Bir Yeni Mesaj
"Allah’ım, söylenecek her sözü bildiğin için, söylemekte güçlük çekiyorum. Sana âyan olan hali sana sunmak ne haddime, ben acziyetimin ispatını sana bildirmek istiyorum, biliyorum onun da bilgisi katındadır.
"Allah’ım, söylenecek her sözü bildiğin için, söylemekte güçlük çekiyorum. Sana âyan olan hali sana sunmak ne haddime, ben acziyetimin ispatını sana bildirmek istiyorum, biliyorum onun da bilgisi katındadır. Ama ben ikrar etmek, böylece kendime duyurmak ve bu yol ile kendimi de ikna edip bir ferec kapısı bulmak istiyorum." böyle diyerek başlamıştı duasına saçları ağarmış adam.
Var olan durumun Rabbimizden âyan olduğu, tüm detayları ile onun tarafından kaydedildiğine iman etmiş bir ümmetiz. Bu durum bizlere çok büyük bir kalbi mutmainlik ve eşsiz bir teselli vermektedir. Yalnız bu durum, yaşananlara kör kalıp zaten Allah Teâlâ her şeye kadirdir ve o gerekeni yapar bakış açısı ile hayatımızı devam etmemize sebebiyet vermemeli. Çünkü inanmış kişi bilir ki neticelere götüren şey sebeplerdir.
Filistin'de ilk gününden bugüne değin yaşanan olaylarda inen her bombanın insan olan herkesin yüreğine de saplandığı müteekkid olduğumuz bir hakikat... El hâk zulmün ciğer parelerimizi alıp canımızdan can kopardığı, orda yaşanılan acının rengini kendi benliğimizde de bulduğumuz doğrudur... Peki ya acının, hüznün vermek istediği ders... Daha açık bir ifadeyle Kudüs'ün, Gazze'nin, mücadelenin haykırdığı hakikatler... Devamsızlıktan veyahut ehemmiyetsizlikten dolayı bu dersten kalacak olan veya kalma riski ile karşı karşıya olan ben, sen ve ümmet...
Nimetin vermek istediği mesaj ile imtihanın iletmek istediği mesaj... Diplomalı olduğu halde okuyamayan insan...Mali kazanç ile manevi kazanç... Değerlere sahip çıkmak ya da bilinçsizlikten yadırgamak...İman ile inkar meselesi... Müslüman olmak, Müslüman kalmak... Kalbi atan veya duran bir insan... Hakkı müdafaa eden, bu ibadetten yüz çeviren... Zillete boyun eğen ile İzzet savaşı veren... Kukla olan veya kukla pazarlayıcısını hedef alan... Farklar ve onun çerçevesinde yaşanılan hayatlar... Tercihiyyet formu, işaretlenen şıklar...
Düşünelim, mesaj kutusuna gelen ve okur tarafından okunmayan gönderi ne hisseder?
İman eden kişi her şeyin öncesinde acımayı, onlar için salt bir hüzün duygusu taşımayı bırakmalıdır. En zor ve sıkıntılı durumlarda bile mümin, bu durumun kattığı güzelliklere kör kalmamalı, krizi fırsata çevirmeyi başarmalıdır. Zira yalnızca sorunun zorluğuna odaklanan cevabı ya bulamayacak ya da cevaba giden yolu kendi zorlaştırmış olacaktır. Her şeyin bidayetinde en önemli şey, taşıdığımız niyet, olduğumuz taraf ve bunların kazanımları...
Martin Lings’in ‘On birinci Saat’ kitabından konuyla ilgili şöyle bir cümle geçer: “İyi insan, bırak kendine acımayı ve yaşadığın dünyadan sızlanmayı! Sen, zalimler arasında yer almayı seçmediğin için, zaten mükafatını almış değil misin?”
Bulunduğumuz konum sonrasında ehemmiyet arz eden şey, küfre karşı şiddetli, kendi aramızda ise merhameti kuşanmamızdır. Allah Teâlâ buyuruyor: “Muhammed, Allah’ın Resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir.” (Fetih Suresi/48)
İşte bu müminin onurunun özetidir... Söz konusu olan Gazze ve Filistin işte tamamen bu ayetin vaat ettiği mükâfatın muhataplarıdırlar... İman ettim deyip sevmediğimiz, kin beslediğimiz, zulmüne rıza gösterip merhamet göstermediğimiz Müslüman kardeşlerimiz varsa teessüf ile belirtmem gerekir ki biz bu onurdan kaldık, sınır dışı edildik demektir... Küfre karşı yek parça olduk mu? Tüm mazlumların yanında bulunduk mu? Aynı acıyı onlar için de hissettik mi? Yoksa zalime zalim, mazluma mazlum dememizi taassubumuz mu belirledi? Acep, İzzet kelimesini edebiyatımıza çok alıp, hayatımızdan def mi ettik? Kim bilir belki de Gazze ümmetin izzetini ihya etmeye niyetlidir...
