Ahmet DEMİR
Bir Rus Filmi: “12”
2007 yılında Rusya da yapılan bu film, 1957 ABD yapımı “12 Kızgın Adam” filminin bir uyarlaması. İkisi de çok iyi ve aynı konuyu işlemiş. Ama “12” filmini daha yeni olması hasebiyle seçtik.
Filmde Rus asıllı emekli bir asker olan üvey babasını öldüren Çeçen bir çocuğun davası işleniyor. Özensizce yapılan bir yargılama sonucun bütün deliller de çocuğun aleyhinde olunca artık müebbet hapis cezasına çarptırılması için bir engel kalmamıştır.
Dünyanın pek çok ülkesinde de uygulanan jüri üyelerinin oy birliği ile vereceği kararın sonucu neredeyse bellidir ve tamamen formalite icabı işlerini yapmak üzere bir spor salonuna kapanırlar. Toplumun pek çok kesiminden tiplerin yer aldığı jüri üyelerinin işi gücü vardır ve bir an önce karara bağlayıp gitmek istemektedirler.
Oylama yapılıp yarım saat içinde kararlarını mahkeme heyetine bildireceklerini düşünen jüriyi bir sürpriz beklemektedir. Birisi “suçsuz” diye oy kullanınca iş sarpa sarar. Öfke, ön yargı ve kalplerde yer alan bütün hastalıklar drene olmaya başlar.
Önce biri karşı çıkar. Tek gerekçesi, bir insan hayatını ilgilendiren bir kararda öylesine özensiz bir şekilde karar vermeye hakları olmadığını düşünmektedir. En azında hakkında biraz düşünülüp onun da suçsuz olabilme ihtimalini göz önüne anlamalarını istemektedir.
Hikâye, otobanda hızla giden bir arabanın önce durması ve geri dönmesi gibi sarsıcı ve yıpratıcı bir etkiyle merakları celp etmeye başlıyor. Duyguları alt üst ediyor. Hayatımız boyunca verdiğimiz bir sürü karar ve ulaştığımız yargıların birçoğunun ne kadar da yanlış olabileceğini düşünme fırsatı buluyoruz. Her karar sonucu nasıl bir fırtınaya sebep olduğumuzun farkında varıyoruz. Kelebek etkisi gibi bizim için küçük; ama başkası için hayati olan karar ve yargıların oluşturduğu travmaların alt üst ettiği sağlıksız bir dünyada yaşadığımızı gözlemliyoruz film boyunca.
Filmin çok önem vererek üzerinde durduğu bir konu da milliyetçilik konusudur. Elbette bunu ırkçılık, kabilecilik, grupçuluk ve bilumum bütün ötekileştirme duygularına karşı yapılan bir gönderme olarak da görebiliriz. Kendinden olanı tut, olmayanı at durumu toplum olmanın temeli olan adalete vurulacak en yıkıcı darbedir. Bu duyguların ayyuka çıktığı toplumlarda huzuru bulmak bir yana, yaşam umudu ve emniyeti dahi görmek mümkün değil. O kadar çok örnekleri var ki saymakla bitmez. Halep'i hatırlayıp mevzuyu değiştiriyoruz.
Bir diğer dokunduğu konu da adalet sistemine getirilen eleştiri konusudur. Suçsuz yere heder olan hayatlar… Ve zindanlarda suçsuz yere bir ömür yatan mazlumları hatırlayınca kalem kuruyor, dil lal oluyor ve susuyoruz…
Aksiyon beklentisi içinde olmadan, soluksuz izleyeceğiniz bir film. Yozlaşan toplumun bireylerinin birer prototipini bir yere kapatıyor ve tek tek hepsinin içindeki hastalık ve yarayı jüri masasına yatırıyor. Kazıdıkça kazıyor, kaşıdıkça kaşıyor ve hepsi de eteklerindeki bütün taşları döküyorlar. Özünde iyi olan insanın çevresel faktörler ve nefsani dürtülerle beraber nasıl canileştiğini ibretle seyrediyor ve kendimizden örneklerini düşünerek ürperiyoruz...
İzlemediyseniz hafta sonu için iyi bir seçim, şiddetle tavsiye ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.