Çocuk ve Teknoloji
Serbest zaman etkinliğinde şiddete meyilli bir öğrencimin (6) halasının telefonunda oynadığı PUB-G isimli oyunda öldürülen bir adamı arkadaşlarına canlandırdığını izledim dehşetle.
Serbest zaman etkinliğinde şiddete meyilli bir öğrencimin (6) halasının telefonunda oynadığı PUB-G isimli oyunda öldürülen bir adamı arkadaşlarına canlandırdığını izledim dehşetle. Kurşunla vurulan bir adam, yalpalayarak atılan birkaç adım, sendeleyip yüzü koyun düşen bir beden ve yerde son can çekişmeleri ile biten bir senaryo... Tüm bunlara şahit olan körpecik bir zihinden, drama tekniği ile harika bir şekilde yansıtılmasının dramıydı.
Bahsettiğim örnek teknolojinin bilinçsizce kullanıldığı çoğu ailede çocukların zihinlerinde mevcut bulunuyor maalesef. Bu durumlara istemsiz bir şekilde maruz kalan çocukların saf zihinleri, olayı kaydediyor, uygun ortamı bulduğunda da onu hemen dışa yansıyor. Bu şekilde çocuğun geleceği ve hayata bakış açısı büyük ölçüde etkilenebiliyor.
Diğer bir örneğim de sıklıkla okulda çantasını, suluğunu, okul araç gereçlerini ve kişisel eşyalarını unutan bir öğrencimle (6) alakalı. Dikkati çabuk dağılan, bir işi devam ettirme becerisi düşük olan ve genel olarak akranlarına oranla etkinliklerinde yavaş kalan öğrencime yaptığım veli görüşmesinde; çocuğun, okuldan sonraki vaktinin uykuya kadar olan kısmını TV izlemekle geçirdiği gerçeğiydi. Bu kadar saat televizyon izlemenin öğrencimin zekasının üzerindeki etkisinin dramıydı bu izlenimim de…
Bu örnek, maalesef çocuklarıyla ilgilenmenin, onların temel ihtiyaçlarını karşılama ve okuldan eve gönderilen ödevleri doldurma olarak gören ailelerin yaygın bir sorunuydu. Televizyonun ve telefonun pasif alıcısı olan çocuk, problemler ile karşılaşıp çözüm üretmediği, oyun ile bir şeyler inşa etmediği ve genel olarak zihnini kullanmadığı için gelişmeyen ve sürekli hazır alıp tüketmeye dayalı büyüyen bir zihin ile hayatının gelecek kısmını geçirmek durumunda kalıyor. Zihninde problem çözme mekanizmasını aktif olarak kullanmayan çocuk, ileriki yaşamında karşılaşacak sorunları çözme kabiliyetini edinme için gereken kritik dönemi de çoktan atlatmış olabiliyor.
Ve ne yazık ki, işin ahlaki ve uhrevi boyutuna değindiğimizde velilerden istemsiz ve umarsız birkaç onaylama sözcüğünden başka bir tepki alamıyoruz. Televizyonun, bireyin kişiliğinin oluşmasından değer yargılarına, sosyal ve aile ilişkilerinden tüketim alışkanlıklarına gibi birçok alanda çocukların istenmeyen yöne yönlendirebilme etkisi üzerinde herkes hemfikir gibi. Lakin iş sorumluluk almaya gelince kimsenin eli taşın altına gitmiyor maalesef. Zahiri anlamda İslami bir aile geleneğine sahip olan ailelerde bile sessiz kalınarak onaylama yöntemi ile çocuklar gayri İslami bir ahlak ve terbiye ile yetişebiliyor. Çünkü kendilerine modernlik ambalajında ihraç edilen popüler Gayri İslami kültürü kalpleri onaylamasa bile zihinleriyle süsleyip kabullenmiş bulunuyorlar sayın ebeveynler. Muhtevada İslami yaklaşımını yitiren, zihin dünyaları televizyon ve kontrolsüz internet alemi ile tarumar edilmiş bir neslin yetiştireceği yeni nesiller de maalesef pek sağlıklı nesiller olamayacaklardır.
Vahim durumun sosyolojik ve psikolojik yansımaları ile teknolojinin fetva ve takva boyutunu işin ehline bırakarak çocuk üzerinden yazımıza çözüm odaklı bir yaklaşım ile devam edelim biz. Tüm bu durumları göz önüne alarak "Teknolojinin kirli rengini çocuklarımızın göğünden temizlemek, okul öncesi ve ilkokul çağındaki çocuklarımıza uygun kurallar getirmek ve onlarla daha kaliteli vakit geçirmek" gibi başlıklara çözümler üretmeye çalışalım. Var olan kötü bir alışkanlığı yok etmenin yolu hiç şüphesiz ki bu alışkanlığın yerine iyi bir alışkanlık yerleştirmektir. Rahatsız olduğumuz TV ve telefon sürelerinin ne ile doldurulacağını belirlenmeden, yalnızca televizyonun fişini çekip çocuğa telefon yasağı koymak herhangi bir anlam ifade etmeyecektir.
