Mehmet İkbal ATAK
Demokrasi Denen Aldatmacaya Mahkum Muyuz?
Mısır’da yaşanan dört dörtlük darbenin belki de en dikkat çekici yanı, başta Amerika olmak üzere aynı paraleldeki ülkelerin olup bitene hala bir isim bulamamış olmalarıdır.
Darbeye isim bile konulamamış olması, Baradey’in “Darbeye ikna etmek için Batılı ülkeler nezdinde epey çaba sarfettim” sözünün içinde zaten anlamını bulmaktaydı. Darbeye ikna olmakla kalmamış aynı zamanda planlamasını bile yaparak yol haritasını şekillendirmiş Amerika için olup bitene darbe diyebilmek, kendi iç hukuku açısından da bir sorumluluk yükleyecekti.
Camp David’in sürmesi karşılığında yılda bir milyar dolar yardım ve askeri hibelerle beslenen Mısır ordusuna darbeden dolayı ambargo uygulamayı öngören Amerikan yasaları ortadayken, yaşanan fiili darbeye darbe diyememek, darbenin arka planında Amerikan gövdesinin tüm çıplaklığıyla durduğunun Amerikanca izahatı demektir.
Burada Amerika’ya yöneltilen en belirgin suçlama, tekelinde bulundurduğu dev rezervlerle en büyük demokrasi ihracatçısı olmasından ve kendi ihracatının ürünü olan demokrasiyi ordunun militer yapısına neden peşkeş çektiğiyle alakalı olmaktadır.
Şurası herkesin malumudur ki, Amerika, bugünkü demokratik normları şekillendirirken istediğinde zaman ayarlı bomba misali içerisine yerleştirdiği tuzaklarla demokrasiyi nerede ne zaman patlayacağını ayarlayan bir sisteme dönüştürmeyi de becermiş durumdadır.
Tamamen küresel hegamonyaya dayalı bir sistem olan demokrasi, hegamonik ideallere hizmet ettiği sürece destek görmekte, stratejik çıkarlara aykırı bir durumla karşılaştığında içerisinde gizlenmiş fitiller ateşlenmek suretiyle ortalık cehenneme dönüştürülerek aslında demokrasinin şakaya gelmez bir tuzak olduğunu göstermektedir.
Irak işgalinin dayandırıldığı temel ilkelerin demokrasi ve insan hakları olduğunu unutmadık.
Irak’ta bir milyon kişinin ölümüne giden sürecin gerekçesi demokrasi idi. Mısır’da Mursi yönetiminin işbaşına gelmesi yine demokratik normlarla izah edilmişti. Bu nasıl bir sistemdi ki bir yerde milyonlarca insanın kellesini koparırken başka bir yerde İhvan’ın iktidara yürüyüşünü yine kendi güzellikleriyle izah edebiliyordu.
Ya da Suriye’de süren ayak oyunları nedeniyle yüzbinlerce insanın ölümü demokratik bir rejimin ikame edilmesiyle izah edilirken aynı demokratik sistem nasıl oluyor da Mısır ‘da Esad’tan rol çalan bir yönetimin darbe yöntemiyle işbaşına getirilmesini mubah kabul edebilmektedir?
Dikkatinizi çekiyordur, şu anda Mısır darbesiyle birlikte vurgusu en çok yapılan kavram yine demokrasi olmakta ve darbenin demokratik sürece indirdiği ağır tahribattan söz edilmektedir. İyi de şu anda darbecileri besleyip palazlandıran kim? Demokrasinin ilke(sizlik)lerini kitaplaştıran Batılı demokrasi tacirleri…
Mısır içerisinde darbecilere en fazla tutunanlar kim? Demokrasiyi nimet bilen bilumum demokrat ve liberal takımı…
Mısır halkının uğradığı zulüm ve haksızlık İslam dünyasında en çok hangi kavramla izah edilmeye çalışılıyor? Ne yazık ki demokrasi…
Sahi nedir bu demokrasi? Ezenler de ezilenler de aynı noktaya vurgu yapıyor: Demokrasi…
Artık Batılılar için ilkesel, İslam dünyası içinse deyim yerindeyse “Müslümanın müslümana propagandası” niteliğinden öte hiçbir anlam ifade etmeyen demokrasi demogojisinin Müslüman halkların özgürlük arayışlarının temeli olamayacağı gerçeğini haykıracak gerçekçi tespitlere ve sloganlara ihtiyaç vardır. Unutulmamalıdır ki Demokrasi sadece Batının hegamonik çıkarlarına alan açtığı ölçüde kabul görmekte, hegamonik çizgiye aykırılığın hissedildiği yerde de içerisindeki gizlenmiş fitiller ateşlenerek patlatılma yoluna gidilmektedir.
