Abdullah KAVAN
Başbakan'ın gidişi
Başbakan Davutoğlu'nun “istifa kararı” Türkiye kamuoyu için bir sürpriz oldu. Her ne kadar daha önce de bu durumun hissedildiğini söyleyenler varsa da “istifa hamlesini” hiç kimse beklemiyordu. Tabii ki tüm değerlendirmeler medya önünde cereyan eden hadiseler üzerinden yorumlanıyor. Sahne arkasında olan biten farklı hesapların olduğu da muhakkaktır. Medya önünde konuşulan Davutoğlu-Erdoğan polemiği birçok nedene bağlanılıyor… Başbakanlık ofisinde HDP'yle gerçekleşen “Dolmabahçe” görüşmelerine karşı Erdoğan'ın “haberim yok” açıklaması fitili ilk ateşleyen hamle olarak görülüyor. Ardından Başbakan'ın çözüm süreciyle ilgili “2013 şartları oluşursa çözüm süreci yeniden görüşülebilir” söylemine karşı Cumhurbaşkanın “görüşülecek bir şey yok” demesiyle böyle bir ortamın hızlandığı kanısı var. Daha önceleri de Davutoğlu'nun Milletvekilliğini kastederek MİT müsteşarı Hakan Fidan'ın “yanımda olmasını isterim” açıklamasına karşı “adaylığını olumlu bulmuyorum” diyen Erdoğan'ın, bu isteği geri çevirmesi… Özellikle 12 Eylül 2015'teki Ak Parti'nin 5. kongresinde MKYK'da yer alacak isimler konusunda anlaşmazlık… En son Ak Parti genel başkanının, dolayısıyla başbakanın “il ve il başkanı atama yetkisinin” 50 MKYK üyesinden 47 sinin “kısıtlamaya yönelik” oy kullanması, bardağı taşıran damla olarak yorumlanıyor. Cumhurbaşkanına yakın isimlerce hazırlanan “pelikan dosyalarının” sosyal medya'ya düşmesi Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında görüş farklılıkları değil de metot ve tercih farkı olduğunu ortaya koydu ve bu konuda bir karar alma noktasına getirdi…
Bu noktaya geldikten sonra Davutoğlu'nun önünde üç tane seçenek söz konusuydu. Bunların ilki, MKYK üyelerinin tamamını değiştirmesi olabilirdi ki bu Ak Parti için ciddi sıkıntılara sebebiyet verecekti. Ak Parti'nin çekirdeğini oluşturan MKYK üyelerinin azledilmesi tam bir fitneyi doğuracaktı ki Davutoğlu böyle bir karar almaktan imtina etti. Diğeri ise, mevcut şartları kabul edip çalıştığı MKYK üyelerinin kendisiyle samimi olmadığını kabullenerek yola devam edebilirdi ki kendi deyimiyle “yoldan önce yol arkadaşı” diyerek bunu kabul etmedi. Üçüncü seçenek ise “AK Parti'nin daha fazla yıpranmaması için” istifa yoluydu ki bu yönde bir karar alarak, olağanüstü kongre yolunu tercih etti. Davutoğlu'nun istifasının kendi kararı olduğu, Tayyip Erdoğan'ın kararı olmadığını düşünüyorum. Tabi bundan sonra Ak Parti içerisindeki rolü ve siyasete aktif devam etmesi taban için önemli bir mesaj barındıracaktır.
Muhalefetin bu hadiseye bakışı ve Davutoğlu'na “güzellemeler” göndermeleri de gariptir doğrusu. Daha önceleri onu bir kaşık suda boğmak isteyenler ve ona söylemediklerini bırakmayanlar bir anda onun hamisi kesilmeye başladılar. Kılıçdaroğlu'nun “Davutoğlu'na hakkımızı helal ediyoruz” açıklamasının yanında Bahçeli'nin, “Davutoğlu'nun gidişini hazmedemiyorum” açıklamasıyla tam bir asparagas siyasetin tipik örneklerini oluşturdular. Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerinden siyaset üretmeye ve kim olursa olsun da “o” olmasın mantığıyla yol almaktalar. Mantıklı siyaset üretemeyen böyle bir muhalefetin tabandan prim bulacağını düşünmüyorum.
Bundan sonra ne olacak? Sorusuna gelince… AK Parti daha önceleri de böyle pozisyonlarla karşılaştı. Özellikle Abdullah Gül üzerinden böyle polemikler yaşanmıştı. 7 Haziran seçimlerinde oluşan bu farklılık hissedilse de 1 Kasım seçimlerindeki sonuç AK Parti için oluşan olumsuz rüzgârı tamamıyla aldı götürdü. Kanaatimce Tayyip Erdoğan olduğu sürece ve karşısında da böyle bir “ana muhalefet” olduğu müddetçe AK Parti'nin başına hangi isim gelirse gelsin fazla bir şey değişmeyecek. Alternatif “siyasi ağırlık” üretemeyen ve bugünlerde gündemde olan “düşük profil” simalarla dengeyi değiştirmeleri zor gözüküyor. Kulislerde konuşulan ve AK Parti'nin başına muhtemel gelecek olan Binali Yıldırım, Bekir Bozdağ ve Numan Kurtulmuş arasında bir ismin tercih edileceği düşünülüyor. Bu isimlerden kimin olacağı önemli değildir. Hangisi olursa olsun Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın direktifleriyle hareket edeceği kesindir. Yani gerçekçi bir bakış açısıyla diyebiliriz ki fiili olarak “başkanlık sistemi ”nin oluştuğu bir durum söz konusudur. Yeni hükümette de bunun resmiyet kazanması için her türlü adım atılacağı kesindir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.