Duvarlardan fışkıran tarihe sahip çıkılmıyor
Mardin'de şubat ve mart aylarında aşırı yağışlar sonrası yıkılan duvarların arkasından çıkan mescid ve medrese gibi tarihi yapılara sahip çıkılmadığını ifade eden araştırmacılar, bu durumun kendilerini derinden üzdüğünü belirtti.
Tarihi, mimari ve kültürel yapısıyla 1983 yılından beri UNESCO'nun geçici koruma listesinde yer alan ve birçok medeniyete ev sahipliği yapan Mardin'de şubat ve mart aylarında aşırı yağışlar sonrası çöken istinat duvarlarının arkasından adeta tarih çıkmıştı.
Aşırı yağışlar nedeniyle ilk önce Hükümet Meydanı'nda istinat duvarı çöktü. Duvarın çökmesiyle Osmanlı döneminde 1850 yılında inşa edildiği tahmin edilen Muhammed El Gazi Mescidine ait olduğu belirtilen kalıntılar ortaya çıktı.
Bu olayın ardından Merkez Artuklu ilçesinin Medrese Mahallesi'nde, 14. yüzyılda Artuklu Hükümdarı Melik Salih'in Veziri Alaaddin Altınboğa tarafından yaptırılan Altınboğa Medresesine ait vakfiyenin bir bölümü, yağışlar nedeniyle çöken duvarın arkasından çıktı.
Kalıntıları ortaya çıkan medrese ve mescidin korunarak tarihi yapıların ortaya çıkartılması için mücadele eden Araştırmacı-Yazar İbrahim Yüksel, İLKHA muhabirine önemli açıklamalarda bulundu.
Şubat ayında ortaya çıkan medresenin eyvanı ile ilgili tescil başvurusunda bulunduğunu aktaran Yüksel, ancak başvurularının Şanlıurfa Anıtlar Kurulunca reddedildiğini söyledi.
"Duvarlardan resmen kitabeler, eyvanlar fışkırdı"
Yüksel, "Tarihsel bir bilincimiz yok, toplumsal olarak tarihimizi bilmiyoruz, kültürel varlıklarımızı tanımıyoruz ve kültürel varlıklarımızı değerini bilmemekle beraber sahiplenemiyoruz. Son yağmurların rahmetten ziyade felaket bir musibet tarzında gelmesiyle beraber birçok duvarların yıkılması ile birlikte resmen duvarlardan kitabeler, eyvanlar birçok medreselerin bazı bölümleri fışkırdı. Bu bir anlamda kader-i ilahinin tecellisiyle biraz da tarihin intikamı gibi görünmelidir." dedi.
"Sahiplenmeyen eserlerin içerisinde sahabe kabri bulunuyor"
Aranmayan ve sahiplenmeyen tarihi yapıların intikam alırcasına duvarlardan fışkırarak kendini belli etmeye başladığına dikkat çeken Yüksel, bunun da acı verici bir durum olduğunu ifade ederek şunları söyledi:
En acısı da en kötüsü de bir sahabe kabrinin Mardin'de bu şekilde aynı statüde yer alıyor oluşudur. Sahiplenmeyen eserlerin içerisinde bir sahabe kabrinin de oluşu bizi daha derinden yaralıyor. Öyle bir sahabe ki, Peygamber Efendimizin de amcası Ebu Talib'in torunu, Cafer-i Tayyar hazretlerinin oğlu Muhammed Farisi… Arşiv belgelerinden yerini tespit etmemize rağmen maalesef henüz bir çalışma yapılmadı. İşin acı taraflarından birisi de geçen hafta arkeologların bir çalıştayı vardı, Mardin'de, bazı akademisyenlerimizin aracılığıyla Kültür Bakanlığı'nın Kazılar Daire Başkanı ile tanışma ve görüşme imkânımız oldu. Durumu izah edip açıklayınca 'talep gelirse biz değerlendiririz, kazı izni veririz' dedi. Bu açıklama ülke bürokrasinin acı durumunu da ortaya koyuyor. Ben de 'hiç kimse başvurmadı, kimseden talep gelmedi, siz kurum olarak burada bir çalışma yapmayacak mısınız?' dedim. Talep edilmesine rağmen henüz bir çalışma yapılmadı. Tescil başvurularında bulunuyoruz, ona rağmen gerekli koruma ve muhafaza çalışmaları yapılmamaktadır. Çağdaş ülkelerde bunun örneği şudur: ortaya bir tarihi eser çıktığı zaman ilgili kurumlar gider yani birilerinin başvuruda bulunmasını beklemeden oraya gider, ortaya çıkması gerekiyorsa kazı çalışmalarını başlattır. Ama biz de maalesef mevcut sistemde durum bundan farklı oluyor.
"Özel mülkiyet tapusu verilmesi fecaattir"
Tarihi medreselere özel mülkiyet tapusunun verilmesinin facia olduğunu ve bu durumun yürekleri yaktığını belirten Yüksel, "Yağmurların etkisiyle ortaya çıkan Hüsamiye Külliyesi, Altınboğa Medresesi, Yakutiye Medresesi gibi tarihi yapılar yağmurdan etkilenerek duvarların adeta patlaması ile ortaya çıkan ve sesi ile ismini duyurmaya başlayan medreselerdir. Bunlar Marufiye Medresesi ile birlikte özel konut olarak kullanılmaya devam etmesi de ayrı bir yürek acımızdır. Nasıl olmuş ise bir dönem bazen 50'li yıllarda, bazen cumhuriyetin başında bazen de 90'lı yıllarda Kadastro Kurumu'nun saha çalışmaları olduğunu görüyoruz. Saha çalışmaları yapılmış ve tarihi eser özelliği olan her biri bin yıllık medrese olan tarihi eser olan bu yapılarda oturanlara özel mülkiyet tapusu verilmiş. Bu ayrı bir fecaattir. Bir an evvel bu haksızlığın giderilmesi gerekiyor." dedi.
"Ciddi ihmal veya kasıt var"
Tarihi yapılan korunması gerektiğini, bu yüzden tescil başvuruşunda bulunduğunu aktaran Yüksel, ancak söz konusu bu müracaatların anıtlar kurulunca reddedildiğini söyledi.
Yüksel, "Şubat ayında ortaya çıkan medresenin eyvanı ile alakalı tescil başvurusunda bulunduk. Şubat 2019'da, şu an Kasım 2019'dayız. Yönetim değiştikten sonra bizim böyle bir başvurunuz vardı diye söylediğimizde tescil başvurumuzun Urfa'da Anıtlar Kurulunca reddedildiğine şahit olduk. Devlet kurumlarının koşturması gereken tescil işlemleriyle ilgili biz vatandaşlar olarak müracaat ediyoruz. Kültür Bakanlığı yetkililerine bunu sorduğumuzda ise 'muhtemelen eksik belge ile müracaat edilmiştir, ondan reddedilmiştir' cevabı alıyoruz. Belgeleri toplamak zorunda olan bir vatandaş değil tarihi eserlerimizi korumakla mükellef olan kurumların görevidir. Genel anlamda İslam kültür ve medeniyetinin özellikle daha fazla korunmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Burada ciddi bir ihtimal var. Hani kasıt olduğunu da ifade etmek istemem ama maalesef yaşadığımız süreç içerisinde devletin beka mücadelesi verirken artık bunu da kasıtlı yapılıyor olduğunu söylemek herhalde çok haksız bir söylem olmaz." dedi.
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.