Cumhurbaşkanı Erdoğan:PYD ve YPG terör örgütleri PKK’nın atığıdır
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Memleketi Rize’de Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesinin (RTEÜ) 2016-2017 Akademik Yılı Açılışı Törenine katılarak bir konuşma yaptı.
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesinin (RTEÜ) 2016-2017 akademik yılı açılışı töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin kendisine güvenmesi ve inanması gerektiğini belirterek, “Biz 3-5 PKK’lı zibidiye, 3-5 DEAŞ’lıya burayı böldürtmeyiz, bunun böyle bilinmesi lazım” dedi.
Üniversitenin konferans salonunda gerçekleşen törende, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman, yanı sıra bakanlar milletvekilleri, üniversite hocaları ve öğrenciler de hazır bulundu. Törene eşi Emine Erdoğan ile birlikte katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, burada bir konuşma yaptı.
2016-2017 akademik yılının üniversiteye hayırlı olması temennisiyle konuşmasına başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, önümüzdeki Salı günü Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde 179 üniversitenin tamamının yöneticileri, hocaları ve öğrencilerinden temsilcilerin katılacağı 2016-2017 eğitim-öğretim yılı açılış töreninin yapılacağını açıkladı ve bunun bir ilk olacağını söyledi.
“Rize dünya çapında bir şehre dönüşebilir”
Rize’nin, üniversite başta olmak üzere elindeki imkanları doğru şekilde değerlendirdiğinde bölgesinin ötesinde Türkiye ve hatta dünya çapında bir şehre dönüşebileceğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu konuda asıl belirleyici olan Rize’nin, Rize halkının şehre öncülük eden kurumların ve elbette üniversitemizin göstereceği gayrettir, performanstır. Onun için siz değerli hocalarımın üzerinde de çok büyük bir yük var” dedi.
Türkiye’de yatırımı, üretimi, istihdamı, sosyal-kültürel tüm faaliyetleri devletten bekleyen ne kadar şehir varsa, hepsinin de içine hapsoldukları kısır döngüden kurtulamadığına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kendi potansiyelini, kendi iradesiyle, kendi gücüyle, kendi zekasıyla, kendi gayretiyle harekete geçiren şehirler ise, coğrafi olarak nerede olurlarsa olsunlar ortalamanın üzerine çıkmış ve öne geçmişlerdir” diye ekledi.
‘Nerede hareket, orada bereket’ sözüne atıfta bulunarak, azmin ve çalışmanın olduğu her yerde mesafelerin çok büyük bir süratle kat edileceğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Buna karşılık hiçbir gayret ortaya koymadan, her şeyi devlete havale ederek kalkınma yarışında öne geçmeyi beklemek boş hayalden ibarettir. Rizeli hemşerilerimden hareketi de, bereketi de kendi içlerinden çıkarmalarını özellikle istiyorum. Bizim desteğimiz, devletin imkânları sadece bu süreci hızlandırmaya, güçlendirmeye yarar” diye konuştu.
“Asıl reformu kültürde yapmamız lazım”
Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Fiziki mekânları yaparsanız öyle veya böyle. Şimdi biz de 14 yıllık Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığım döneminde Türkiye’de altyapısıyla, üstyapısıyla her şeyi değiştiriyoruz, Cumhuriyet tarihinde olmamış şeyleri yapıyoruz. Ama mesele sadece bu değil ki… İşte 15 Temmuz’da bir darbe geliyor. Niye? Demek ki kafaları değiştirememişiz. Fiziki imkanlar, her şey olmuş, savunma sanayinde birçok şeyleri yapmışız, uçaklar, helikopterler, AgustaWestland’la anlaşmışız, kendi helikopterlerimizi yapar hale gelmişiz, ama yaptığımız bu helikopterler, bu uçaklar bize bombayı yağdırmaya başlamış ve onlar bizi öldürmeye gelmiş. Mesele ne? Fiziki mekanların olmasından öte, şu gönülleri halletmek, bu kafa yapısını halletmek, zihinleri halletmek… Onun için kültür inkılabına ihtiyacımız var. Asıl reformu kültürde yapmamız lazım, kültür ihtilaline, kültür devrimine şiddetle ihtiyacımız var, onu hallettik mi gerisi kolay. Bunlar en güzel şekilde evvel Allah yapılıyor, yapıyoruz, hiç endişeniz olmasın.”
Fiziki mekanları ve personeli bir çıktıya dönüştüren, verimli hale getiren şeyin, azimdir, kararlılık olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rizelilere ve üniversite personeline, “Ben Rize’yi de, üniversitemizi de, şehrimizi de, tüm kurum, kuruluşlarımızı da en iyi yerlerde görmek istiyorum. Gelin bu imkânı, bu fırsatı hep birlikte en güzel şekilde değerlendirelim. Türkiye’nin Başbakan çıkarmış, Cumhurbaşkanı çıkarmış, ülke ve dünya çapında nice değerler yetirmiş bu şehrini hak ettiği yere hep birlikte taşıyalım” çağrısında bulundu.
