Selahaddin YILDIRIM
Bana değmeyen yılan bin yaşasının ibretlik hikayesi
İnsan sorumluluk(emanet) almış bir varlıktır. Yaptıklarımızdan sorulacağımız gibi -yapmamız gerektiği halde- yapmadıklarımızdan da sorulacağız. Müslüman kimsenin, olup bitenlere seyirci kalma gibi bir lüksü olamaz. İşte; ayrımcı, bencil, başkalarının başına gelenlere duyarsız tavrın ne sonuçlar getirdiğini anlatan kıssalardan birine göz atalım bugün:
"Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi açtıklarını gördü. Kendi kendine:
-"İçinde hangi yiyecek var acaba ?" diye düşündü.
Bir süre sonra gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu anladığında yıkılmıştı.
-"Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var!" diye bağırarak telaşla bahçeye fırladı.
Minik fareyi telaş içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç bir tavırla başını kaldırdı ve gıdakladı:
-"Zavallı farecik... Bu senin problemin, benim değil. Hem biz aynı türden değiliz. Git sana kendi türünden farelerden yardım iste. Bana ve türüme bir zararı olamaz o küçücük kapanın" dedi.
Tavuktan destek bulamayan farecik bu sefer telaşla koyunun yanına koştu ve
-"Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var!" diye adeta çırpındı. Koyun anlayışla karşıladı ama,
-"Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka yapacağım bir şey yok. Dualarımda olacağından emin ol; Allah sana yardımcı olsun" dedi.
Minik fare çaresizlik içinde ineğe döndü ve
-"Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var!" dedi.
İnek;
-"Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama beni ilgilendirmiyor. Hem seni ilgilendiren bir soruna el atarak hepimizi besleyen ev sahibinin gazabını üstüme çekmek istemem" dedi.
Sonunda farecik, başı önde umutsuz şekilde eve döndü. Çiftçinin fare tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak zorunda olduğunu anladı....
O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardı. Minik farecik aç ve susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacaktı ki birden bir ses duyuldu. Gecenin sessizliğini bölen gürültü, fare kapanından geliyordu. Çiftçinin karısı, ne yakalandığını görmek için yatağından fırladı ve mutfağa koştu.
Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark edememişti. Kuyruğu kapana kısılan yılanın canı yanıyordu ve aniden çiftçinin karısını ısırdı.
Çiftçi, karısını apar topar doktora götürdü. Doktor, zehiri temizledi, sardı. Çiftçi karısını eve getirdi, yatırdı. Karısının ateşi yükseldi ve bir türlü düşmüyordu. Kadıncağız ateş ve ter içinde kıvranıp duruyordu.
Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu herkes bilir, çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu ve tavuğu kesti. Karısı taze tavuk suyu çorbasını içti, biraz kendine geldi.
Karısının hastalığını duyan komşular ziyarete geldiler. Onlara ikram etmek için çiftçi koyunu kesti......
Çiftçinin karısı gittikçe kötüye gidiyordu. Yılan, belli ki çok zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karısı iyileşemedi ve öldü. Cenazesine çok sayıda kişi gelince hepsine yeterli et sağlamak için çiftçi bu defa da ineği mezbahaneye yolladı.
Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğinden izledi. "
Evet birisi, sizi ilgilendirmediğini düşündüğünüz bir tehlike ile karşı karşıya ise hepimizin aynı tehlikede olabileceğini hatırlayalım. Toplum bir vücut gibidir. O vücudun herhangi bir yerine musallat olmuş bir tehlikeye karşı vücudu savunma durumundaki sistemin harekete geçip o tehlikeyi bertaraf etmemesi gerekir; aksi halde bütün bir vücudun tehlikeye maruz kalması kaçınılmazdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.