Mehmet YAVUZ
Bravo Büyük Şeytan'a!
ABD Türkiye'ye ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyor. YPG'yi Fırat'ın doğusuna çekerek Türkiye'yi öfkesinden arındırmaya çalışıyor.
Hele bir de Türkiye'nin can attığı Münbiç'te beraberlik de sağlandı mı Osmanlı tokadı, yerini Beyaz Saray'a daha doğrusu Pentagon'a uzanmış ele bırakacak demektir.
Devrik Tillerson Türkiye'ye geldiğinde neler konuşulduğunu tahminlerden öte bilen yok. Zira ABD ile ilişkilerin ‘tamam ya da devam' noktasına geldiği böylesine kritik bir toplantıya ne tercüman alınmış ne de kâtip. Bütün teamüller rafa kaldırılarak tutanak da tutulmamış, tanığa da ihtiyaç duyulmamış.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Türkiye'nin, YPG unsurlarının Fırat'ın doğusuna çekilmesi ve Münbiç'te ABD ile beraber çalışmak şeklinde iki talebi olduğunu söyledi.
ABD'nin bunları kabul etmemesi için hiçbir neden görünmüyor, zira ABD için esas önemli olan Fırat'ın doğusu. Deyre'z-zor bölgesi, Suriye'nin petrol rezervlerinin nerede ise tamamına sahip. YPG ise DAİŞ'e karşı mücadele ve kanton kazanımı kılıfı altında ABD adına bu petrol kuyularının bekçiliğini yapacak gibi görünüyor. Burada esas belirleyici olan ise ABD'nin Türkiye'nin bu her iki talebini neyin karşılığında kabul edeceğidir.
Devrik Tillerson, Külliye'deki tanıksız, tutanaksız, tercümansız ve kâtipsiz toplantıyı deşifre eder mi, bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var, o da Türkiye'nin Astana süreci müttefiklerinin bu gizli kapaklı işlerden hiç de hoşlanmadığını açıkça belli ettirmeleridir.
İşin hakikatinde ABD'nin Fırat'ın doğusunda kalıcı olma adına yapmayacağı hiçbir şey yok. Buna Münbiç'i ve Afrin'i tamamen gözden çıkarma ve YPG'yi Türkiye açısından tolere edilebilir bir noktaya getirme de dâhil.
Zira hem on üç adet üssünün tamamı ve petrol kuyuları burda hem de olmazsa olmazlardan olan siyonistin güvenliği söz konusu.
İşbu güvenlik sebebi iledir ki Tillerson'un Lübnan'da Cumhurbaşkanı Mişel Avn'la yaptığı görüşme sonrası, "israil'in, Lübnan'ın deniz sahasında hak iddia etmesini reddettiklerini” belirtmesi, bardağı taşıran son damla oldu.
Son dönemde ABD dış politikasının en etkili ismi olan ve israil-Filistin sorununu çözecek barış planı(!) üzerinde çalışan siyonist damat Kushner, çoktandır beklediği uygun zamanın geldiğine inanarak Tillerson'un fişini çekti.
15 Temmuz darbe girişiminde attığı tweette Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı “İslami totaliter bir diktatör” olarak niteleyen eski CIA direktörü yeni dışişleri bakanı Pompeo'nun cibilliyeti ise yeni konsepte son derece uygun.
Kushner'le paranoya derecesindeki bir İran karşıtlığında buluşan Pompeo aynı zamanda katışıksız bir israil dostu ve Ortadoğu denilen İslam Dünyası'na bakışını sadece israil'in güvenliği penceresine hasretmiş biri.
Tillerson'un kovulup yerine Pompeo'nun getirilmesinin, Trump'ın Körfez'deki yeni projesi Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'la görüşmesinden hemen önceye denk gelmesi; İran'ın Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'de durdurulması stratejisinin bir an önce devreye konulmak istendiğini göstermektedir.
Bu gelişmelerin ABD'nin elçiliğini israil'in kuruluş yıldönümü olan 14 Mayıs'ta Kudüs'e taşıma ile başlayacak olan “Dünya İmparatorluğu” veya “Büyük israil Devleti'ni ilan” sürecinin artık fiilen başlama arifesine denk gelmesi ise hiçbir şekilde tesadüf değil.
Bravo Büyük Şeytan'a! Şeytanlık vasfının bütün gereklerini cömertçe yerine getiriyor.
Bir taraftan 15 Temmuz'la parçalamaya çalıştığı Türkiye'yle anlaşmaya ve onu Rusya'ya kaptırmamaya çalışırken diğer yandan YPG'yi yanında tutmaya, bir diğer yandan da İran'ın bölgesel nüfuzuna karşı ortak cephe oluşturmak gibi imkânsız şeyleri başarmaya çalışıyor.
Hele hele 15 Temmuz'daki rolünü Münbiç'te beraber çalışma lütfu ile unutturup Türkiye'ye önceliğinin ‘Esad'dan kurtulma' ve ‘Pers yayılmacılığını önleme' olduğunu bir kez daha kabul ettirirse İblis'in pabucu sahiden dama atılmış olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.