Rize’nin doğal hinterlandında yer alan Karadeniz ve Kafkasya’nın, tarihi olarak Türkiye’nin çok güçlü ilişkilerinin bulunduğu bir bölge olduğuna, bölgenin uzun süredir yaşanan çatışmalar ve istikrarsızlıklar sebebiyle hak ettiği yerin çok gerisinde bulunduğunu dile getirdi.
“Bizim fiziki sınırlarımız başkadır, gönül sınırlarımız bambaşkadır”
Türkiye’nin bölgede yaşanan tüm bu çatışma ve çekişmelerde mazlumlara, mağdurlara kucak açmış ve kardeşlerinin yanında olmuş bir ülke olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizim fiziki sınırlarımız başkadır, gönül sınırlarımız bambaşkadır, bunu birbirinden ayırmamız lazım. Fiziki sınırlara elbette saygı gösteririz; ama gönlümüze sınır çizemeyiz, çizilmesine de müsaade etmeyiz. Birileri bize ‘Irak’la niye ilgileniyorsunuz, Suriye’yle niye ilgileniyorsunuz’ diyorlar. Aynı soruyu, ‘Gürcistan’la niye ilgileniyorsunuz, Ukrayna’yla, Kırım’la niye ilgileniyorsunuz, Azerbaycan’la, Karabağ’la niye ilgileniyorsunuz, Balkanlar’la niye ilgileniyorsunuz, Kuzey Afrika’yla niye ilgileniyorsunuz’ diye bu soruları genişletmek mümkün. Ama dikkat edin, kimse binlerce kilometre uzaktan gelip burnumuzun dibinde faaliyet gösteren ülkelere aynı cesaret ve yüksek sesle, ‘siz burada ne arıyorsunuz’ demiyor. Bize ne aradığımızın sorulduğu yerlerin hiçbiri bize yabancı değil ki. Rize’yi, soruyorum kardeşlerim, Batum’dan ayırmak mümkün mü? Edirne’yi Selanik’ten, Kırcaali’den nasıl ayrı düşünebiliriz. Gaziantep’le Halep’i, Mardin’le Haseki’yi, Siirt’le Musul’u nasıl birbirleriyle ilgili olmayan yerler olarak kabul edebiliriz? Hatay’dan çıkın Fas’a varana kadar uğradığınız her Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkesinde bizden bir şeyler mutlaka görebilirsiniz. Trakya’dan Doğu Avrupa’ya kadar olan coğrafyada attığınız her adımda ecdadın izlerinden birine mutlaka rastlarsınız. Tarih kitaplarımızda Misakı Millîyi okuyoruz değil mi? Misakı Millide ne var? Eğer Misakı Millî diye bir derdimiz varsa, kusura bakmayın, o zaman bu soruyu kendi içimizde birbirimize sormayız, tam aksine, ha burada üzerimize düşen görevler var demek durumundayız, işin gerçeği budur. Aynı dili konuştuğumuz, aynı kültürü paylaştığımız Orta Asya’yı ta Sibirya’ya kadar kendimizden ayrı düşünebilmemiz için, aslımızı inkar etmemiz lazım. Bizim kültürümüzde aslını inkar eden haramzadedir. Onun için, evet, bizim Irak’la da, Suriye’yle de, Libya’yla da, Kırım’la da, Karabağ’la da, Bosna’yla da, diğer kardeş bölgelerle de ilgilenmek bizim hem görevimiz, hem de hakkımızdır. Bunlardan vazgeçtiğimiz gün istiklalimizden ve istikbalimizden vazgeçtiğimiz gündür. Bizim buna hakkımız olmadığı gibi, milletimiz de böyle bir duruma asla rıza göstermez.”
