M. Zülküf YEL
Demirtaş'ın Moskova seferi
PKK etrafında her geçen gün daralan çemberi kırmak ve PYD'ye destek sağlamak üzere Demirtaş Moskova'ya çıkarma yaptı. “Türkiyeli olma” iddiasında olan bir partinin başındaki şahsın, hangi sıfatla böylesine bir misyon ile Moskova'ya gittiği tartışmalı bir konudur. Daha önce Amerika'ya çıkarma yapan Selahattin Demirtaş, bu sefer Rusya'ya yöneldi. Kendilerini bulunmaz Hint kumaşı olarak gören ve böyle pazarlayan Pkk, tüm küresel ve bölgesel güçlere ne kadar kullanışlı bir yapı olduğunu ispat etmenin derdindedir. Kendi öz gücü ve özgül ağırlığı ile kazanamadığı mevzileri, başka güçlere eklemlenerek kazanmak istiyor. Pkk'nin bu hırsını bilen küresel ve bölgesel aktörler de, Pkk'ye bir takım vaatlerde bulunarak kendi politikaları doğrultusunda kullanmaktadır. Tamamen zıt kutuplarda bulunduğu görüntüsü veren küresel ve bölgesel tüm güçlere hizmet eden ve bundan da hiçbir rahatsızlık duymayan başka bir güç yoktur. Bu görüntü ve politikasıyla, bir zamanlar, “ siyaset fahişesi” olarak anılan Talabani'nin YNK (KYB)'sine çok benzemektedir. Kendi belirlediği misyonunun çok dışında, adeta kendisini taşeronluğa adamış ve müşteri beklemektedir. Meşru hiçbir politik ve askeri sınırı olmayan PKK, herkes ile her zeminde iş tutmaktadır. Düne kadar, kendi dışındaki şahıs ve oluşumları, Amerika'nın işbirlikçisi olarak yaftalayan PKK, şu an Amerika'nın kara kuvvetleri gibi hareket etmektedir. Amerika'nın Suriye üzerinden Ortadoğu'yu dizayn etme projesinde ön saflarda yer almaktadır. Bu da yetmiyormuş gibi, Rusya'nın Suriye'ye aleni olarak müdahil olmasından sonra, emre amade bir nefer olarak Rusya'nın kapısını aşındırmaya başladı. Özellikle Cerablus'un PYD/YPG'ye verilmesi hedefiyle Moskova'nın kapılarını çalıyor. Kürt gençleri zorla cepheye sürülerek, şer güçlerin bazı vaatleri karşılığında Suriye cehenneminde imha ediliyor. Şu anda PKK'nin kendine has müstakil politikası yoktur, denilebilir. Daha fazla, uluslararası güçlerin talep ve yönlendirilmesi doğrultusunda bir politika ortaya konulmaktadır.
Bir yandan böylesine bir politika ortaya konulurken, öte yandan diğer tüm Kürt oluşumlar rakip görülmekte ve dışlanmaktadır. Dört parça Kürdistan'da kendisi dışında herhangi bir Kürt oluşumunu kabul etmediği gibi, ötekileştirmekte ve imhasını temenni etmektedir.
Kısacası; kendisi bölgede bazı mevziler kazanmaya çalışırken, kendisi dışındaki Kürt oluşumları ve Kürt halkını adeta yok saymaktadır. Bütün olayların merkezine kendisini ve yıkıcı politikalarını koyan Pkk, Kürtlerin kazanımlarını heba etmektedir. Bu gün Irak Kürdistanı'nda bağımsız bir devlet ilanına belki de en fazla karşı çıkanların başında PKK gelir. Kürtleri temsil etme iddiası ile her şeyin kendi etrafında dönmesini istemektedir. Diğer Kürt oluşumlarla bu denli sorunlu başka bir yapı görünmemektedir. Bütün emperyalist oluşumlarla iş tutan Pkk'nin genleri, nedense diğer Kürtlerle pek uyumlu gözükmemektedir. Özellikle söz konusu dindar Kürtler olunca, diyalog kapıları tamamen kapatılmaktadır. Ötekileştirilen dindar Kürtler, maddi ve manevi varlıkları ile beraber tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Geniş bir işbirlikçilik yelpazesine sahip olan Pkk, sıra dindar Kürtlere gelince, farklı bir politik yaklaşım ortaya koymaktadır. Washington'dan Moskova'ya kadar uzanan ve “yetmiş yedi millet”ten insanın bulunduğu bu sözde dostlar listesinde nedense dindar Kürtler bulunmamaktadır.
Küresel şer güçlerin başkentlerine yapılan her sefer sonrasında Kürdistan karışmaktadır. Kürtler, bu ziyaretlerin bedelini malları ve canlarıyla ödemektedir. Her yapılan seferden sonra radikal çağrılar gelmektedir. Ama özellikle son zamanlarda yapılan çağrılar pek de karşılık bulamamaktadır. Yani eğer başarabilselerdi, her ziyaretten, yeni bir “6-7 Ekim” çıkarmaya çalışırlardı. Her seferinde Kürtler, özellikle de dindar Kürtler kıyımdan geçirilecekti.
Moskova ziyareti sonrası da gelenek bozulmadı. Şu anda topyekun kalkışma anlamına gelecek ve provokasyon yüklü çağrılar peş peşe geliyor. Eğer halk bu çağrılara kulak verseydi Kürdistanı yine kaos teslim alacaktı. Kendileri iştirak etmedikleri halde, halka bedeli ağır olacak çağrılar yapılmaktadır. Çok şükür, bu çağrılar karşılık bulmuyor. Böylelikle de şer güçlerin başkentlerinde imzalanan Kürtlerin fermanı hayata geçmiyor. Selahattin Demirtaş'ın her bir ziyareti, Kürtler için yeni bir fermandır. Bakalım Moskova'dan sonra Demirtaş hangi başkentin kapılarını çalacak ve bazı vaatler karşılığında Kürtlere hangi çağrıları yapacak?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.