlığından dolayı sabaha kadar bağırarak gidip geldiğini ve en son kapıya vurduktan sonra gardiyanların onu hastaneye götürdüğünü söyledi. Hastanede ameliyat olduktan sonra 3 kez savcılığa çıkıp izin kâğıdı almamıza rağmen çeşitli bahanelerle bizi görüştürmediler. 18-19 yıldır bu sıkıntıyı çekiyorlar. Ne diyeceğimizi artık bilemiyoruz. Allah hakkımızı onlara bırakmasın. Eskiden bir saat açık görüş ve topluca görüşme imkânı olmasına rağmen artık yarım saat ve tek tek görüşme yaptırıyorlar. Rabbim onlara yardım etsin." ifadelerini kullandı.

"Hücrede sadece yatak var ve zemin çıplak"

Farklı televizyon ve derneklerin kendileriyle görüştüğünü fakat çözüm üretilemediğini kaydeden Alpsoy, sözlerini şöyle tamamladı: "Hücrede sadece yatak var ve zemin çıplak. Eşim namaz kılana kadar ayaklarının donduğunu söylüyor. Gerçekten çok mağdur edildiler. Arkalarından dolaşıp duruyoruz fakat hiçbir çözüm olmuyor. Görüşe gittiğimizde, işlerine gelmediğinde 'Bugün görüş yok.' diyorlar. Özel günlerde bize görüş verilmiyor. Bilmiyorum, artık ne diyeceğimi bilemiyorum. Yeter artık! Bıraksınlar ya da yeniden yargılasınlar. Eşim iki yerden ameliyat oldu. Şimdi midede fıtık oluşmuş ve kemik erimesi, şeker, hepatit gibi her türlü hastalık meydana geldi. Gece gündüz o betonun üstünde kalırlarsa elbette hasta olacaklar. Geçen gün ona 'Kendine bir battaniye al, bari onun üstünde namazını kıl.' dedim. O da 'Vallahi namaz kılana kadar sanki bacaklarım bana ait değil.' dedi. Yürürken bile ayaklarına bot giymek zorundalar. Güneş görsün diye kapıya astıkları çarşaflarına bile izin verilmiyor."

"Şeyhmus'u ilk defa görmeye gittiğimde 13-14 yaşlarındaki bir çocuk gibi olmuştu"

Yarım saatlik görüş için birkaç saat beklediklerini söyleyen Şeyhmus Alpsoy'un kardeşi İdris Alpsoy, "Şeyhmus için üç kez savcılıktan izin aldım. Kardeşi olmama rağmen keyfi uygulamalarından dolayı iki kez reddedildi. Son defa görüşmek istediğinde daha detaylı evraklar istediler, ondan sonra ancak görüşebildim. Tekirdağ'a Şeyhmus'u ilk defa kendim görmeye gittim. Engelli olan oğlu Cüneyt'ten daha zayıftı. 13-14 yaşlarındaki bir çocuk gibi olmuştu. Orada da sadece kapı aralığından görebilmiştik, bizi içeri almadılar. Yalvar yakar hanımını beş dakikalığına içeri aldılar. Beş dakikalık görüş bittikten sonra tekrar Ankara'ya döndük. Uzun uğraşlardan sonra ağabeyim Ankara'ya getirildi. Ağabeyimin en büyük sıkıntısı, okumak istediği Doğruhaber gazetesinin kendisine verilmemesi ve gazetenin iptal edildiği yalanını söylemeleridir. Müslüman olan bir hükümet var ama Müslümanlara hiçbir faydası yok. Bu aralar sesinizi çıkardığınızda, KHK'larla istediklerini yapıyorlar. 20-25 yıldır cezaevlerinde mağdur edilen Müslümanlar var." şeklinde konuştu. (Nizamettin Aşkin - İLKHA)


























 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.