“Eğer dost olmak için DEAŞ’a karşı olmak ölçüyse, o zaman El Nusra’yla da dost ol”
“Türkiye, sadece Türkiye değildir” diyen ve Türkiye’nin 79 milyon vatandaşıyla birlikte köklü, tarihi, kültürel ve insani bağlarla iç içe olduğu geniş bir coğrafyadaki yüz milyonlarca kardeşine karşı da sorumlu olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin kendisine güvenmesi ve inanması gerektiğini belirtti. “3-5 PKK’lı zibidiye biz Türkiye’yi böldürtmeyiz, biz kalkıp 3-5 DEAŞ’lıya burayı böldürtmeyiz, bunu böyle bilmemiz lazım” ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, PYD, YPG terör örgütleri için, ‘PKK’nın atığı’ olarak nitelendirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, devamında şu açıklamalara yer verdi: “Birileri de bunlara sahip çıkıyor, bunlara silah indiriyorlar, bindiriyorlar. Bakıyorsunuz Kobani’nin güneyinde pistler inşa ediliyor. Bunu bizimle görüşüp, dertleşip, varsa atılacak bir adım öyle yapman lazım. PYD gibi bir terör örgütüyle değil, o PKK’nın atığıdır; bunu böyle kabul etmek zorundasın. Bizimle NATO’da berabersin, müttefiksin, NATO’da beraber olduğun Türkiye’yi bir kenara koyacaksın bir terör örgütüyle beraber olacaksın. Neymiş? ‘DEAŞ’a karşı savaşıyor.’ Böyle saçmalık olur mu? Sen kendine güvenmiyor musun? 63 ülke beraber Amerika’yla. 63 ülke 10 bin-15 bin DEAŞ teröristiyle Suriye’de karşı karşıya gelmeye gücü yetmiyor öyle mi, bu olabilecek bir şey mi? Nerede NATO, biz NATO’da beraberiz. PYD, sizin NATO’da ortağınız değil ki, YPG sizin ortağınız değil ki, biz seninle ortağız, orada müttefikiz. Biz bunların canına okuruz, onlarla ne işimiz var bizim? Eğer dost olmak için DEAŞ’a karşı olmak ölçüyse, o zaman El Nusra’yla da dost ol. Çünkü El Nusra da DEAŞ’la şu anda savaşıyor. Bunun ne akılla, ne bilimle, ne tecrübeyle izahı mümkün değil. Fakat tezgah farklı dönüyor, tuzak farklı… Dert, anlatılır gibi değil. Ne olursa olsun biz kendi göbeğimizi kendimiz kesmek zorundayız, bunu böyle bilelim. Çünkü hesap başka. Üzerine üzerine biz bu işin gideceğiz.”
“Musul’un tarihinde biz varız”
Konuşmasında Musul konusuna da değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Musul halkını kendi kaderine terk edebilir miyiz? Soruyorum, Musul’un tarihinde kim var? Biz varız. Şimdi ne yapıyorlar? Musul’u Musulludan alıp birilerine vermenin hesapları var. Biz de diyoruz ki; hayır, Musul’da Musullu yaşamalı. Musul’da kimler yaşıyor? Kahir ekseriyetiyle Arap kardeşlerimiz. Bunun yanında Türkmenler, bunun yanında çok az miktarda da Kürtler var, onlarla beraber orada bir yaşam var. Ama oraya bir DEAŞ sızmış. Şimdi DEAŞ’la orada bu mücadele veriliyor. Orada verilen bu mücadelede koalisyon güçleri ne yazık ki diyorlar ki ‘Türkiye burada merkezi yönetimden izin almalı.’ Ben de koalisyon güçlerinin başına diyorum ki; ey koalisyon güçleri kusura bakma, biz Başika Üssünü kurarken o Merkezi Yönetim şahsıma geldi dedi ki ‘Başika’da bir üs kurmanız bizim için isabetli olacaktır.’ Sayın Başbakanımız o zaman Davutoğlu, onunla da görüştüler ve ardından biz de Başika Üssünü kurduk. Şu anda biz Başika’da varız. Şimdi ne diyorlar? ‘Başika’dan Türkiye’nin çıkması gerekir.’ Kusura bakma, bizim Başika’dan çıkmaya niyetimiz yok, niyetimiz yok. Musul sorunu hallolana kadar biz oradayız. Telafer aynı şekilde. Yaklaşık 400 bin nüfus var, hepsi Türkmen de, yarısı Şii, yarısı Sünni. Orada da yine sulhu sükun avdet edene kadar bizler elimizi çekmeyeceğiz; bunu da herkes bilsin. Çünkü biz diplomatik yollarla her şeyi yapmaya çalışıyoruz ve yapmaya da devam ediyoruz. İşte bugün Lozan’da Dışişleri Bakanımız da orada, Amerika orada, hep beraber bunları konuşuyorlar. Rusya orada, İran, Suudi Arabistan, Katar orada bunları konuşuyorlar ve bir neticeye inşallah varacağız.”
“Türkiye Halep’e sırtını dönemez”
Türkiye’nin Halep’e sırtını dönemeyeceğinin, Batı Trakya’daki, Kıbrıs’taki, Kırım’daki soydaşlarını yok sayamayacağının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Libya’yı, Mısır’ı, Bosna’yı, Afganistan’ı kendi dertleriyle baş-başa bırakamayız. Aksi takdirde tarihe de, buralarda yaşayan ve kalpleri bizimle birlikte çarpan kardeşlerimize de mahcup oluruz. Bunun için diyorum ki; biz gönül sınırlarımız içindeki her yerin, her kardeşimizin derdiyle dertlenecek, sevinciyle sevineceğiz. Bizim bu ilgimizi kendi emperyalist sömürgeci tarihleriyle veya mezhebi, etnik saplantılarıyla karıştıranlar bize akıl vermek yerine dönüp kendilerine baksınlar. Bu milletin Yunus’un engin gönüllülüğü kadar Yavuz’un cengaverliğine, Abdülhamit Han’ın diplomatik dehasına da sahip olduğu unutulmamalıdır” değerlendirmelerinde bulundu.
Konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a günün anısına Üniversite Rektörü Hüseyin Karaman tarafından bir hat levhası hediye edildi.
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.