Dusaid Mollazade
Bugünün Kürtçe’yi İyi Anlamayanları
Bir ev sohbetindeyiz. Gelmesi gerekip gelmeyenler olduğundan az kişiyiz. Türkçe-Kürtçe karışık bir muhabbet faslı. Ardından Riyâzu’s Salihîn’den bir ders yapmak üzere bir arkadaşımız başlıyor. Allah kabul etsin. Ders bittikten sonra arkadaşa dert yanıyorum:
-Riyazu’s Salihîn’in Kürtçesi de var. Dersimizi ordan yapsaydık daha iyi olmaz mıydı?
-Elbette iyi olurdu. Ancak arkadaşlar Kürtçe’yi iyi anlamazlar. Ayrıca aramızda senden başka kitabı Kürtçe olarak iyi okuyabilen biri yok. Maalesef içimiz acıdığı halde vaziyetimiz bu.
-Abêm! Her birimiz devletin okullarında 15-20 yıl okuduk. Bilmediğimiz bir dili sıfırdan öğrendiğimiz halde kendi dilimizi unutulmaya terk ettik. Yazık değil mi! “Her lisan bir insan” demişler. Az bir çaba ile lisanımızı kurtarabilecek iken, onu ölüme terk etmek cinayet değil midir? Bugün Kürtçe konuşabildiği halde “okuma-yazmasını bilmiyoruz” diyenler, bir haftalık eğitimle kolaylıkla Kürtçe okuru olabilirler. Kitap okudukça da açılır. Dil yoluyla kendisi olmayı, kendini bilmeyi gerçekleştirebilecek müthiş bir yol tutar.
Ayrıca bugün iyi anlamıyorum diye Kürdçe’den uzak duran arkadaşlar her geçen günde zayıflayacak. Neticede Kürtçe’den tamamen kopacaktır.
Mesela Risale-i Nurlar okunduğu zaman dilin ağırlığından ötürü çok az anlaşıldığı halde binlerce insan bu güzel eserden istifade etmekte, feyiz almaktadır. Hatta Hayrat Neşriyat çevresindeki cemaatte müşahede ettim ki Risale-i Nur’un Osmanlı Dilinin öğrenilmesine vesile olması cihetiyle onlar milli bir histen mütevellit ayrıca Risalelere sarılıyorlar.
Bidayetinden beri küfür ve zulümleri malum olan bu sistem karşısında mazlumdan yana fiili bir reddiyede bulunmalı değil miyiz? Şehid Şeyh Said’i idam eden, Nursi’yi ömür boyu zindan eden, dilimize kart-kurt deyip milletimizi inkar edenlerin karşısında okunacak Kürtçe bir kitap küfre karşı cihad mesabesindedir. Görüyorsunuz ki 100 yıldan fazladır asimilasyon politikası yürütüp Kürdün dili, dini, kültürü ile var olmasına karşı imha amacı güdülüyor. Boyun bükmek, kabullenmek zillet değil midir? Yani Riyazu’s Salihîn’in veya başka bir neşriyatın Kürtçesi varken Türkçesine tahammül etmek bize yakışmıyor. Bu gayretimize dokunmalıdır. Aksi halde küfrü ve zülmü malum bu rejime muvaffakiyet, Şeyh Said’in evlatlarına mağlubiyet düşecektir. O vakit Allah’a karşı mazeretimiz kabul edilmeyecektir.
Mesela şimdi bildiğin Kürtçe’ye eşit bir Arapça biliyor olsaydın bir çok övgü ve tebrik alır prestij kazanırdın. Ders yapacak olsan zorlansan bile eline Arapça kitabı alır, izah ede ede anlatırdın. Ancak kendi dilin Kürtçe’ye bu kıymeti vermemek çelişki değil midir? Yazık, günah değil midir? Din û millete düşman olanları mesrur etmek değil midir? Neden gayretimize dokunmaz!?
Kıymetli Abêm, biz İslam’ın davetçileriyiz. Bu Din’in dertlileriyiz. Bu halktan başlayarak tüm insaniyete doğru bir misyonumuz, bir mesajımız var. Bakınız Rehberimiz, Yüce Kitabımız İbrahim Suresi 4. Ayette ne buyuruyor
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِه۪ لِيُبَيِّنَ لَهُمْۜ فَيُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
“İstisnasız her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara açık açık anlatsın; bundan sonra Allah dilediğini sapkınlık içerisinde bırakır, dilediğini de doğru yola iletir. O, güçlüdür, hikmet sahibidir.”
Biz Kürdüz, bu halk(memleketim Batman) Kürd. Her Kürd’ün yüreği elinden kayıp giden dili, kültürü, tarihi için sızlamaktadır. Bu halkın derdi dili olmuştur. Neden bu halkın derdi ile dertlenmeyiz. Esas Rehberimiz olan Yüce Kitabımızın bu ayeti açıkça buna işaret etmiyor mu? O yüzden dil hususunda avamın da hassın da önünde olmalıyız. İnanıyorum ki halkın diline sahip çıkmanın, halkın dilinde okumanın-konuşmanın-yazmanın ayetin de işaret ettiği gibi hikmeti, bereketi bol olacaktır. Belki devletin, resmiyetin, rejimin hoşuna gitmez; ancak halkın kapısına gönlüne yollar açacaktır. O vakit halkımıza karşı rejimin zihniyetine eş küfri gayeler ve çalışmalar yürüten hainler ardımızda kalacaktır.
Doğru, epey geç kaldık. Ancak bir tek kişi bile kalsa mücadeleden vazgeçmemeliyiz.
O halde bilmeyenler acilen en az bir Kürdçe kursu ile öğrenmeye başlamalıdır. Youtube’ta da, piyasada da bu konuda yeterince materyal mevcuttur. Yeterki isteyelim.
Öğrenmeyenler ise iyi bir dinleyici olabilirler. Dersi verenin, anlatıcının Kürdçe hususunda motivasyonunu sağlasınlar. Kürdçe talep etsinler.
Yazımızın başlığına dönersek; Bu günün Kürdçeyi iyi anlamayanları, tedbiri bugünden alınmazsa yarının hiç anlamayacakları olacaklar. Bu günün hâlâ Kürd olanları yarının müstakbel Türkleri olacaktır.
Elbette derdimizi yazacak kelimelerimiz bitmedi. Ancak kafî demek usul ve adettendir. Tekrar başka bir yazıda görüşmek ümidi ile Allah’a emanet olun. Allah’ın emanetlerini de koruyun, kollayın, sahip çıkın. Dil gibi, kimlik gibi, evlat gibi, zevcat gibi…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.