"Bu durum ümmet için cepheye gitme sebebidir"
Doğu Türkistan'ın önde gelen isimlerinden olan Abdulahad Mahdum'un, işkence gördüğü Çin hapishanesinde 86 yaşında şehit edilmesinin ardından İstanbul Fatih Camii'nde gıyabi cenaze namazı kılındı.
Çin zulmü altında binlerce kişinin şehit olduğu Doğu Türkistan’ın önde gelen âlimlerinden Abdulahad Mahdum’un şehit edilmesinin ardından, İstanbul Fatih Camii'nde yüzlerce kişi tarafından gıyabi cenaze namazı kılındı.
Prof. Dr. Celal Erbay'ın kıldırdığı gıyabi cenaze namazına, Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği yetkilileri, Siyer Vakfı Yetkililerinden Ali Hoca Ali ve HÜDA PAR İstanbul Milletvekili Adayı Erdal Elibüyük de katıldı.
Cenazede şehidin yakın arkadaşı olan Ali Hoca Ali şehidin hayatından kesitler aktardı.
Hoca Ali, merhumun istiklal ateşinin ilk kıvılcımının atıldığı 1931 yılında doğduğunu ve 1933 senesinde Şark-ı Türkistan İslam Cumhuriyeti'nin kurulduğunu söyledi.
Hoca Ali, adında ve bayrağında İslam olan tek Cumhuriyetin Doğu Türkistan olduğunu söyleyerek “Bu devlet kurulduğunda uzun yıllar minarelerinde ezan okunamayan ülkede ezan okundu. Doğu Türkistan semalarında ezan yankılanmaya başladı. Bayrağımız dalgalanmaya başladı. Doğu Türkistan’dan selam olsun mesajları gelmeye başladı.” dedi.
"4 yaşında zindanla tanıştı"
Hoca Ali, “Doğu Türkistan dediğimizde, Abdülahad Mahdum dediğimizde, şehit dediğimizde esasen şunu söylüyoruz: 20’nci yüzyılda sahabe hayatını yaşayan Kur’an talebesiyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Merhumun Doğu Türkistan’da doğumundan sadece dört yıl sonra ilk tanıştığı yer zindandır. Annesi ve akrabalarıyla beraber bu dönemin zalimleri tarafından dört yaşında çocukken zindanlara atıldı. Ama o bir Kur’an talebesiydi ve zindanı kendisine bir Medrese-i Yusufiye yaptı. Çünkü zalimler diyorlar ki 'Biz bunları zindanlarda çökerteceğiz, bunları ezeceğiz, onların maneviyatını, ruhaniyetini cesede çevireceğiz.' Asla! Hazreti Yusuf gibi burayı bir Medrese-i Yusufiye benimsedi.” ifadelerini kullandı.
Hoca Ali şehit Abdulahad Mahdum’un 17-18 yaşlarına geldiğinde tekrar Medrese-i Yusufiye ile tanıştığını söyleyerek “Doğu Türkistan gibi bir coğrafyada yaşıyorsanız ve derdiniz İla-i Kelimetullah ve ümmetin istikbali ise sizler için iki mekan vardır. Biri açık hava hapishanesi olan memleket, diğeri kapalı mekânlar olan zindanlardır. Değişen hiçbir şey yok! Merhumun hayatında da bunun birçok örneğini görmekteyiz. İkinci kez hapse girdiğinde hapse girme gerekçesi şuydu: 'Sen Mehmet Emin Buğra'nın Doğu Türkistan tarihini okudun. Bunları insanlara okuttun.' diyerek içeri aldılar. 'Şark-ı Türkistan' kitabı Çin tarihinde atom bombası olarak geçiyor. O kitaptan bir pasaj okuyanlar 5 yıl, 10 yıl, 15 yıl cezaevi yatıyorlar.” şeklinde konuştu.
En son defa cezaevinden çıktığında Mahdum’un yaşının 70 civarında olduğunu belirten Ali, “Akrabaları diyor ki 'Mahdum biraz dinlensen sonra devam etsen olmaz mı?' Mahdum cevaben, benim hayatımın 19 senesi cezaevinde geçti. Sekiz yıl da kaçak olarak yaşadım. Her anım, her dakikam benim için değerlidir. Rabbim beni bu yaşta gözü görüyor, kulağı duyuyor, eli tutuyor bir şekilde bu hapishanelerden kurtardıysa bir hizmet içindir. Kur’an içindir, davası içindir. Benim beklemeye tahammülüm yok. Dinlenmeye, istirahat etmeye zamanım yok.” ifadelerini kullandı.
"Ezana hasret yaşıyorlar"
Ali şehitle yaşadığı bir anısını ise şu şekilde anlattı.