Öncelikle evimizde muhakkak anlamda kurallarımız olmalıdır. Çocuğumuzun her isteğini yerine getirmek, ona zulüm olarak yeterlidir. Nerede duracağını bilen, başkalarının haklarına saygılı olan, aynı zamanda kendi hakkını koruyabilen bir çocuk yetiştirme kaygımız varsa kontrolsüz ve tutarsız bir aile modeli içinde olamayız. Evde çocuklarımızın yaşına uygun, uymaları gereken kuralları bulundurmak durumundayız. (Kurallarımızı çocuklarımız ile beraber belirlemek işimizi hayli kolaylaştıracaktır.)
Okul öncesi ve ilkokul dönemindeki bir çocuk telefonla en fazla 30 dk., TV ile 45 dk./1 saat vakit geçirmelidir. (TV izleme süresi tek seferde değil aralıklı olmalıdır.) Bu süre ebeveyn denetiminde ve kesinlikle belirlenen bir vakitte yapılmalıdır. (Vaktin çocukla beraber kararlaştırılması faydalı olacaktır.)
Çocuğumuzun zekasını geliştirebileceği, ilgi alanlarına uygun seçenekler sunulup kendisiyle bu şekilde kaliteli vakit geçirilmelidir. Zihnindeki problem çözme mekanizmasını aktif kullandırmalıyız. Kulağa zor gelen bu cümle aslında çok verimli ve kullanışlıdır. Deney etkinliklerini çok seven çocuklarla basit deneyler yapıp sorularla çocukların zihinsel becerileri geliştirilebilir. Ya da çocuklara hikâye anlatıp hikâyeyi yarıda keserek 'kahramanın başına gelen sorunun kendisinin başına gelseydi nasıl çözebilirdi?' gibi yöntemler ile bir durum üzerine düşünme ve çözüm üretme becerileri de geliştirilebilir. Birlikte legolardan, oyun hamurundan vs. bir yapı inşa etme yöntemi ile çocukların başarı güdüleri pekiştirilebilir. Aynı minvalde, drama çalışmaları ile çocuktan örnek bir olayı spontane canlandırmasını isteme, kendisinde resim çizmesini isteme, onunla açık hava etkinlikleri yapma, bol bol oyun oynama vb. daha birçok şekilde çocuklarımızın çok yönlü bir şekilde gelişimini sağlamamız gerekmektedir.
Bir önemli nokta olarak bu başlığa şunu da ekleyebiliriz. Evimizde var olan problemleri çözerken ebeveynler çocukların yanında usulünce tartışma, fikir yürütme, çocukların da fikrini alma (konu onları ilgilendiriyorsa mutlaka almaya çalışma) vs. soruna çözüm üretmeye çalışılabilir. Bu oldukça faydalı bir yöntemdir ancak ebeveynlerde tartışma ve müzakere kültürü yoksa, en azından iki taraftan biri durumu alttan alabilecek olgunlukta değilse kullanılmaması daha iyi olacaktır.
Ahlaki olarak rol model arama aşamasında olan çocuklarımıza öncelikle kendimizin iyi birer örnek olması, yaşantımızda İslami hassasiyetlere mümkün mertebe dikkat edilmesi, değerlerimizin çocuğun seviyesinde tarafımızca aktarılması ve peygamberleri, sahabeleri, örnek şahsiyetlerin hayatlarını anlayabilecekleri bir düzeyde anlatmamız gerekmektedir. Rol model başlığına önemli bir nokta ekleyeceksek, çocuk annesinden şefkati, merhameti, sevgiyi vs. alırken babasından cömertliği, cesareti ve iradeyi alır. Anne ve babanın fıtratları gereği davranmaları, birbirlerinin rolüne bürünmemeleri (bu durum çocukta kafa karışıklığına ve gerekli duyguları alamamaya sebebiyet verebilir) annenin annelik, babanın da babalık görevini yerine getirmesi gerekmektedir. Böylece çocuk da çocuk olma görevini layıkıyla yerine getirebilsin. (Çocuklarımızın onlarla arkadaş olmamıza değil yalnızca anne ve baba olmamıza ihtiyaçları vardır) Çocuğumuzu camiye göndermek ve Kur'an kurslarında Kur'an-ı Kerim'i öğrenmesini teşvik etmek, İslami bir kimlik edinmeleri için evde gereken hassasiyeti göstermeliyiz.
Hâsılı kelam, teknolojinin havasını ister istemez soluduğumuz bu çağda çocuklarımızın teneffüs edeceği havayı filtrelemek, sanal yerine çocuklarımızın kalbini ve zihnini besleyecek gerçekliklerle ilgilenmek, Allah'ın bize en güzel nimeti olan çocuklarımızı O'na hakkıyla kul olabilecek bir bilinç ile büyütmek bizim mesuliyetimizdedir. Hakkıyla sorumluluğumuzu yerine getirenlerden olmak dileğiyle, selam ve dua ile...
Mehmet Hüseyin Titiz
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.