Seçim, sandık, çoğunluk lafları müdahaleciliğin yumuşak gücü olarak demokrasinin girişini kolaylaştırsa da, yeri geldiğinde ateşlenen fitillerine nedense kimse dikkat çekmemektedir. Unutmamak lazım ki ilk ateşleme fitili ordu, ikincisi ise sistemlerin olmazsa olmazı olan yüksek yargı kurumlarının aldığı pozisyon olmaktadır. Müslüman halklarla aidiyet duygusunu tamamen yitirmiş olan demokrat ve liberal çevreler ise fitilleri ateşleyen barut görevini görmektedir.
Fitillerin hassas yerlere yerleştirilmesi, demokratik normlara göre öncelik arzetmektedir. Demokrasi ile hedeflenen küresel sistemin tahkimine aykırılık hissedildiği anda sistemin akaid kurallarına indirgenen seçim, sandık, çoğunluk gibi ana ilkelerin hiç birisinin önemi kalmamaktadır.
İşin gerçeği, Batı da demokrasiye atfedilen bu kuralsızlığın farkındadır. Demokrasi vurgusunu neredeyse Batı’nın önüne geçirecek tonda seslendiren İslam dünyasındaki Müslüman siyasetçiler de bu sahtekarlığın farkındadır.
İslam dünyası, kendi idari sisteminin öngördüğü İslami kavram ve kuralları deyim yerindeyse “köprüyü geçene kadar…” terk ederek demokrasiyi arkadan dolamayı planlarken, Batı da bu durumun farkında ve insiyatifi elden bırakmamak adına gerektiğinde birçok yerde demokrasi patlamasını gerçekleştirerek önlem almaya yönelmektedir.
Ve İslam dünyası, kendi asli sistemine, bu sistemin öngördüğü realitelere dönmedikçe, hatta Batının kanlı demokrasisine alternatif olacak şekilde kendi İslami yönetiminin temellerini ortaya koyup demokrasi denen aldatıcı yöntemlerin iç yüzünü deşifre etmekten kaçındıkça bu tür sahtekârlıklarla karşılaşmaktan, demokrasi patlamalarının kurbanı olmaktan asla kurtulamayacaklardır.
İslam dünyası, bugün için Batının bilim ve teknolojik üstünlüğüne bir alternatif sunacak durumda değildir. Eğer medeniyet alanında Batıya bir alternatif sunmaktan kaçınacaksa, o halde varlık gerekçesi ne olabilir ki!
Demokrasi dediğiniz binbir suratlı sistem, Batı medeniyetinin insanlığa verebildiği en yüksek “değer” ise, medeniyet iddiasındaki İslam dünyasının Batıya ve tüm insanlığa sunabileceği bir alternatif “değeri” yok mudur? Varsa bu alternatifin Batı medeniyetinin kavramlarıyla izah edilmeye kalkışılması bir eksiklik değil midir?
Bu kapsamda Amerika’ya “neden darbeye darbe demiyorsun” suçlaması kadar Müslümanların da kendi alternatif sistemlerini telaffuz edememesi en az “darbeye darbe diyememek” kadar suç değil midir?
Nerede bir İslam ülkesi varsa tarihi darbelerle doludur. Demokrasinin en fazla telaffuz edildiği ülkelerin tarihi nedense darbelerle süslenmiş durumdadır. Demokrasi vurguları ve uygulamalarının darbelere kapı aralaması tesadüf değilse eğer, şunu söyleyebilir miyiz:?
“Demokrasi darbelerin kuluçkasıdır!”
Mesela Mısır’da hep demokratik süreçten, demokrasinin kökleşmesinden bahsedildi. Bunun geldiği nokta ne oldu? Darbe…
İslami süreç denseydi, İslami yönetim anlayışının kökleşerek alternatif bir model oluşturulmasından dem vurulsaydı neler olabilecekti? En fazla olacağı şey yine darbe idi!
O halde neden onların kavramları… Oluşan mağduriyet neden hala onların kavramlarına yapılan vurguyla izah edilmeye çalışılıyor?
Cesaret sorunu mu?.. Güvensizlik mi?... Alternatifsizlik mi?.. Moda mı?...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.