“1998 yılında memleketten ayrıldıktan 18 sene sonra ilk defa onu ziyaret edebilmek nasip oldu. Gittiğimde çalıştığını söylediler. 70 yaşında ve çalışıyor. Öğlen sıcağında acaba ne iş yapıyor diye merak ettim. Bir sokağa geçtim baktım. Üzerine beyaz bir tulum giymiş, duvar örüyor. Beni görünce hemen ellerini yıkayıp gelip sarıldı. Bu durumu sordum. Cevap vermedi, sadece gökyüzüne bakarak 'Öğlen namazı vaktidir.' dedi. Şaşırdım çünkü ben Türkiye’de büyüdüm ve her vakit ezanı duyuyordum. Fakat Türkistan’da güneşe bakarak namaz vaktinin girdiğini öğreniyorlardı. Çünkü orası Doğu Türkistan. Doğu Türkistan ezana hasrettir.”
Gıyabi cenaze namazına katılan HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Adayı Erdal Elibüyük ise yaptığı konuşmada "Doğu Türkistan’la aramızda on bin kilometre mesafe olsa da yüreklerimiz ve gönüllerimiz çok yakın." dedi.
Elibüyük “Peygamber Efendimiz 'Âlimin ölümü alemin ölümü gibidir.' buyuruyor. Her bir alim öldükçe alem de ölüyor. Âlimin akıttığı kanda alem yeniden dirilir. Mesafeler çok uzak olsa da size gerektiği gibi kardeşlik yapmamış olsak da bugün şehidimizin vesilesiyle bir araya geldik. Acınızı yüreğimizin en derinliklerinde hissediyorum.” şeklinde konuştu.
"Türkiye bu zulmü durdurmak için harekete geçmeli"
Elibüyük sözlerine şöyle devam etti: "Biz Doğu Türkistan’ı ya şahadetler ya muhaceretler ya da Türkiye ile Çin hükümeti arasında kurulan diyaloglar üzerinden duyduk. Buradan Sayın Cumhurbaşkanı ve hükümet yetkililerine bir kez daha sesleniyorum. Lütfen soydaşlarımızın ve dindaşlarımızın haklarını bir an önce hükümet nezdinde gündeme alınız. Bunu hiçbir şekilde pazarlık konusu yapmamanız ve Türkiye’deki kardeşlerimizin başta eğitim hakkı olmak üzere bütün haklarını bu memlekette yaşayan bütün unsurlarla aynı hak ve hukuklara ulaşması için bir an önce gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiği çağrısını yapıyorum. Şehidimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Sizleri en derin saygı, sevgi ve muhabbetlerimle kucaklıyorum. Rabbim inşallah Doğu Türkistan’da Çin zulmünden kurtulmayı ve özgürce yaşamayı nasip etsin.” dedi.
"Bu durum ümmet için cepheye gitme sebebidir"
Programda basın açıklamasını yapacak olan Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Hidayet Oğuzhan, basının gelmemesine tepki olarak basın açıklaması yapmayacağını ifade etti.
Oğuzhan, ancak yine de söyleyecek birkaç sözüm var diyerek şu konuşmayı yaptı.
“Ben basın açıklaması yapmayacağım. Çünkü ben değer verdiklerimi göremiyorum. Çünkü sesimi ileteceğim derdimi anlatacağım medya yok burada. Bundan dolayı ben Doğu Türkistan’daki olayları özet bir şekilde sizlere aktaracağım. Oradaki insanların dış dünya ile olan ilişkileri tamamen koparıldı. Seyahatler kısıtlandı. İnternet aracılığıyla olan olayları aktarmalarına izin verilmiyor. Oradan bahsedecek mecalimiz kalmadı, biz bunları anlatmıyoruz. Biz yok oluyoruz, iç kanaması yaşıyoruz, kırmızı odadayız, bize bakın, vicdanınızın sesini dinleyin. Bugün biz Allah’ın huzurundayız ve haykırıyoruz, medya yanımızda olmayabilir, güçlü insanlar, esnaflar yanımızda olmayabilir ama herkesi idare eden, kalpleri elinde bulunduran Rabbimize şikâyet ediyoruz. Allah'a emanet ediyoruz. Artık biz bize düşeni yaptık. Bizim annelerimiz, bacılarımız Doğu Türkistan'da ellerinden geleni yaptılar, onlar tecavüze uğruyorlar. İstedikleri zaman taciz ve tecavüz olaylarını gerçekleştiriyorlar ve senin iznin olmadan kızını alıyor. Eğer aile direnirse Çin’in yapmış olduğu Nazi kamplarında benzer hapishanelere atıyorlar. Bu, ümmet için cepheye gitmeye sebebiyet verecek bir durumdur. Bizi kendi halimize bırakanlar düşünsün. Allah’ın huzuruna gittiğimiz zaman, onun mizanında yazacakları düşünerek buradaki safını belirlesin. Biz buralarda bunları anlatırken Doğu Türkistan da her gün binlerce kişi şehit oluyor.” ifadelerini kullandı.
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.