Arkadaşı ile “kelime ve sana çağrıştırdığı şey" oyununu oynayan delikanlıya bu sefer İzzet kelimesi denk gelince duraksamadan Kudüs Murabıt(a)ları cevabını verdi.
Gözden kaçırmamamız gereken önemli bir nokta da şu ki, yaptığımız, ilgilendiğimiz işimiz her ne ise onda derinleşmeli, faydasız ve gereksiz görmekten koşar adım uzaklaşmalıyız. Öğrenci isek öğrenim durumumuzda, hoca isek ilim konusunda, anne isek eğitim konusunda, baba isek ilgili işimiz ve aile hukukunda gelişim kaydetmeliyiz. Öyle ki düşman, her ne yaparsa yapsın bizi fiili işgal etse dahi psikolojik işgal edemeyeceğine ikna olmalıdır. Daha somut bir örnek vermek gerekirse, ekseriyetle çoğumuzun etkilendiği bir Filistin klasiğini örnek verebiliriz. Kudüs'ün muhafazası için mücadele eden binlerce çocuktan biri bulduğu ilk fırsatta kitaplarını açıp ödevlerini yapıyordu. Bu kare rehavetin battığı, bıkmış, hedef belirlemekten bile müstağni eden insanımıza, Müslümanlara birer mihenk taşı olmalıdır. Yaptığımız işe herkesten önce biz kıymet biçmeliyiz.
Şu resme bakarken ne görüyorsun? diye sordu, ilgili resmi göstererek. İslam ümmetinin sorunlarının cevabını diyerek yanıtladı onu yanındaki...
Alınması gereken bir diğer mesaj da musibetler anında takındığımız tavır ve aldığımız hal... Filistin bu konuda da bir mektep mesabesinde olup ümmete sabır ve metanet dersi vermektedir. Bu durumu her şehit ailelerinde, her malı kesada uğrayan veyahut her yaralanan ile azalarından birini kaybedende bulmak mümkündür... Hepsinin ortak sözü şudur, her halimize elhamdülillah... Bu yalnızca iman ehlinin elde ettiği bir teslimiyettir. Düşmana göre kazanç ve galibiyet cephanelik olup tamamen maddiyata bağlı iken Müslümanın kazancı Allah'a olan teslimiyetinden alacağı manevi ve paha biçilmez kazançtır. Ya biz de ki teslimiyet?
Küçük çocuk işgalcilerin kontrol noktasından geçerken bağırarak şöyle dedi: "Zafer bizim olacak, çünkü siz yalnızca dünyayı istiyorsunuz biz ise ahireti. Bizim ölülerimiz cennette sizinkiler ise cehenneme gidecekler. İşte o gün vay halinize.” Şaşkın ve korkmuş olarak arkasından baka kaldılar...
Evet, belirtmek gerekir ki din gününde zulmün son kullanma tarihi geçmiş olacak, o gün bazı yüzler aydın diğerleri ise bakılamayacak kadar korkunç olacak. Filistin’deki Müslümanlar bize o aydınlık yüzlü insanların sıfatlarını yaşantıları ile gösteriyorlar. Üzerinde tefekkür edilirse şayet, vermek istedikleri mesajlar nettir. Şimdi mesaj kutumuza bakma zamanı değil midir?
Son olarak, Gökhan Özcan'ın bir yazısından şu kesiti nazarlarınıza vermek istiyorum: “Ne yapacağız peki? ‘Ne yapacaksak yaşama tarzımızı değiştirmeden olsun bu!’ diyerek varabileceğimiz bir yer yok. O bombalar çocukların üstüne yağmaya, bizler de sosyal medyada isyan etmeye devam edeceğiz. Gerçekten değişmek gerekiyor, yaşama istikametimizi tamamen değiştirmemiz gerekiyor. Değişmeye tek tek değil, topluca karar vermemiz gerekiyor. Hakikatle her birimiz tek tek yeniden irtibata geçmeliyiz. Sözde değil, sözle değil, özle!”
İzzetli bir hayat sürdürmek duasıyla sağlıcakla kalınız!
Müzeyyen Sena TİTİZ
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.